Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Haziran '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Atatürkçülük oynayan çocuk

Atatürkçülük oynayan çocuk
 

Dört yaşındaki çocuğun en sevdiği şeydi sık sık Adapazarı’nda alay kumandanı olan dedesinin yanına gitmek. Dede Mehmet Emin Bey, çok sevdiği torununu zaman zaman kışlaya götürür onu ata bindirirdi. Sabahları küçük çocuğun en büyük eğlencesi alçak bir masanın üzerine çıkmak, küçük bavulları etrafına dizmekti. Sonra evde bulunan herkesi etrafına toplar “-Gazi Paşa geliyor, Gazi Paşa’yı getiren tren geliyor” diye bağırtırdı. Herkes alkışlar, “-Yaşasın Gazi Paşa” diye tezahüratta bulunurdu. Arkasından büyük bir ciddiyetle bavulları eline alıp masadan, yani trenden inmeğe çabalardı.¹

1930’lu yıllara doğruydu. Küçük çocuğun zihninde bu sahne babası ile gittiği bir gün Ankara Garı’nda kazınmış ve tüm yaşamı boyunca çıkmamıştı. İçedönük ve sakin bir kişilik yapısında olmasına rağmen kalabalıklarla akıl almaz bir yakınlık kurmayı başarmış, tam bir burjuva olarak yetiştirildiği halde yoksul kitlelerle, özellikle (hiç tanımadığı) köylülerle müthiş bir bağ kurabilmeyi becerebilmişti.

Her şeyin başlangıcı işte bu yukarıda bahsedilen karşılaşma anında yatıyordu. Yaşamın getirip çocuk zihnine nakşettiği bu resim onun tüm yaşamını belirlemişti. Hep o karşılanma anında takılıp kalmış, o çocuk duyarlılığı ile Atatürk’ten yansıyan güç, garda bulunan herkeste ve babasında hissettiği muazzam bağlılık ve etkilenme onu büyülemişti. O güce tutulmuştu ve yıllar sonra kalabalıklarca her karşılanışında o güçle özdeşleşiyordu ruhunun derinliklerinde. Aslında bu rastlantı olmasaydı çok iyi bir şair olacaktı ve bu büyük olasılıkla ülkesi, özellikle de kendisi için çok daha iyi olacaktı Bülent Ecevit’in.

Çocukluk çağımızda yazılır bu gün oynadığımız oyunun senaryosu. Ne kadar sorumluluğu olaylara, şansa, kadere, başkalarına yüklemeye çalışsak da hayatımız aslında; senaryosu tarafımızdan yazılan, başrolünü kendimizin oynadığı, diğer rollerdeki kişilerin de titizlikle tarafımızdan seçildiği bir piyestir. Aslında sonunu bildiğimiz olayları ustaca gizleriz kendimizden, gerçekleştiğinde şaşıralım, bir de yakınmamız için gerekçe olsun diye. İnsan yaşamı aslında sınırlı sayıda olgunun düzenli bir döngüsüdür. Yani insan öyle karmaşık , çözümlenmesi zor, yüce bir varlık falan değildir. Basit ve kolay çözümlenir bir yaratıktır insanoğlu ve bu ona pek yaman bir şirinlik verir. Bu şirinlik de hiç bir zaman asla kaybetmediği, özenle gizlediği ve ne kadar titizlikle gizlenirse alttan o kadar fazla sırıtan çocukluğundan ileri gelmektedir.

¹Ecevit Olayı Bir Başbakanın Doğuşu, Kayhan Sağlamer, Belge Yayınları, İstanbul 1974

 
Toplam blog
: 35
: 4404
Kayıt tarihi
: 07.09.06
 
 

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdikten sonra İstanbul'da 21 yıldır serbest avukat olar..