Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '06

 
Kategori
Kitap
 

Avrupa ve Anadolu'nun 'Ana'sı Akdeniz

Avrupa ve Anadolu'nun 'Ana'sı Akdeniz
 

kalkanda gün batımı


Uzun zamandır bir tarih kitabını böylesine iştahla okumamıştım. Her cümlesinde öylesine hazineler var ki sindirebilmek için bir kaç kez okuyorum. Son günlerde elimden düşürmediğim kitabım Fernand Braudel'in muhteşem eseri "Akdeniz ve Akdeniz Dünyası".

Gerçek bir Akdenizli ve Akdeniz aşığı olan Braudel'in 1946 yılında doktora tezi olarak yazdığı ve 1949'da yayınladığı bu kitap, sadece Akdeniz kültürü ve tarihini anlatmıyor, tüm Avrupa ve Anadolu'yu da besleyen bu zengin ve çok çeşitli kültürün geçmişini çok akıcı, hiç sıkmayan bir dille aktarıyor bize.

Kitabın önsözünde sarfettiği şu sözleri yinelemek istiyorum burda:

"Akdeniz bir deniz bile değildir; o bir denizler bütünüdür ve bu denizler adalarla dolu, yarımadalarla kesilmiş ve dallı budaklı kıyılarla çevrelenmişlerdir. Akdeniz'in hayatı karanınkine karışmıştır; şiirinin yarıdan fazlası kırsa, denizcileri köylülerdir;

"Akdeniz zeytin ağaçlarının, üzüm bağlarının olduğu kadar, kürekli dar teknelerin veya yuvarlak tüccar gemilerinin de denizidir ve nasıl ki alçı ona şekil veren sanatçının ellerinden ayrılamazsa, onun tarihi de onu çevreleyen karasal dünyadan ayrılamaz.

Bir Provence atasözü "lanso la mare a tente'n terro (denizi methet ve karada dur) demektedir."

Braudel denizler bütünü dediği Akdeniz'in çok kültürlü ve çok tarihli yapısını ince ince çözümlediği bu kitabında 3 yanı Akdenizle çevrelenen Anadolu'yu da bu kültürün önemli bir parçası olarak almakta.

Hala biz Avrupalı mıyız Asyalı mıyız yoksa karmaşık bir şey miyiz diye kimlik bunalımı yaşıyoruz. Kendimizi hiçbir yere ait hissedemiyoruz. Bu aidiyet çelişkilerimizin temelinde yatan tarihsel gerçekliği Braudel "Sahil halkı ile Akdeniz'in dağ halkı" arasındaki farklılığı vurguladığı ilk bölümlerde ele alıyor; zira, aslında birbirine zıt gibi duran bu iki halk sürekli olarak birbirini beslemekte ve Akdeniz'in gerçek kimliğini oluşturmakta ona göre.

"Dağ, özgürlüklerin, demokrasilerin, köylü cumhuriyetleri'nin sığınağı olmuştur... Bu koşullarda, Apeninlerin en yüksek, en geniş, en vahşi kesimi olan Abruzzelerin Bizans egemenliğine, Ravenna'daki genel valiliğin hakimiyetine ve daha sonra da Papalık Roması'nın tabiyetine direnmelerine şaşırmak gerekir mi? Üstelik Abruzzelerin Roma'nın hemen arkası olduğunu ve Papalık devletinin Ombria kanalıyla Po vadisine kadar kuzeye yayıldığını hesaba katarsak? Fas'ta sultana tabi olmayan "bled es Siba"nın esas olarak dağ olmasına şaşırmak gerekir mi?"

Braudel'in satırlarına kapılıp giderken İtalyan dağ köylülerini anlattığı şu bölümde Akdeniz'in "Dağlı" larının ne kadar da Torosların ya da Doğu Anadolu'nun dağ köylülerine benzemekte olduğuna şaşıyor insan;

...."Stendal Roma'daki Sabin dağı köylülerini Göğe Yükseliş günü'nde görmüştür: Dağlarından büyük Saint Pierre bayramını kutlamak ve Funzione'ye katılmak için iniyorlar. Paramparça yün kazaklar giymişler, bacakları baklava biçiminde bağlanmış iplerle tutturulmuş bez parçalarıyla sarmalanmış, korkunç bakışlı gözleri karmakarışık siyah saçları tarafından gizleniyor; yağmur ve güneşten ötürü rengi mora çalan keçe külahlarını gögüslerinde tutuyorlar; bu köylüler kendilerinden daha az vahşi olmayan ailelerini de beraberlerinde getiriyorlar."...

Daha da güzel tespitleri var Braudel'in. Hem de bir Akdeniz dağ köyü'nde 2 yıl yaşadıktan sonra kendi tecrübelerimi düşündükçe yüzyılların kültürlere etkisinin ne kadar yavaş olduğunu bir kez daha duyumsuyorum.

"Dağ işte tam da şudur: Başkalarının kullanımı için bir insan imalathanesi; dağınık ve hovarda hayatı denizin bütün tarihini beslemektedir. Belki de dağ, bu tarihi, başlangıcında imal etmiştir;

Çünkü dağ yaşamı, uygarlığı tıpkı yakın doğu ve orta asyanınki gibi çobanlık temellerini pek gizleyemeyen avcı ve hayvan yetiştiricilerinin ilkel dünyasını akla getiren, transhümans ve göçebeliğe dayalı şurada veya burada ormandan yakarak açılmış tarlalarda aceleci bir tarımdan ibaret olan Akdeniz'in ilk hayat biçimi olmuşa benzemektedir."

Braudel'in Akdeniz'i anlatmaya dağlardan başlaması boşuna değil. Zira aslında kıyılarda uygarlıklar gelişmekte ama malzemesini dağlar sağlamakta bir anlamda.

Akdeniz'e yükseklerden inmiş bir dağlı olarak geldiğim yerleri özlediğim söylenemez. Akdeniz'e karışmayı bekleyen bir damlayım henüz. Akdeniz'i anlamak isteyen herkese Braudel'i tavsiye ediyorum.



 

 
Toplam blog
: 121
: 2834
Kayıt tarihi
: 09.07.06
 
 

Başkentte doğmuşum ve orada gidilecek tüm okullara gitmişim: ODTÜ-Psikoloji ve Ankara Üni. İletiş..