Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Haziran '07

 
Kategori
Anılar
 

Aşklarınız elinizden kayıp gitmesin

Aşklarınız elinizden kayıp gitmesin
 

Bir ara korku filmlerinde sıkça gördüğümüz; verandada, sallanan sandalyesindeki yaşlı, kadınlar vardı ya, işte onun gibi bir teyzeye rasladım korunun kapısında. Girişteki ufak kulübenin önünde oturuyordu..Stephen King romanlarından çıkmış gibiydi. Suratsız mı suratsız olmasına rağmen, bana tuhaf bir şekilde komik geldi.Yanına doğru yaklaşıp, Hababam sınıfının çekildiği köşkü sordum.. Teyze nedense beni hiç şaşırtmayan bir cevap verdi.

-Ne yapacaksın hababam sınıfını ?

Teyzenin suratsızlığında saklı kalmış olan o tuhaf komiklik dışa vurmuştu. Ufak bir tebessümle cevap verdim kendisine konuşmadan. Sanırım bu soruyu, ona çok sormalarından kaynaklanan bıkkınlığını, benimle renklendirmek istiyordu.

-Ne yapacaksın orda ? birşey yok, ufak ufak resimler sadece !

“Bir arkadaşımla o binanın önünde buluşucaktık teyzecim “ dedim, ama demez olaydım.

-Sevgilinle mi buluşucaksın ?

Teyze bir bataklık gibiydi konuştukça batıyordum teyzeye, “evet” dedim umarsızca boynumu bükerek.

Aşk tanrıçası gibi bir havaya bürünerek, sevgilileri buluşturmak üzere, binanın nerde olduğunu anlatmaya başladı. Biraz aşağıda başka bir giriş kapısı olduğunu ve ordan girebileceğimi söyledi. Geç kalmış olmamdan dolayı, fazla uzatmasına izin vermeden teşekkür ederek sözünü kestim. Arkamı dönüp giderken onun mırıldanmalarını hala duyuyordum..

Tarif ettiği diğer kapıya gittiğimde, ucunda kocaman bir asma kilit bulunan zincirin, kapıya defalarca dolandığını gördüm. Korunun o kapısını, bir kale kapısı gibi zincirlerle sarmışlardı. O zincirin belime sarılmış hissine kapılarak, tekrar teyzenin bulunduğu kapıya geri döndüm. Onbeş dakikadır korunun önündeydim ve içeri giremiyordum. Ama bu sefer teyzeyi pas geçerek, koşar adımlarla korunun içine dalmayı başardım. Sabahın bu erken saatlerinde kimsecikler yoktu koruda. Haziran ayının ilk günleriydi. Ilık ılık esen rüzgar ve kuş sesleri içimdeki yaz sevincini körüklüyordu. Biraz aşağıda bulunan çay bahçesinde bir kaç kişi gördüm. Onlardan binanın yerini öğrenmem, teyze kadar zor ve güvensiz olmadı..Binayı bulupda arkasına doğru dolaştığımda, onu gördüm merdivenlerin başında..

Gene o muhteşem gülümsemesi dudaklarının kenarındaydı. Gözleri güneşi kıskandıran parlaklıktaydı. Geç kalmamdan dolayı biraz sitem etti. Teyzeyi anlattım, gülmenin bu kadar çok yakıştığı birini ilk defa görüyordum. Hayran hayran ona bakarken, birden gözlerimi ondan kaçırmama neden olan soruyu sordu.

-Teyze, sevgilinle mi deyince ne dedin ?

Evet sevgilimle dedim, yüzüne hiç bakmadan. Yüzüne bakamayışımın bahanesi olarak, başka birşeylerle ilgilenir gibi yaptım. Elindeki piknik sepetini aldım. ”Epey ağırmış, neler getirdin böyle” diyerek, geçiştirmeye çalıştım. Ama kafamı kaldırdığımda, herşeyin farkında olan, o tatlı tebessümüyle karşılaştım. Geçiştirememiştim. Gülerek, “sana börek yaptım, kıymetini bil” dedi, o geçiştirdi.

Üniversitenin kantininde, bir arkadaş tanıştırmıştı bizi. Bir kere grup halinde yemeğe gitmiştik. Bu sabahki piknik halindeki kahvaltı, üçüncü görüşmemizdi. Ama ilk defa yanlız kalıyorduk. Ondan hoşlandığım, ilk gördüğüm andan itibaren aşikar şekilde ortadaydı. O ise daha kontrollüydü.

Korunun içine doğru ilerleyip, büyük bir ağacın altına örtümüzü serdikten sonra, sepetteki kahvaltıklarımızı çıkardık. Ben kazık yutmuş gibi örtünün kenarında otururken, o ayakkabılarını çıkarmış, iyice örtünün ortasına gelerek, ayaklarınıda uzatmıştı. Bana bakmadığı bir anı kolluyarak, çok güzel olan ayaklarına bakıyordum ki; “çay sanada kokuyorum“demesiyle irkildim. Yakalanmış olmanın verdiği suçluluk duygusuyla, kısık bir sesle “olur“ diye cevap verdim. O kadar samimi ve içtendi ki; ayakları güzel olmasa bile, gene ayakkabılarını çıkarıp böylesine rahatça uzatırdı, diye geçirdim içimden. Sık yapraklı ağaçların kapadığı gökyüzünü arar gibi, kafamı kaldırıp, kuş seslerini dinledim bir an..Kuşlar aşık oluyorsun diye sesleniyordu sanki..Ona baktığımda, bütün hissettiklerimden haberdarmış, kuşları oda duymuş gibi gülümsedi. Örtünün ortasına doğru ilerledim. Ve biraz sonrada, dizine yatıcaktım.

İşte bir aşk daha, böyle başlamıştı...

O gün;onu eve bıraktıktan sonra, arka koltukta kendi kendime gülümsediğimi, taksicinin dikiz aynasından şaşırmış gözlerle bana bakmasıyla farkettim..İnerken taksiciye “hoşçakal” dediğime, hala inanamıyorum..

Hayatımda, içimin içime sığmadığı, en mutlu olduğum anlar, aşık olmaya hazırlandığım (yada olduğum) kişinin, benden hoşlandığını anladığım anlardır. Kalbim, taklacı güvercinler gibi fırfır döner içimde. Çevremdeki herşeye başka bir gözle bakmaya başladığımı hissederim. Öylesine ki; tüm hayatım bu heycanın çevresinde dönüyormuş gibi bir hisse kapılırım.. Aşkı hayatın merkezi yapmak bir çok kimseyi ürkütür, hatta sakıncalı ve mantık dışı kabul edilir. Ama bence akıl ve mantığın, kalbimizin yaptığı yaramazları seyretmesine izin vermeliyiz. Kolay kolay bulamadığımız bu duygunun kıymetini bilmeli, çoğumuzun yaptığı gibi bencilce, hoyratça hırpalamadan, özenle eskitmeliyiz. İçtenliğimizi ne kadar iyi korursak, aşkın içinde o kadar fazla kalırız.

Elimizden kayıp giden aşklarımız anısına, kapıyalım gözlerimizi bir an..isteyenler ağlayabilir :)

 
Toplam blog
: 21
: 549
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yaş 35 /İyi dost, herkesin bir dostu olmalıdır en azından... Aldanmak, aldatılmak, yalan söylenme..