Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Avrupa-Türkiye ilişkilerine doğru...

Avrupa-Türkiye ilişkilerine doğru...
 

Avrupa-Türkiye ilişkilerine doğru...


Öncelikle iş yoğunluğundan dolayı uzun zamandır yazamıyordum. Eylül ayı için yeni projeler hakkında araştırmalarımızı tamamlamak zorundaydık. Tekrar aranıza dönmenin gurur ve mutluluğunu yaşıyorum…
Döner dönmez nereden çıktı bu Avrupa, diye düşünebilirsiniz. Önce buna cevap vereyim. Çeşitli forumlara, platformlara ve diğer paylaşım sitelerine üyeyim. Bu siteler bazen anketlere katılırım bazen de yorumlarda bulunurum. Sitenin ismini vermeyeceğim, reklam olsun istemiyorum. Makalelerin reklam için kullanılmaması gerektiğine inanıyorum. Neyse… Paylaşım sitelerinden birinde bir soru dikkatimi çekti:’Türkiye, Avrupa Birliğine alınır mı?’ Şimdi soru gayet açık ve net. Ancak cevabı o kadar kolay değil .Hem bildiklerimi hem de bu makale için yapmış olduğum özel araştırmalarımı sizlerle paylaşacağım.

Türkiye’nin kesinlikle Avrupa Birliğine girmesi gerektiğine inananlardanım. Ancak girebilecek miyiz, sorusuna evet diyemiyorum. Sorun hep Avrupa’da görünebilir. Yani, Türkler açısından öyledir genelde. Ancak tek taraflı da düşünmek yanlış. Avrupa’nın Türkiye’yi almamasındaki gerekçelere değinmek istiyorum.

Bazı görüşlere göre(ki özellikle dindar kesim) Türkiye’nin çoğunluğunun Müslüman olarak bilinmesi sebebiyle Avrupa Birliğine alınmadığını düşünür. Yani Avrupa’nın Hıristiyan olması bir bahane haline gelmiş artık. Aslına bakarsanız bunu yüzdelik olarak oranladığımızda bu sebep belki %0 çıkmayacak ama yine de tek sebep olarak gösterilmesi çok saçma değil mi? Din tabii ki önemli. Ancak tek sebep olarak bunun gösterilmesi ve sonra da ‘boşver, nasılsa almayacaklar’ diye saçma bir fikre kapılmamız kadar yanlış bir durum olmasa gerek.

Avrupa, ne istediğini bilen bir bünye. Ve istediğini almadan hiç kimseyi o bünyeye kabul etmez. Zaten mantıklı olan da bu değil midir? Mutlaka prensiplere uymaları gerekir. Aslında şimdiye kadar bu prensipleri yerine getirmeye yanaşmayan hükümetlere sormak lazım, neden? Neden, müzakereler bu kadar geç başladı? Bazen düşünmüyor değilim, Ak Parti’yi iktidara getiren güç ne? İkinci kez seçilen bir parti, nasıl sağlıyor bu başarıyı? Avrupa’nın sevdiği bir parti(!), ikinci kez iktidara geliyor. Peki, Avrupa niye seviyor? Kısaca geçeceğim burayı. Sebebi şu, müzakereler için meclis içinde tüm hazırlıkların yapılması kararını aldıran, televizyonlarda bangır bangır Avrupa’ya gireceğiz diye bağıran, uluslar arası yatırımı destekleyen ve özelleştirmelere giden bir partiden söz ediyoruz. Bu şekilde Amerika da sever, Avrupa da…

Neyse…

Avrupa Birliği, iç karışıklardan nefret eden bir sistematikle kurulmuş. Avrupa ülkeleri birleşmeden önce çok zor aşamalardan geçmişler. Daha birlik kurulmadan önce çekmişler de çekmişler… Dağınık bir sürü devleti birliğe çağırmak kolay mı? Siz doğuya gidip:’Biz de müslümanız, hepimiz aynı soydan geliyoruz, sizler de Türksünüz, gelin birlik olalım.’ deseniz, bu hayalinizi gerçekleştirmeniz kaç asır alır acaba?

Türk halkında çok farklı bir bilinç var. Bir sürü sendika var. Birine zam yapsa tüketici derneği devletin karşısında. Birine istediğini verse, diğeri niye bana vermedin diye ver yansın yapıyor. Fındıkçının sendikası, soğancının sendikası, onun sendikası, bunun sendikası… Sistem kesinlikle yanlış işliyor. Ya komünist rejim olsaydı, ne olacaktı? Herkes eşit kavramı biraz kulağa hoş gelse de laik düzen başta olmak üzere hiçbir yapıya uymaz, uyamaz. Laik düzen ile Komünist rejim arasında çok fark var. Komünist rejimde dine gerek olmadığı savunulur. Ancak Laik rejim de din, siyasete karıştırılmaz. Olsa da olur, olmasa da. Ancak siyasetin içinde olamaz. Bana bu daha mantıklı geliyor. Zaten Amerika’nın Küba’ya ayak basanlara vize vermemesinin sebebi de Komünizm değil mi? Komünizm’de halkın dünyayla ilişiği kesilmiştir adeta. Küba’ya cep telefonu daha bu sene geldi. Dünya’daki iyi haberlerden söz ederek halkın huzurunu kaçırmak dahi suç. Böyle bir rejim mi gerekiyor illa ki…

Nüfusu 10 küsür milyon olan bir devlet, komşumuz, Yunanistan da Avrupa Birliği’ne girebilmek için büyük mücadeleler verdi. Sonra ne oldu? Kabul edildi. Peki, öylesine mi kabul edildi? Kendini yıllarca Avrupa Birliğine hazırladı. Türkiye’nin bilmem kaç yıllık Avrupa Birliği Müzakere geçmişi var, derler. Yok öyle bir şey. Daha müzakereler başlayalı ne kadar oldu ki? Yıllarca gelen yatmış, gelen yatmış koltuklarda… Bakalım sonumuz ne olacak? Bu hükümette başaramazsa, biraz daha umudunuz varsa onu da kaybedip başka şeylerle uğraşmanızı öneririm. Çünkü Avrupa’ya bu kadar ziyaret düzenleyen bir hükümet tanımadım. İyi mi yapıyorlar, kötü mü, onu zaman gösterecek… Başta da dediğim gibi, bazen düşünmüyor değilim, Ak Parti’yi kim getirdi buralara kadar… Avrupa ve Amerika’nın desteği ne kadar? Yoksa sadece hapse girip çıkan bir adama duyulan sempati sonucunda mı seçildi, 2 kez… Belki de geçmişini iyi bilenler seçmiştir. %47’lik kesimi buna oranladığımızda komik sonuçlarla karşılaşabilirsiniz…

Devam edelim…

‘Avrupa, ne istediğini biliyor’ demiştik. Peki, Avrupa ne istiyor? Amerika bu isteğe nasıl bakıyor? İsrail bu sistemin neresinde yer alıyor? İran ne yapacak? Türkiye Avrupa’yla işi pişirirse, İran umutsuz mu kalacak? Avrupa’nın Türkiye’yi kabul etmemesinde Amerika’nın etkisi var mı? Rusya’nın Türkiye’ye tepkisi büyüyor. Bu ne gibi sonuçlara gebe? Bu sorulara bir göz atalım…

1. Avrupa ne istiyor? Avrupa, Türkiye’nin kendi bünyesine girmesini kesinlikle istiyor. Ancak Türkiye’nin içinde bulunduğu karışık durum ve senaryolardan dolayı erteliyor da erteliyor. Kendince(bana göre de) haklı da. Şimdi de Ergenekon diye bir şey çıktı başımıza. Hükümetin yıkılmamasından yani Ak Parti’nin kapatılmamasından dolayı çok mutlular aslında. Onlar da biliyor ki, bu bütün dengeyi sarsacaktı. Türkiye’deki bor zenginliğini de biliyorlar. Sanırım bazı kaynaklar için İngiliz firmalarla anlaşılmıştı. Hemen kendini ‘ulusalcı’ diye tanımlayan kişilikler çıkıp ‘İngilizler ülkeyi sömürüyor’ diye veryansın etmişlerdi. Ya sen şimdiye kadar bırak bunları işlemeye çalışmayı, bunların ülkede varlığından bile haberdar değilsin. Ya da ülke geleceğini(!) düşünüp çıkarmamaktan yanaydın. Ne oldu şimdi? Avrupa ve Amerika bu madenlere bir şekilde ulaşmak istiyor. Aslında bunu lehimize de kullanabiliriz. Bunu da hükümetin bilmesi gerekir. Öyle değil mi?

2. Peki, Amerika Türkiye-Avrupa ilişkisine nasıl bakıyor? Amerika olaya erkek babası gibi bakıyor. Erkek olan Türkiye’nin Avrupa ile el sıkışmasına, ülke ülke birlikte gezmelerine bir şey demiyor. Ancak yine de Türkiye’yi Avrupa’ya vermek istemiyor. Aslında Avrupa, Amerika’yı Türkiye’nin öz babası olarak görmüyor. Yani ben kimseden izin almadan senin oğlunla istediğimi yaparım, diyor. Ancak sonuçta ipler erkekte gibi görünse de, kararı verecek olan da kız. Ve Avrupa(kız) kabul etmezse şu olacak; Amerika(baba), ben istedim ama olmadı diyecek. Çok mantıklı bir sevgi çemberinin içindeymişiz gibi hissedeceğimiz anda gol de yiyebiliriz.

3. İsrail bu sistemin neresinde yer alıyor? İsrail bu aralar çok sessiz. Ancak kesinlikle fırtına öncesi bir sessizlik bu. Dindar ve bazı bilimsel kesimden şu açıklamalar yapılmıştı: ‘Yakında Mescid-i Aksa yıkılacak. İsrail alttan oyuyor. Sonra kendi mabetlerini yapacaklar oraya…’ Direkt olarak bu fikre saçma demek yanlış olur. Ben bekleyip göreceğim. İlgililer düşünsünler bunu bir zahmet. Ancak doğrusu İsrail’in bu kadar sessiz kalması da beni kuşkulandırmıyor değil. Varını yoğunu Filistin savaşına yatırdı. İsrail halkının en sevdiğim özelliği, çalışmak kesinlikle ilk prensiptir. Amerika’da da Yahudiler, Hıristiyanlardan daha da çalışkandır. Bir filmde de vardı(ismini hatırlamıyorum). Adam harıl harıl çalışır. Hukuk sınavlarına girer. Birinci olur. Sonra profesör sorar:Sen Yahudi misin? Evet yanıtını alacağını biliyordur, profesör… Bir yanda Avrupa peşinde koşan Türkiye, diğer yanda Ortadoğu’ya yön veren, 7 Milyon nüfuslu bir devlet, İsrail… İsrail, Türkiye’yle pek ilgilenmiyor aslında. ‘Ne halin varsa gör’ tavrında. Sadece İran’la ilişkilerimizin iyi olmasından haz etmez. Zaten genelde Arap ülkeleri İsrail’e ayak basanları ülkelerine kabul etmez. Mesele hem siyasi hem dini…

4. İran ne yapacak? Türkiye ile Avrupa işi pişirirse İran yalnız mı kalacak? Evet, yalnız kalacak. Arap ülkelerinden destek bekleyecek değil herhalde. Ama aklımdan da geçmiyor değil, acaba, acaba Rusya ile bir düzeyli bir ilişkiye mi hazırlanıyor? İran hükümetinin, Rusya’nın Türkiye’ye karşı olan tutumunu beğendiğini sanmıyorum. Ancak yine de Amerika’nın karşısında olmak için doğru cephesini yanına almak isteyebilir mi acaba? İran yalnız kalır mı, umutsuzluğa düşer mi, bunu zaman gösterecek…

5. Peki, Avrupa’nın Türkiye’yi kabul etmeyip, müzakereleri uzattıkça uzatmasında Amerika’nın etkisi var mı? Çok çelişkili cevaplara yol açabilecek bir soru. Şimdi, Amerika Avrupa’ya gidip:’. Bu ilişkiyi onaylamıyorum. Oğlumla(Türkiye) gez toz ama daha büyümedi, olgunlaşmadı. Büyüdüğünde de onu başkasıyla(İsrail) evlendireceğim.’ der mi? Yani ihtimal var tabi, ama küçük… Ancak şunun doğru olma ihtimali daha da büyük; Avrupa şöyle düşünüyor olabilir:’Hey sen Türkiye, tamam gelişiyorsun, ama bu ilişkiyi biraz yavaşlatmamız lazım. Babandan(Amerika) korkuyorum. Korkmak demeyelim de tedirginim. Babanla siyasi ilişkilerim var. Ve bunların zedelenmesini istemem. Kusura bakma.’

6. Türkiye-Rusya ilişkisi ne olacak? Bunu şu anda kimse bilemez. Tarihte Ruslarla o kadar savaşlar gelmiş geçmiş. Tam Ruslar dostumuz derken, televizyonlardan yansıyan yanıyla öyle görünürken, Gürcistan savaşında Rusya’dan yana olmayan Türkiye’ye tepkisi büyük olan bir Rusya var karşımızda.Ruslar Türkiye’nin Avrupa birliğine girmesine o kadar da iyi bakmıyor. Tek kalmasını daha da çok arzu ediyor aslında. Bu gidişle istediği de olacak…

Fazla uzatmaya gerek yok. Sonuç olarak Avrupa’nın bize, bizim de Avrupa’ya ihtiyacımız var. Bunu inkâr edenlerle bu makalemde yazdığım hiçbir şeyi tartışmam…

Başka bir makalemde görüşmek dileğiyle…

Saygılar, sevgiler…
 
Toplam blog
: 89
: 3439
Kayıt tarihi
: 10.11.07
 
 

Tesekkurler ..