Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ağustos '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Aydın ve incir, incirdeki zehir "Aflatoksin" - 7

Aydın ve incir, incirdeki zehir "Aflatoksin" - 7
 

Aflatoksin belasından kendimizi, ailemizi nasıl koruyabiliriz? Bunun için ne yapmalıyız?

Ön Söz Ve Son Yazı

Daha önceki yazılarımın başrollerinde hep Aydın ili, incir ve Vergi Denetmenliği oldu. Ancak bu rollerin geri planında anlatmak istediğim, yedikleri çoğu şeyden habersiz olan insanlarımızın yaşam hakkıydı. Tamamı aflatoksinli olan, imha edilmesi gereken incirlerin iç piyasaya sürülerek insanlarımıza tükettirilmesiydi. Bu şekilde insanlarımızın yaşam hakkına saygı gösterilmemiş olmasıydı… Böylesi bir durumun üzüntüsünü, o günden (Şubat 1992) bu güne hep içimde duyarak yaşadım. Okuduğunuz yazılarımla yaptığım tek şey; o günlerde yaşadıklarımı, çok tehlikeli olan aflatoksin hakkında düşüncelerimi, ayrıntılı bir şekilde edebi bir plan dahilinde sizlerle paylaşmak oldu. Yaptığım, okurları bu konuda bilgilendirmekten başka bir şey değildir.

Yine tekrar ediyorum. Ben bu yazılarımla hiçbir insanımızı, şirketimizi, kurumumuzu ve bölgemizi hedef almış değilim. Ancak bilin ki, yüreğimin sesine de sağır kalmak vicdanımı çok ağırlaştırıyordu. Bir nebze olsa yüreğimde taşıdığım üzüntünün ağırlığından kurtulmak için kendi kendime incirdeki aflatoksinle ilgili “Aflatoksin nedir? Ne değildir?” konusunda edindiğim bilgileri, birikimleri yazmalıyım ki en azında bu yazılarımızı okuyan insanlarımıza ulaşmış, o insanlarımızı incirdeki zehir hakkında bilgilendirmiş oluruz diye düşündüm. Bu niyetle yazdım. Bundan önceki yazılarımda da bir taraftan incirin insan sağlığı yönünden inanılmaz faydalarını açıklarken, diğer taraftan da aflatoksinle bulaşık incirin tüketmesi halinde insanlarımızın ölüm çukurunun kıyısında dolaştığını, her an kanser illeti denilen amansız bir hastalığa yakalanabileceklerini özellikle belirtmek istedim.

Yukarıda açıkladığım duygu ve düşüncelerle ve bu amaçla Adanalı bir yorumcumun deyişi ile aflatoksin denilen böylesi “ürpertici” bir yazıyı kaleme almak zorunda kaldım. Aslında benim ki biraz da “Aydın ve İncir, İncirdeki Zehir “Aflatoksin”-5 “ deki yazımda da vurguladığım gibi bu ve benzeri yaşamsal olaylara bakan düzeyindeki yöneticilerimiz dahil tüm i insanlarımızın tepkisiz kalmış olmasıydı. İçinde yaşadığım toplumun, insanlarımızın, neme lazımcılığı, vurdumduymazlığı, şark düşünce tarzına da bir isyandı, bir eleştiriydi.

Bu yazımla, aflatoksin konusunu son bir defa daha yazmış olacağım. Aflatoksin belasından kendimizi, ailemizi nasıl koruyabiliriz? Bunun için ne yapmalıyız konusuna yine mevcut bilgim ve birikimlerim çerçevesinde açıklama getirmeye çalışacağım. Ancak samimiyetle inanmanızı isterim ki, “Aflatoksin “ konulu yazılarımın sizin gibi değerli insanlar nezdinde bir değer bulması, okunması beni çok sevindirdi, bir o kadar da yüreklendirdi. Bazı okurlarım da değerli zamanlarını kullanarak, mesaj yazarak, yorum yaparak duygu ve düşüncelerini bizimle, okurlarla paylaştılar. Onlara burada en içten, en samimi duygularımla gönül dolusu selamlarımı iletiyorum…

Sonuç olarak yazdıklarımdan kendime de bir pay çıkarmak istiyorum. Yazılarımla aflatoksin konusunda okurlarımın bilgi dağarcına çok değil, birkaç kelimelik bilgi ilave etmişsem ve bu yazımla da birkaç kelimelik bilgi daha ilave edebilirsem çok mutlu olacağımı ifade ediyor, affınıza sığınarak ne mutlu bana amacıma ulaştım demek istiyorum.

Ve ön sözümüzü fazla uzatmadan, müsaadenizle yine asıl konumuz olan aflatoksin konusuna dönmek ve bu konudaki son yazımızı da tamamlayıp siz değerli okurlarımla paylaşmak arzusundayım.

*****

Daha öncesini bilmiyorum. Şahit olduğum o günlerde yani Şubat 1992 ve sonrası günlerde insan vücudunun dayanıklılık gücüne göre(karaciğerin aflatoksinle yaptığı mücadeleye göre) kısa ve orta vadede sonu mutlak ölüm olan, doğrudan kanser yapan tamamı Aflatoksinli olan incirler, Ülkemizde piyasaya sürülüyor, satılıyordu… Bu gün de satılıyor… O günden bu güne değişen bir şey yok… Ülkemin yüce, kadir bilir, siz değerli okurları sizlere sesleniyorum ve soruyorum.“İncirin Aristokratları ve Basın” başlıklı yazımızı da okudunuz. Basınımızda çıkan yazılar benim anlattıklarımı apaçık teyit ediyor mu? Teyit ediyor. Onaylıyor mu? Onaylıyor. Doğruluyor mu? Doğruluyor…

Basınımızda çıkan yazılardan da anlaşılıyor ki, aflatoksin konusunda ilgililerden, yetkililerden şimdilik geliştirebilecekleri bir çözüm önerileri de yok. İleride olur mu bilmem. Devlet Kurumlarımızın, düşünce ve meslek kuruluşlarımızın, meslek odalarımızın aflatoksin konusunda bir çalışmaları var mı? İnsanlarımızın sağlıklı yaşaması yönünden genelini ilgilendiren böylesi önemli konuda ne yapıyorlar? Bu konulara ilgi duyan ve takip etmeye çalışan bir vatandaş olarak doğrusu bir şey bilmiyorum. Ancak Ülkemiz tarımsal ürünlerindeki aflatoksin olayın büyüklüğünü ve zamana bağlı bir çalışmayı gerektirdiğini düşündüğümde kurumlarımızın, ilgilerinin, yetkililerin bu günden yarına kısa vadede aflatoksin konusunda yapacağı bir şey yok kanısındayım.

Öyle ki yalnız incirde olan değil, diğer tarımsal ürünlerimizi de düşündüğümüzde, (En çok biberde olmak üzere fındık, kayısı, Antep fıstığı, yer fıstığı vb. ) aflatoksin olayı ülkemiz için içinde çıkılması çok zor olan bir baş belasıdır. Bu beladan kurtulmak öyle pek de kolay değil… Bu bela, Devlet ve Hükümet Politikası olarak stratejik bir planlama ve uzun vadeli çalışmayı gerektirecek bir konudur. Yine öyle anlaşılıyor ki çok iyi düşünülmüş politikalar geliştirilip uygulanmaya konmazsa, tarımsal ürünlerimizi ihraç ettiğimiz ülkeler nezdinde de aflatoksinden kaynaklanan kötü imajımıza bağlı olarak tarımsal ürün ihracatımızda çok büyük kayıplar olacaktır. Dünyada incir, fındık, üretiminde rakipsiziz. Kayısı ve Antep fıstığı üretiminde önemli bir yer ve konumda bir ülkeyiz. İleriki zamanlarda bu ürünlerimizle birlikte diğer tarımsal ürünlerimizin (biber, yer fıstığı gibi) aflatoksinden dolayı ihracatının yapılamaması, Ülkemiz için önemli tutara döviz geliri kaybı demektir. Böylesi bir durum, içeride bu ürünlerin yetiştirilmesi ile uğraşan yüz binleri bulan çiftçilerimizi ve ailelerini perişan edecek demektir.

Diğer bir en önemli husus da aflatoksinden kaynaklanan insanlarımızın sağlığına harcayacağımız paralardır. Aflatoksin olayına bir de işin bu yönünden (iş gücü kaybı, ilaç, doktor, hastane masrafları, erken yaşta insanlarımızı kaybetme riski, bu insanlarımızın kendi ailelerine yapacağı maddi ve manevi yıkım gibi) baktığımızda tüm bunların uzun vadede Ülkemiz için kaçınılmaz ve sonuçları çok büyük olan ekonomik maliyetleri, kayıpları olacaktır.

Okurlarım belki de aflatoksin olayını çok büyüttüğümü düşüneceklerdir. İnanın büyütmüyorum. Ülkemizin nüfus gerçeği ve şehirleşme olgumuz, bizi böylesi bir düşünceye sevk etmektedir. Çünkü bundan 40–50 sene önce şehirlerimiz, il ve ilçelerimiz çok daha küçüktü. İnsanlarımızın büyük çoğunluğu kırsal alanda yaşıyordu. Kırsal kapalı ekonomi döngüsü diyeceğimiz bir yapı içinde insanlarımız, başta gıda ürünleri olmak üzere çok şeylerini kendileri üretiyor ve tüketiyorlardı. Dolaysıyla daha sağlıklı besleniyorlardı. Bu insanların çoğu pazar için değil, kendi ihtiyaçları için ürün yetiştiriyorlardı. Yetiştirdikleri ürünlerin bu günkü gibi güzel görünüşü, albenisi belki de yoktu. Ama tarımsal ilaç kalıntılarından ve aflatoksinden uzak, DNA’ sı değiştirilmemiş, içindeki aroması doğal olan hoş kokulu gıdalardı. Sağlıklı ürünlerdi. Şehirleşmemizle birlikte üretim, tüketim biçimlerimiz çok değişti. Bu gün düne göre kırsalda çok az nüfus kaldı. Kalan nüfusun çoğu da orta yaş ve üzeri insanlardır. Kırsaldaki üretim ve tüketim biçimlerimiz neredeyse hiç kalmadı, bitti, yok oldu. Bu gün insanlarımız tükettikleri tüm ürünleri, gıda adına her ne varsa tümünü pazarlarda, marketlerde satın alıyorlar. Netice olarak, ileride ülkemizin içinde çıkamayacağı ekonomik kayıplara uğramaması, çok büyük maliyetlere katlanmaması için insanlarımızın sağlıklı gıdalar tüketerek sağlıklı ömür sürdürmeleri gerekir. Bu nedenle dir ki Ülkemizde gıda güvenliği son derece önemlidir. Bu günkü Sosyal Güvenlik Kurumumuzun mali durumunu, açığını, sağlığa yaptığı büyük harcamaları ve bu harcamaların Ülke bütçesine yaptığı baskıyı göz önünde bulundurduğumuzda ülkemizdeki aflatoksin olayı zaman geçirilmeden makro düzeyde tedbirler almayı gerektirecek bir durum olduğu düşüncesindeyim.

Oysa basınımıza yansıyan bilgilerden de anlaşılıyor ki, bu gün Ülkemizde, insanlarımız sağlıklı gıdalar tüketemiyorlar. İnsanlarımız; aflatoksinli, hormonlu, tarımsal ilaç kalıntılı, karışık, sanayi boyalı, ürünün raf ömrünü uzatmak için olması gerekenden daha çok katkılı, hijyenik olmayan sağlıksız yerlerde üretilen ürünler tüketiyorlar ve kırsal alanda yaşadıkları düne göre bu gün yaşadıkları şehirlerde daha çok risk altındadırlar.

Ülkemizin geleceği, büyük devletlerle olan yarışması, onlarla rekabet edebilmesi her şeyden önce sağlıklı gıda ürünleri tüketen sağlıklı ömür sürdüren nesillere bağlıdır. Ülkemiz için ilerleme, gelişme, refahı artırma, sürdürülebilir. ekonomik büyüme ve kalkınma ancak sağlıklı nesillerle olur. Sizler insanınızı en iyi okullara gönderin, en iyi şekilde eğitin, eğitim ve öğretim sağlayın eğer eğittiğiniz insanlara en riskli gıdalar yediriyor, tükettiriyorsanız sizin yaptığınız her türlü çaba boşunadır, beyhudedir. İğneye, ilaca bağlı hasta insanların oluşturduğu toplumlarda ne beklenebilir ki? Sağlık konusu olan hiçbir şey kişilerin, firmaların, şirketlerin, kurumların yüksek vicdanına, insafına terk edilemez, terk edilemeyecek kadar da önemlidir.

İnsanlarımızın sağlıklı gıdalar tüketmesinde devletimizin ve hükümetlerin bu günkü gibi kurumlar arası yetki karmaşasının olmadığı, çok iyi düşünülmüş ulusal stratejik politikaları olması gerekir. Bu konu ile ilgili mevcut Hükümetin kamuoyuna yansıyan bir çalışması var mı? Ben bu güne kadar duymadım, izlemedim. Herhalde sizlerde duymadınız, izlemediniz. Bir vatandaş olarak ümit etmek isterim ki, ilgili yetkili kurumlarımız bu konuda kamuoyuna yansımayan kapalı kapılar ardında yoğun bir şekilde çalışmalara devam ediyor olsunlar. Bilemiyorum. Bildiğim tek şey bir an önce makro politikalar geliştirip, stratejik planlar hazırlayıp, alt program ve çalışma grupları ile çalışmanın başlatılması diğer gıdalardaki olumsuzluklarla beraber yalnız incirde değil, diğer tüm ürünlerdeki aflatoksin olayına daha çok geç olmadan siyasi iradenin bir an önce el koyması gerekir kanaatini taşıyanlardan biriyim.

Ülke olarak çok çetin ve belalı bir iş olan aflatoksin olayını alt edebilmemiz, bu beladan kurtulabilmemiz veya bu tehlikeyi en aşağılara çekebilmemiz, Türk Gıda Sektörünü Avrupa Birliği Standardına çıkartıp Dünya ile rekabet edebilir bir hale getirmemiz gerekir. Bu amaca ulaşmak için de bu işin yasal alt yapısını oluşturacak başta siyasi irade olan Hükümet ve/veya Hükümetler olmak üzere sivil toplum örgütlerimizin, tüketiciyi koruma derneklerimizin, tarımsal ürünleri yetiştiren çiftçilerimizin, tarımsal gıda işleyen firmalarımızın, onların meslek örgütlerinin tüm insanlarımızın uzun soluklu olarak el birliği içinde çalışması, çaba, gayret sarf ettirmesini gerektirir bir durum olduğu da çok aşikârdır.

*****

Bu Ülkenin bir insanı olarak burada, bu yazımda memnuniyetle kayıt etmeliyim ki, bir Yargı Kurumumuz şimdilik bu konunun öncülüğünü yaptı. Bu konuyla ilgili Yargıtay’ımızın aflatoksin konusunda içimize soğuk su serpen, bizi biraz rahatlatan ve uzun bir habere konu olan örnek kararını sizinle paylaşmak istiyorum. Haber aynen şöyle:

“Piyasaya sürdüğü kırmızıbiberlerde kanserojen madde olarak bilinen aflatoksin tespit edilen üç firma aleyhine Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin verdiği karar onaylandı. Böylece 5 yıl süren haksız rekabet davasında ilgili firmaların zararlı mal ürettikleri belgelenmiş oldu. Yargıtay, kararı yüz bin ve üzerinde tiraja (baskı sayısına) sahip ulusal bir gazetede yayınlatarak bu şirketleri kamuoyuna da teşhir etti. Gazetenin ilan ücreti davayı kaybeden şirketlerden alınırken, sağlığa zararlı ürünlerin toplatılması ve imhası istendi.” (*)

*****

(*)MÜSAN Şirketi, …………, ……………, ……….. Şirketleri aleyhine “haksız rekabet” konulu davayı, 15 Ocak 2001 tarihinde Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi’ne açmıştır. Mahkeme, 26 Aralık 2002 tarihinde verdiği 2002- 686 sayılı kararı ile söz konusu şirketleri haksız rekabetten men etmiştir. Aflatoksin içeren kırmızıbiberlerin toplatılıp imha edilmesine karar vermiştir.

*****

Gelişmeyi değerlendiren Tüketiciler Birliği Başkanı Avukat Bülent Deniz, kırmızıbiber için alınmış olsa da kararın sağlıksız üretim yapan bütün şirketlere yönelik uygulamalarda emsal teşkil edeceğini söyledi. “Sadece tüketici değil, kayıt dışı şirketlerden yakınan firmalar da kararı örnek alarak dava açabilir. Örneğin kalitesiz peynir, zeytin ve sucuk üreten şirketler bu yolla saf dışı bırakılabilir.” diyen Deniz’e göre, gıda sektöründe yüzde 50’leri aşan kayıt dışılık Yargıtay kararıyla aşağılara çekilecek. Gıda güvenliği, AB ile müzakere sürecinde Türkiye’nin başını en fazla ağrıtacak konular arasında yer alıyor. Mevzuattaki hükümlerin caydırıcı olmaması ve denetim mekanizmasındaki zafiyetler merdiven altı olarak tabir edilen kayıt dışı işletmeleri teşvik ediyor. Gıdadaki yüksek KDV oranları ve vatandaşın gelir seviyesinin düşüklüğü, ucuz ve sağlıksız gıdalara talebi canlı tutuyor. Denetimlerdeki yetersizlikler sebebiyle üç yıl önce İzmir’de domuz eti katılan çiğköftenin çok sayıda insanı zehirlemesi hâlâ hafızalarda. Geçen yıl da Çek Cumhuriyeti’nin Türk fındığını geri çevirmesi ve Rusya’nın Akdeniz sineği sebebiyle meyve sebze alımını durdurması, tarım ürünleri ihracatına büyük zarar vermişti.

Türkiye’de 40 bin gıda firması ve yaklaşık 400 bin satış noktası bulunmasına rağmen, 9 bin gıda denetmeni ve laboratuar uzmanının görev yapması, sağlıksız ürünlerle mücadeledeki yetersizliği gözler önüne seriyor.

Sektörde firmaların birbirini yasal yollarla denetlemesine imkân tanıyan mahkeme kararının geçmişi 10 yıl öncesine uzanıyor. 1996 yılında Almanya’da Türk marketlerinde denetleme yapan Alman gıda polisi, kırmızı acı toz biberlerin kansere yol açan aflatoksin madde içerdiğini tespit etti.

Almanya, Türkiye’den kırmızıbiber alımı yasaklarken, biber ihracatını yapan Bünsa adlı firma 240 bin mark cezaya çarptırıldı. Firma bu maliyeti kaldıramayarak iflas etti.(*) Bu sırada, AB ülkeleri halk sağlığını tehdit ettiği gerekçesiyle Türkiye’den biber ithalatını yasaklamasına rağmen, aynı riski taşıyan aflatoksinli ürünlerin iç pazarda (Ülkemizde) satışı devam etti.

*****

(*) Bu paragrafa lütfen dikkatinizi çekmek istiyorum. İşte Alman Kanunu, 240 bin mark ceza, firma iflas ediyor. Bir daha yapar mı? Diğer firmalar yapmaya cesaret edebilir mi? Ya bizde, insanlarımızı zehirleyen firmalara hiçbir şey yapılmıyor. Hiçbir yaptırım, müeyyide yok. Onlar, yıllarca insanımızı zehirlemeye devam ediyorlar. Kanser Araştırma Hastanelerimiz ağzına kadar her an ölümün soğukluğunu enselerinde hisseden kanserli hastalarla dolu… Türkiye’nin her tarafında ardı arkası kesilmeyen kanserli hasta geliyor. Hastaneler, hasta yatırılacak yatak bulmakta zorlanıyor Hastane köşelerinde, hastane bahçelerinde, hasta ve hasta yakınları, refakatçileri perişan ve bitkin vaziyettedirler. İnsanlarımız kadercidir. Bu belaya yakalanmaları yedikleri aflatoksinli, tarımsal ilaç kalıntılı, sanayi boyalı, içerisinde ağır metal kirliliği olan, hormonlu ve benzeri yiyeceklerden değil, Allah’tandır, Allahın takdirdir. Allahtan geldi biliyorlar. Dolaysıyla ellerinde ne gelebilir ki? Tekrar ifade ediyorum bizim insanlarımız kadercidir. Ben öncelikle tedbirimi alayım tevekkül Allah’tandır denilmez, düşünülmez… Sözün toplamı netice olarak, Almanlarla kıyaslandığımızda bizler bakan düzeyinde yöneticilerimiz dahil halk olarak, toplum olarak kaderci, neme lazımcı, vurdumduymaz, birbirimize, birbirimizin sağlığına karşı saygısız, benden sonraki tufan diyebilen bir anlayışa sahip, kanunsuz, kuralsız şark toplumuyuz.

Değerli okurlar çok ağır olan, Almanların firmaya kestikleri 240 mark cezayı bir başka türlü de yorumlayabiliriz. Şöyle ki: “Ey Firma! Sen bu aflatoksinli biberleri benim ülkemdeki insanlara yedirdin. Bu insanlar ileride kanser olacaklar. Tedavi, şifa bulmak için benim hastanelerime gelecekler. Benim Sosyal Güvenlik Kurumum bu hastaların tedavisi için yüklü para harcayacaktır. Buyur ileride harcayacağım paraları şimdiden öde… Bu senin içinde akıl karı olsun bir daha yapma…” anlamı çıktığını düşünebilirsiniz.

*****

Avrupa’nın uyguladığı ambargo, Türkiye kırmızıbiber ihtiyacının yüzde 45’ini sağlayan Kahramanmaraş’ lı üreticileri harekete geçirdi. Biberciler Derneği’nin girişimiyle TÜBİTAK, KOSGEB ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi, aflatoksin içermeyen biber üretimi için seferber oldu. Görüşmeler sonrası Müsan Gıda firması 1 buçuk milyon dolarlık yatırımla modern bir üretim tesisi kurdu. Aflatoksin içermeyen biber üreten firma, bu kez de maliyetlerin yüksekliği sebebiyle ürününü satamaz hale geldi.

Diğer firmalar ise, entegre (bütünleşmiş) tesis kurmaya yanaşmadı ve geleneksel yöntemlerle ürettiği ucuz ve aflatoksinli biberi piyasaya sürmeye devam etti. Zarar etmeyi sürdüren Müsan ise, ucuz ve aflatoksinli biber satarak haksız rekabete yol açtığı gerekçesiyle iki baharat firması ve bir alışveriş merkezi aleyhine Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde dava açtı. 5 yıl süren mahkeme sonunda mahkeme Müsan Gıda’nın delillerini yeterli bularak davalı işletmelerin haksız rekabet yaptığı sonucuna vardı.

Temyiz üzerine Yargıtay da firmayı haklı buldu. Mahkemenin kararı üzerine ayrıca 100 binin üzerinde tiraja (baskı sayısına)sahip ulusal bir gazete aracılığıyla 9 Mart 2006 tarihinde üç şirket kamuoyuna teşhir edildi. Kararda, haksız rekabete yol açan ve aflatoksin içeren biberlerin toplatılıp imha edilmesi de istendi.Davayı kazanan Müsan firmasının Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Yavuz Biçkes, müşterilerin sağlıktan ziyade fiyata önem verdiğini ve tüketicinin göz göre göre zehirlendiğini savunuyor. Yavuz Biçkes:

“Bazı gıda firmalarının kendi markaları altında aflatoksinli biber sattığını tespit ettik. Vatandaş markalı ürün diyerek güvenerek gönül rahatlığıyla alıyor. Fakat bu firmalar ucuz aflatoksinli biberi alarak kendi markaları adı altında satıyor. En uygun bulduğu yerden alıp sadece paketlemesini yapıyor. Maliyeti düşük olduğu için ucuza satıyor. Sağlığa aykırı ürünler yüzünden haksız rekabete uğradığımız için mahkemeye başvurduk.” diyor.

Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Avukat Bülent Deniz, Yargıtay’ın kararını ‘çok önemli’ olarak nitelendirerek, "Bir haksız rekabet davasında ilk defa böyle bir karara rastlıyoruz." ifadesini kullanıyor. Deniz’e göre bu karar örnek alınarak gıda firmaları sağlıksız üretim yapan firmalara dava açabilecek. Bu karardan sonra sektörün kendi iç denetimini sağlayabileceğini vurgulayan Deniz, şu değerlendirmeyi yapıyor:

Bu karar, kayıt altında çalışıp sağlıklı üretim yapan firmalar için bir fırsat olarak görülmeli. Mesela bir gıda firmasının sağlıksız ve ucuz mal kullanarak üretim yaptığını düşünelim. Diğer firmalar üretimi yapandan tüketiciye ulaştırana kadar aradaki bütün işletmelere dava açabilir. Üreten, paketleyen, dağıtıcı (distribütör), acente, market hepsi haksız rekabet yapmış sayılacağı için suçlu sayılır. Burada sadece konu biber değil, bütün gıda sektöründe bu karar emsal teşkil edebilir. Eğer firmalar bu işin peşini bırakmaz ve dava yağmuru başlatırsa devletin yapamadığını sektör kendi eliyle yapar.” 200 firmanın biber üretimi yaptığı Kahramanmaraş’ta 10 bin aile geçimini bu sektörden sağlıyor. 140 milyon getiri sağlayan biberin aflatoksinli olduğu için ihraç edilememesi, yöredeki tesisleri yüzde 50 kapasiteyle üretim yapmaya ve düşük fiyattan biber satmaya zorluyor.

Kahramanmaraş Ticaret ve Sanayi Odası, standartlara uygun üretim yapan firmalara patentli ‘Maraş biberi’ logosunu kullanma hakkı veriyor. Fakat bugüne kadar bu logoyu sadece Müsan Gıda alabilmiş. Oda Başkanı Mehmet Balduk, aflatoksin sorununun modern tesisler ve üretim teknikleriyle çözüleceğini belirterek, sağlıklı üretimin sağlanması halinde AB’nin sos ve biber ihtiyacının Maraş’tan karşılanabileceğini ifade ediyor. Balduk, standart yöntemler konusunda Alman ve Türk uzmanlarla ortak çalıştıkları bilgisini veriyor. Vatandaşa biber alırken fiyattan ziyade kaliteye önem vermeyi tavsiye eden Balduk: “piyasada Maraş biberi adı altında satılan ürünlerin çoğunun sahte olduğu uyarısını” yapıyor.

AFLATOKSİNİN AZI DA ÇOĞU DA KANSER YAPIYOR
1960‘ta İngiltere’de 100 bini aşkın hindi ve ördek yavrusunun ölümüne yol açan aflatoksin, özellikle bitkisel kökenli ürünlerde bulunuyor. Aflatoksinli ürünlerle günlük hayatta her yerde karşılaşmak mümkün. Vücutta zehir etkisi yapan ve kuvvetli kanserojen maddeler arasında yer alan aflatoksin karaciğer, kolon ve böbreklerde kansere yol açıyor. Uzmanlar aflatoksinin ayrıca insanlarda akut nekroz, siroz ve karaciğer kanserine neden olduğunu belirtiyor. B1 adı verilen türün karaciğerde kuvvetli kanserojen etki oluşturduğuna dikkat çeken uzmanlar, aflatoksinin düşük seviyede olmasının tehlikeyi azaltmadığını vurguluyor. Bu madde, düşük oranlarda bile bulunsa, ürünün sıkça alınması durumunda, karaciğerde birikerek zararlı etki oluşturuyor.

BİBERDE BİBERDEN BAŞKA HER ŞEY VAR (*)

—Bibere kırmızı boya katılarak parlak ve renkli olması sağlanıyor.
—Meşe yaprağı, iğde ve domates kabuğu kullanılarak sahte biber üretiliyor ve piyasaya sürülüyor.
—Kiremit tozu çeşitli işlemlerden geçirilerek ürüne karıştırılıyor.
—Yüksek miktarda yağ ve tuz katılarak daha ağır gelmesi sağlanıyor.
—İmha edilmesi gereken yüksek derecede aflatoksin içeren biberler pazara sürülüyor.

(*) Gıda denetimlerinde laboratuar sonuçlarıyla tespit edilen hilelerden basına yansıyanlar

Kaynak: Zaman Gazetesi, Samanyolu Haber Com’, 03.04.2006 09:02:19

Kaynak : Expo Channel – Müsan’ ın Onur Mücadelesi Yargıtay Kararları - 1
http://www.youtube.com/watch?v=iI-tAVciPpU&feature=related

Kaynak: Expo Channel – Müsan’ ın Onur Mücadelesi Yargıtay Kararları – 2
http://www.youtube.com/watch?v=VtegoS7HElk

Kaynak: ATV- SHOW TV Haberi
http://www.youtube.com/watch?v=-YuMEElO-Ok&feature=related

Kaynak: Kanal D – Arena, Uğur Dündar
http://www.youtube.com/watch?v=s0AoDzUvC8g&feature=related

*****

En son biberdeki aflatoksin olayını da yukarı kaynak haberlerden okuduk ve videoda izledik..Değerli okurlarım sizlerinde bildiği gibi Devletimiz ve Hükümetlerimiz insanlarımızın, toplumumuzun sağlığını korumakla mükelleftirler ve bu durum insanlarımız için de anayasal bir haktır. Bu konuda Devletimizin, Hükümetlerimizin, Yargımızın alacağı kararları, sivil toplum kuruluşlarımızın bu konudaki haberlerini çalışmalarını sabırsızlıkla bekleyeduralım ancak bizler vatandaşlar olarak bu konuda ne yapabiliriz? Bizler şahsi gayretlerimizle bu aflatoksin belasından kendimizi, ailemizi nasıl koruyabiliriz? Buna ilişkin bir çıkış yolu var mı? diye de düşünebilirsiniz. Bu konuda benim düşüncem konuyu uzmanına danışarak bilgilenmek gerekir şeklindedir. Türkiye’ de bu konunun uzmanı kişiler, kurumlar var mıdır? Kimlerdir? Doğrusu ben de bilmiyorum.

Bu konuyu bana sorarsanız ben konunun uzmanı değilim. Sadece yaşadıklarım, gördüklerim ve bildiklerim doğrultusunda sizlere bazı öneriler getirebilirim. Benim önerim: “Aydın ve İncir, incirdeki zehir “ aflatoksin”- 4”.ncü bölümde, aflatoksinli incirler nasıl ayırt ediliyor? başlığı altında anlattığım karanlık oda olayını ev ortamına, mutfağınıza taşımaktır şeklinde olacaktır. Bu nasıl olacaktır? Gözünüz korkmasın ben önerimi yaparken mutfağınızın orta yerine o işletmede olduğu gibi meşinden çadır şeklinde bir karanlık oda oluşturun demiyorum. Benim düşündüğüm şey, hani o mutfak tezgâhınızın kap kacak koyduğunuz alt gözleri var ya… İşte orayı, karanlık oda şekline dönüştürmenizin mümkün olacağı şeklindedir. Bunun için yapacağınız tek şey, o gözlerden bir tanesini boşaltıp, bu iş için ayırmış olmanızdır. Ayıracağınız o gözün tavanına da bir özel lamba ışıklandırma düzeneği, mekanizması kurmanız, yerleştirmeniz yetecektir. Bu düzeneğin amam aman diyecek ve çok bir maliyeti olduğunu düşünmeyin... Bu düzeneğin para tutan en önemli en parçası çubuk şeklinde olan ve ultraviyolet ışık veren özel UV florans lambalardır. Bu lambalara piyasada “ Medikal Ampuller” de denilmektedir.

*****

Biliyorsunuz bu UV Florans ampulleri, morötesi ışıması yapan lambalardır. Bu ışıma, aflatoksinle bulaşık olup olmadığını çıplak gözle göremediğimiz, tüketeceğimiz gıdalarda aflatoksin varsa bize gösteren mor ötesi ışımadır.

Mor ötesi ışıma, dalga boyu 10–800 (nanometre ) olan ışımadır ve elektromağnetik spektrumda x-ısınları şeklinde görünür. Mor ötesi ışımada dalga boyu, 10–200 nm olan bölge ( uzak mor ötesi bölgesi ), dalga boyu 200–400 nm olan bölge (yakın mor ötesi bölgesi), dalga boyu 400–800 nm olan bölgesi de (görünür mor ötesi bölgesi ) olmaktadır.

Daha önceki “Aflatoksin nedir ve nasıl oluşur? İnsan sağlığına yıkıcı etkisi ve karaciğerin yaptığı amansız mücadele…” başlığı altında anlattığımız gibi aflatoksinlerin, renksiz veya sarı iğne şeklinde kristaller olduğunu, ultraviyolet ışık altında verdikleri renge göre ayrıma tabi tutulduklarını, her birine bir harf adı verildiğini ifade etmiştik. Yani aflatoksinlere verilen harfler, toksinlerin UV ışını altında verdikleri floresan renklere göre belirlenmektedir.. Bunlardan mavi ışık verenlerden iki türü B1 ve B2, yeşil-mavi ışık verenler G1 ve G2, mavi-viyole ışık verenler M1, viyole renkli floresan ışık (yayanlar) ise M2 olarak adlandırılmıştır.

Aspergillus flavus, A.Paraziticus ve A.Nomius türleri tarafından oluşturulan aflatoksinler, günümüzde üzerinde en çok durulan ve en toksik ve kanserojen özellik gösteren bir mikotoksin grubunu oluşturur. Bunların toksisite derecelerine göre sıralanışı B1, B2, G1, G2’ dir. Ayrıca alfatoksin türevi olan ve süte geçebilen alfatoksin ise M'de (M1, M2 de) bu grup içerisindedir.

Mikotoksin grubu içerisindeki yer alan Aspergillus Nomius ise ek olarak Aspergilik Asit, Kojik Asit ve Tenuazonik Asit sentezleyebilmektedir. Toksinler, UV (ultraviyolet) ışığını (362 nanometre de) kuvvetle absorblamaktadırlar. Aflatoksinlerden B1 ve B2 (425 nanometre de); aflatoksin G1 ve G2 ise (450 nanometre de) floresan emisyonu (yayımı) oluşturur. Bilindiği gibi aflatoksinlerin bir özelliği de doğal olarak floresans yayınımı yapmış olmalarıdır. Floresans yayınım, bir moleküle belli bir dalga boyunda ışık gönderildiğinde o molekülün daha yüksek dalga boyunda bir emisyon (yayım) yapması olarak tanımlanan fiyokimyasal bir özelliktir.

*****

Yukarıdaki açıklamalarımızdan da anlaşılacağı üzere aflatoksinlerin çoğu yakın mor ötesi bölgesi olan 200–400 nanometre bölgesi ile görünür mor ötesi bölgesi olan 400–800 nanometre bölgesinde verdikleri ışık rengine göre görünebilmektedirler. O halde yapacağımız tek şey ultraviyolet ışık veren UV florans medikal lambaları piyasadan temin edip mutfak tezgâhınızın alt tarafına, önceden boşalttığınız gözün tavanına bu lambaları monte etmek olacaktır. Bu lambaların duyları diğer lambaların duylarına göre farklıdır. lambaları alırken bu hususlara da dikkat edilmesi gerekir.

O halde tezgâh altına kaç adet lamba monte etmemiz gerekir? Yukarıda anlattıklarımız ve bilim adamlarımızın görüşleri doğrultusunda başta 365 nm(*) ampul olmak üzere Aflatoksinlerden en tehlikelilerinden olan B1 ve B2 (425 nanometre de); aflatoksin G1 ve G2 ise (450 nanometre de) floresan emisyonu (yayımı) oluşturduklarına göre bu değerlerde floresan emisyonu (yayımı) 25–30 cm uzunluğunda her birinin ayrı açıp kapma anahtarı olan ve üçü birden değil ayrı zaman dilimlerinde kullanılacak olan en fazla üç adet çubuk ampul (lamba) alıp monte etmemiz gerekiyor.

*****

(*) Yazımın burasında bu lambalardan 365 nanometre ışık yayımı yapan özel lambayla ilgili küçük bir öykümü ( anekdotumu) siz değerli okurlarımla paylaşayım istiyorum. Öyküm yeri Ankara... İkamet ettiğim yer olan Ankara’ dan geçiyor.

Bir Pazar günü geç vakitlerde, akşama doğru evin bazı ihtiyaçları karşılamak için eşimle birlikte çok sayıda insanların yoğun alış veriş yaptığı büyük bir markete gittik. Diğer ihtiyaçlarla beraber marketin kuru gıda (yemiş) bölümünde ondan, bundan 100- 150 gr. bir şeylerle birlikte yarım kilo kadar da yer fıstığı aldık. Biz eve döndüğümüzde hava çoktan akşam olmuştu. Ben kâseye biraz fıstık koydum. Hanıma: “Hanım balkonda biraz oturup dinlenelim.” dedim. Önü yeşil, saksıları çiçeklerle dolu çok güzel bir balkonum var. Balkona çıktık. Hanım fıstıkta bir tane aldı. “Bu fıstığın tadı bir değişik, bana çok bayat geldi. Ben yemem” dedi ve bir daha alıp yemedi. Ben de aldım. Evet, tadı bana da değişik geldi. Ama oyalanayım anlamında bir iki derken nihayetinde kâsedeki yer fıstığının tamamını yedim, bitirdim. Ancak içime bir kuşku düştü. Kalktım mutfakta zaman zaman aflatoksin tarama işinde kullandığım içinde 365 nanometre civarında floresan yayımı yapan, 20 cm civarında bir uzunlukta UV florans ampul bulunan piyasada adına “ para detektörü” dedikleri cihaz vardı. — Bu cihaza ilişkin kısa bir bilgi vereyim: Cihaz büyük mağaza ve market kasiyerleri ile bankalardaki veznecilerin kasasının yanı başında bulundurdukları müşterilerden aldıkları paraların sahte para olup olmadığını kontrol ettikleri, piyasada değer fiyatının 15- 20 YTL. civarında olduğunu tahmin ettiğim bir cihazdır. — Fıstıkların içinde avucumun 18–20 adet kadar fıstık aldım. Fıstıkların dış kabuğunu soydum. Ultraviyolet ışık altına tuttum. Beyaz tertemiz fıstıklardı… Fıstığın dış kısmında herhangi bir şey görünmüyordu. Ancak dış kabuğunu soyarken ortasında iki bölünmüş bir fıstığın bölünen iç kısımlarının açık mavi bir şekilde parladıklarını gördüm. Fıstığın iç kısmının hafif açık mavi bir şekilde görünmesi hali benim kuşkumu daha da güçlendirdi.Bu kez de cihazda ışığa tuttuğum tüm fıstıkları ortasında ikiye bölerek tekrar ışığın altına yerleştirdim. İkiye bölünmüş fıstıklardan 8- 10 âdeti aynı rengi vermeye başladığını görünce gözüm fal taşı gibi açıldı. Bunlar aflatoksinin en zehirlisi olan B1 idi. Parlayanları bir tarafa, parlamayanları bir tarafa aldım. Önce para detektörünün ışığını kapattım. Normal mutfak lambasını açtım. Hanımı çağırdım.

Hanıma:“Şu fıstıklara bak bir şey görüyor musun” dedim.

Hanım: “Yok, hayır farklı bir şey görmüyorum. Tertemiz güzel fıstıklardır” dedi.

Mutfak lambasını söndürdüm. Tekrar para detektörünün ışığını açtım. Hanıma : “Bir de aynı fıstığa şimdi bak.” dedim.

Hanım. “Şu taraftaki fıstıklar açık maviye çalar parlak bir şekilde görünüyor.” dedi.

Bende :“İşte o parlak açık mavi şekilde gördüğün fıstıklar aflatoksinli diğer bir ifade ile aflatoksinle bulaşık fıstıklardır. Hem de en zehirli olan “B” grubunda aflatoksindir.” dedim.

Okurlarıma göstermek amacıyla aflatoksinli fıstıkların resmini çektim. Resimler bu yazı ekindedir. Bu işlemden sonra yer fıstığın tamamını çöpe attım. Yazı eki aflatoksini fıstığın resmini görünce içiniz ürperecektir. Mutlaka sizlerde yer fıstığı tüketmişsinizdir. Sizin de içinize bir kuşku düşecektir. Acaba bu ürperten tehlikenin ben neresindeyim diye düşüneceksiniz.

Bilindiği üzere, Ülkemizde üretilen yer fıstığı ülkemizin ihtiyacını karşılamaktan çok uzaktadır. Önemli miktarda yer fıstığı ithal ediyoruz. Türkiye’ de yeni mahsul yer fıstığı daha çıkmadığına göre resimde görünen aflatoksinli fıstık ithal fıstıktır. Peki, bizim incirlerimiz aflatoksinli olduğu için eloğlunun gümrüğünde dönüyor. İçeriye sokulmuyor. İncirleriniz zehirlidir, aflatoksinlidir. Ben bu incirleri insanlarıma yedirmem diye geri gönderiyorlar. Eloğlunun gümrük duvarı zırh gibi sağlam, kurşun geçirmiyor. Ya bizim gümrüğümüz zırh gibi olmak şöyle dursun yolgeçen hanı gibidir. Kalbur gibi her tarafı delik deşiktir... Gelen geçiyor. Eğer yolgeçen hanı gibi olmasa bu fıstıklar gümrükten geçmezdi, Tonlarca aflatoksinli susam (*) gümrükten içeri girmezdi. İçeride tükettiğimiz aflatoksinlı gıdalar yetmiyormuş gibi birde başkalarının aflatoksinli gıdaları bize tükettiriliyor. Toplum olarak zehirleniyoruz. Bizi yavaş yavaş ayakta öldürüyorlar. Bu aflatoksinli fıstıkları yalnız ben almadım. On binlerce Ankara’ lı aflatoksinli olduğunu bilmeden aldı ve tüketti. Milyonlarca Türkiye’li insan aldı tüketti. İnsanlarımız kendi paraları ile zehir satın alıp yiyorlar hastanelerimiz ağzına kadar dolu, kimin umrunda…

(*) Kaynak : http://www.memurlar.net/haber/60159/
Kaynak : http://www.gidasanayii.com/modules.php?name=News&file=article&sid=11122

Aile Anonim Şirketi şeklinde örgütlenmiş büyük marketlerden birisinin önemli bir ortağını tanırım. Ortak tanıdığımız bir kişinin cenazesinde karşılaştık. Havadan, sudan konuştuk.Bir ara ben: “ Sizlerin ve diğer marketlerin sattığı yer fıstıklarında aflatoksin var. Bu durumu biliyormusunuz?” diye bir soru yönettim. Market sahibi: “ Tüm marketler bu fıstıkları belirli yerlerden alırlar. Bizlerde diğer marketler gibi o yerlerde fıstıkları alıp satıyoruz. Bizler sattığımız fıstıkları alırken; fıstıklar iyi mi, güzel mi, daha iri taneli mi? Bu ölçütlere bakarız. Bizler alıp sattığımız fıstıkların aflatoksinli olup olmadığını bilemeyiz ki… Ancak bunu devletin yetkili uzmanları bilir. Nitekim zaman zaman devlet yetkilileri gelirler bizde çok değişik ürünlerde numuneler alıp götürürler. Eğer sizin söylediğiniz manada sattığımız ürünlerde aflatoksin çıksaydı bizleri, mal aldığımız yerleri uyarırlardı. Bu fıstıkları satmayın derlerdi. Bizde satmazdık. Bu güne kadar ne böylesi bir uyarı aldık ne de bizlere bir şey söylendi. Bu güne kadar diğer marketlere ve bize devlet yetkilileri tarafından bir şey söylenmediğine göre demek ki sattığımız yer fıstıklar sizin söylediğiniz gibi aflatoksinli değil, sağlıklıdır diye düşünüyorum. ” dedi.

Market sahibi anladıklarında haklıdır. Üst düzey devlet yetkililerinin ve ilgililerin bu tür olaya nasıl baktıklarını, bakışını “Aydın ve İncir, İncirdeki Zehir “ aflatoksin” -5 ‘ de “İncirin Aristokratları ve Basın” başlığı altında anlattım. Başka ne diyebilirim ki… Bu durumda bizlerin yapacağı tek şey, yediğimiz içtiğimiz her şeye tereddütlü, çekinerek yaklaşıp, kendi başımızın çaresine bakmak düşüyor. Bunun yolu yöntemi ne ise onu yapmak düşüyor. Tıpkı evimizde mutfak tezgâhımızın bir gözüne monte edeceğimiz özel ampullerden tükettiğimiz ürünleri aflatoksin taramasından geçirmek gibi…

*****

Bu lambaların birer anahtarı olsun. En yakın elektrik prizine takılan seyyar bir kablonuz olsun. Bu seyyar kablonuz devamlı prizde takılı kalmasın. Su kaçması, ıslanması halinde tehlikeli olabilir, elektrik çarpabilir. Sadece kullanacağınız zaman prize takın. Mutlaka elinizde eldiveniniz olsun. Karanlık oda oluşturduğumuz gözün tabanına her kullandıktan son çöpe atabileceğiniz bir kâğıt peçete yerleştirin. Bunları niçin bunu öneriyorum. Fiziksel, kimyasal, biyolojik hiçbir yöntem, hiçbir güç aflatoksini bulaştığı yerde söküp atamadığı, sizler o zemini devamlı kullanacağınız için o zemine aflatoksin bulaşmasın. Taramayı gündüz yapıyorsanız o gözün kapağını içeri fazla ışık girmemesi için yarı aralayarak yapın. Akşam yapıyorsanız kapağı yarı aralamanıza gerek yok. Mutfağın ışığını söndürdünüz mü her taraf karanlık oda… Anahtarından tek tek açın. Eve aldığınız kuru gıdaları önce 365 nm lambanın ışığında geçirin. Sonra 425 ve 450 nm lambalardan geçirin. Aflatoksini lambalardan biri yakalamazsa diğeri yakalamış olur. Aldığınız incir, fındık, yer fıstığı, kayısı, cevizi ( Öbürlerini yaş anladık ama kuru cevizde de mi olur? Demeyin. Bazı vicdansızlar ceviz ağır gelsin, kilo dövsün diyerek cevizi bir hafta önceden ıslatarak satışa çıkartıyorlar ya da veya nasıl olsa satılacak diye iyi kurutmadan stokluyorlar ki bu durum cevizde aflatoksin küfü yapıyor) ikiye bölün içinde de aflatoksin arayın. Yani aflatoksin taramasına tabi tuttuğunuz kuru gıdaların dış yüzeyini ultraviyolet ışık altında geçirmekle kalmayın. İkiye bölün, içinde de aflatoksin taraması yapın. Kuru üzümü hatta kırmızı toz biberi dahi ışığın altına tutun… Tarama yaptığınız ürünler, ultraviyolet ışık altında; parlak bir şekilde açık mavi, yeşil-mavi, mavi-viyole, viyole renkli floresan ışık yayıyorsa ışık yayanlar aflatoksinli gıdalardır demektir. Işık yayanları bir poşete toplayın ve hiç düşünmeden çöpe atın. Paranıza kıyın, sağlığınıza kıymayın. Eğer ki bahsedilen türde bir ışık yaymıyorlarsa aflatoksin yok demektir gönül rahatlığı ile yiyebilirsiniz.

*****

Bir öneride daha bulunmak istiyorum. Eğer isterseniz aflatoksinli ürünleri çöpe atmayabilirsiniz. Zamanınız varsa neme lağımcılığı bir tarafa bırakıp bir vatandaş duyarlılığı içinde elinizde delil olacak şekilde alınan bu gıdanın aflatoksinli olduğuna dair tespitinizi ( Tespit hakkında benim aklıma gelen, ürün ve ürün aldığınız yere ait belge -fiş veya fatura- bir elinizde, para detektörü gibi küçük bir cihazda diğer bir elinizde olmak üzere gidip herhangi bir noterin kapısını çalabilirsiniz. Orada bir şeylerden karanlık oda oluşturup, aldığınız ürünü ultraviyolet ışık altına tutup, noterden ne görünüyorsa görünenlerin tespitini isteyip, yapılan tespittin bir nüshasının onaylanılarak kendinize teslim edilmesi yönünde talepte bulunabilirsiniz. Hatta noter huzurunda fotoğrafını dahi çekebilirsiniz. Fotoğrafın onayını isteyebilirsiniz. Noterde aldığınız belge, fiş fatura ve ürünün kendisi elinizdeki deliller olarak mahkemeye başvurabilirsiniz diye düşünüyorum. Benimki sadece bir düşüncedir. Eğer böyle bir niyetle hareket etmek istiyorsanız mutlaka ve öncelikle bir hukukçunun görüşüne başvurunuz. Ondan sonra notere gidip Mahkemeye başvurunuz derim.) yaptırabilir, bir hukuk savaşı da başlatabilirsiniz.

*****

Belki okurlarımın aklında: “Tamam, anlatılanları anladık. Peki, eve aldığımız hayvan sakatı olan karaciğerde, sütte, yumurta da aflatoksin varsa onu nasıl anlayacağız.” diye bir düşünce geçebilir… Bu konuda bana soru soru sormayı bile düşünebilirsiniz. Samimiyetle inanmanızı isterim ki bu konuda bende sizler gibiyim. Hiç bir bilgi birikimim ve deneyimim yok, hiçbir şey bilemiyorum. Aklıma gelen hayvan sakatatı olan karaciğer yatay olarak ikiye bölüp iç tarafını ışığın altına tutulursa aflatoksin B1 varsa karaciğerin iç kısmı Ultraviyolet ışık altına mavi şekilde parlayacaktır şeklinde bir düşünceye kapılıyorum Ancak iş yumurta ve sütte gelince işte burada, bu noktada hiçbir fikir yürütemiyorum, söyleyecek bir söz bulamıyorum… Her konuda olduğu gibi bu konularda da çevrenizde uzman kişiler varsa onlara danışın ya da Türkiye’ nin diğer yerlerinde yaşayan konunun uzmanlarına bir şekilde ulaşın düşüncelerini, fikirlerini sizinle paylaşmasını sağlayın demekten başka önereceğim hiçbir şey yok.

Düşüncelerinizde peki, özel olan çubuk ampul şeklindeki lambaları nerede buluruz? Çok çeşitleri var? Hangi ampulleri almamız gerekir? diye sorular oluşabilir. Doğrusu bu konuda, incir işletmesi tesislerinde gördüğüm dışında bilgi sahibi de değilim. Aflatoksin taramasında kullanılan özel ampullerin özellikleri nedir? Bu ampullerin hangi cinsini bu iş için kullanabiliriz Doğrusu bilgi sahibi değilim.

Ancak Ülkenin başkenti Ankara’ da yaşıyorum. Diğer şehirlerde yaşayanlara göre ilgililere, yetkililere, işin uzmanına ulaşmada daha şanslıyım. Okurlara hatalı bilgi vermemek adına bu konuda bir yetkili bulur, ayrıntılı bilgi alabilir miyim diye düşündüm. Araştırma yapmak ve bilgi almak için Ankara’ da en çok elektrik malzemeleri satan, mağazaların bulunduğu Ulus semtine gittim. Mağazaları tek, tek dolaştım. Onlarca mağazaya girip çıktım. İçlerinde bu tür elektrik ampulleri satan bir mağaza bulamadım. Koskoca başkent Ankara’ da bilgi verecek bir kişide bulamadım. Öyle ki, bu tür ampuller çok özel ampuller olduğu için, çok satılan, aranan bir ampul olmadığı için her mağaza tarafından alınıp satılmıyordu. Nihayetinde bir mağaza sahibinin : “Sanayi Cad. Çavuş Sok. No: 3/B Ulus – ANKARA adresinde bulunan Ersan Elektrik Ltd. Şti. sizin belirdiğiniz ampuller satılmaktadır. Orada istediğiniz bilgileri alırsınız “ demesi üzerine belirtilen adrese gittim.

Evet, gittiğim adreste, benim belirttiğim 365, 420 (425 nm değil) ve 450 nm’ lik özel ampuller satılıyordu. Bu ampuller ithal ampullerdi. Euro fiyatı ile alınıp, satılıyordu Ancak çok satılmadığı için işletme, elinde stok bulundurmuyordu. Sipariş üzerine getirtip satıyordu. Anlatığım gibi bu ampuller özel ampullerdi. Bu özel ampullerin tanıtım broşürünü incelediğimde; Gücü, Lamba Akımı, Duyu, UV- A Güç Çıkışı çok farklı olan çubuk şeklinde ve değişik boy ve uzunlukta satılan onlarca çeşidi vardı. Bu nedenle fiyatları da çok farklı idi. Ampullerin gücü olan (W) değeri artıkça fiyatı da doğru orantılı olarak artıyordu. Bu ampuller diğer ampullere göre (W) Gücü artışına bağlı olarak da daha fazla radyasyon yayan ampullerdi. Bu nedenledir ki satış sorumlusuna : “ Aflatoksin taramasında hangi cins ampulü kullanırsak istediğimiz faydayı elde edebiliriz?” diye bir soru sordum: Satış sorumlusu bu soruya cevap veremeyeceğini, kendilerinin özel ampullerin bayisi olarak sadece bu ampulleri alıp sattıklarını belirtti. Bu konuda bilgi verecek kişilerin Türk Philips Ticaret A.S. İç Anadolu ve Karadeniz Bölge Müdürlüğü’nde çalışan uzmanlardan birisinin olabileceğini belirtti.

Bu kez de yetkili bir uzmanla görüşmek üzere Türk Philips Ticaret A.S. Sanayi Cad. Çavuş Sok. No:3/6 Kat:3 Akgül Apt. Ulus /ANKARA adresinde bulunan İç Anadolu ve Karadeniz Bölge Müdürlüğüne gittim. Orada uzman Erol Aygün Beyle tanıştım. Erol AYGÜN Bey, Türkiye’ de Türk Philips Ticaret A.S sattığı özel ampullerle ilgili tek uzmanın İstanbul Genel Müdürlükte çalışan Selim GÜVENÇ Bey olduğunu ifade ettiler. Bunun üzerine Selim GÜVENÇ Beye 21 Ağustos 2009 tarihinde aşağıdaki e- maili gönderdim.

From: mehmet turan [mailto: …………………]
Sent: Friday, August 21, 2009 4:56 PM
To:
Guvenc, Selim (selim.guvenc@philips.com)
Subject: Para Dedektöründe Yer Fıstığın çekilmiş aflatoksinli resmi

Selim Bey
Merhabalar
Kendilerinin ilgi ve alakalarına çok teşekkür ediyorum. İç Anadolu ve Karadeniz Bölge Müdürlüğü uzmanı değerli insan Sayın Erol AYGÜN Bey özel ampuller konusunda beni sizlere yönlendirdi.

Turk Philips Ticaret A.S. firmamızın özel ampuller konusunda çok değerli uzmanı olan sizlerden aflatoksin taramasında kullanılacak ampullerle ilgili daha aydınlatıcı bilgiler alacağımı düşünüyorum.

Özel ampuller hakkında vereceğiniz bilgiye, göstereceğiniz ilgiye ve alakaya daha şimdiden çok teşekkür eder, minnettarlığımı bildiririm.

Selim Bey,
Milliyet Blokta yazdığım Aydın ve İncir, İncirdeki Zehir “Aflatoksin” konulu yazımla okurlara incirdeki aflatoksin hakkında bilgi vermekteyim. Okurlara, incir dahil aldığınız diğer bazı tarımsal ürünleri 365, 425 ve 450 nm özel ampulden aflatoksin taramasından geçirdikten sonra tüketiniz önerisinde bulunmayı düşünüyorum. Bu önerim; okurlara, mutfak tezgâhın altındaki bir gözü boşaltarak, o gözü gözün tavanına 365, 425 ve 450 nm çubuk şeklinde olan 25–30 cm boyunda özel ampullerden her biri ayrı ayrı bir anahtarla açılabilen ve kullanım zamanları farklı olacak şekilde monte ederek, karanlık oda haline getirin ve aldığınız gıdalardan aflatoksin ihtimali yüksek olanları karanlık odada aflatoksin taramasından geçirerek tüketiniz şeklinde olacaktır.

Bir hata yapmamak adına firma olarak sizlerin özel ampuller için bilgi verdiğiniz katalogunuza başvurdum. Ancak (W) Güçü ve fiyatları çok farklı olan onlarca çeşit ampullerle karşılaştım. Doğrusu bu ampullerin içinde hangi ampulleri önereceğim konusunda şaşırdım kaldım. Bu ampullerin diğer normal ampullere göre daha fazla radyoysan yaydığını, (W) gücü yüksek olan ampuller de böyle bir tehlikenin olduğunu da düşünüyorum.

Acaba aşağıda tabloda bulunan 365, 425 ve 450 nm ampulleri okurlara önerebilirmiyim diye sizlerin bilgisine başvuruyorum. Yaptığım öneri doğru mu? Doğru değilse bizlere katalogunuzdaki hangi ampulleri önerebilirsiniz. 30.cm boyunda çubuk şeklinde ampulleriniz bulunur mu? Lütfen bu konularda bizleri bilgilendirebilir misiniz?

Cinsi, Gücü(W), Lamba Akımı(A), Duyu, Uv-A Çıkışı (W) , Faydalı Ömrü/Saat, Kdv Hariç Fiyatı (Euro)

BLACK LIGHT BLUE FLORESANLARI UV-A (365 nm)
TL 4W/BLB 4 0.17 G5 0.5 2.000 4.76
TLD 6W/BLB 6 0.17 G5 0.9 2.000 5.44
TLD 8W/BLB 8 0.15 G5 3.1 2.000 6.38
LD 15W/BLB 15 0.34 G13 3.1 2.000 11.90
TL 8W/BLB 20 0.37 G13 4.0 2.000 13.60

AKTİNİK FOTO TERAPİ VE POZLAMA FLORESANLARI UV-A (420 nm)*
TLD 15W/03 15 0.34 G13 0.10 3.000 6.79
TL 20W/03T (KUVÖZ AMPULÜ) 20 0.37 G13 0.14 3.000 7.65
TLD 30W/03 30 0.36 G13 0.27 3.000 7.81

MEDİKAL FLORESANLAR, FOTO TERAPİ VE DERİ HASTALIKLARI (450 nm)
PL-S 9W/52 KUVÖZ AMPULÜ UV-A (450 nm) 9 0.17 G23 0.75 2.000 10.71
PL-S 9W/52 KUVÖZ AMPULÜ UV-A (450 nm) 20 0.37 G13 1.90 2.000 7.65

—Tablodaki ampul çeşitlerinde dikkate aldığım ölçüt, (W) Gücü yüksek olan ampullerin daha çok radyoysan salacağından hareketle (W) Gücü düşük olan ampulleri önerme isteğimdir.
—Katalogda 425 nm ampul çeşitleri olmadığı için yerine ona yakın değer olan 420 nm ampul önereceğimi düşünüyorum.
—Okurların olası ampuller konusunda tereddüt edeceği hususlarda bilgi alması için sizin e- mail posta adresinizi okurlara verebilir miyim?
—Tezgâh altına monte edilebilmeleri için aşağıda cinsleri belirtilen ampullerin 25–30 cm. boyunda olanlarının uygun olacağını düşünüyorum. Bu boyda ampulleriniz var mı?

Esen Kalın.

Saygılarımla,

Mehmet TURAN


Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası

Selim GÜVENÇ Beyin 24 Ağustos 2009 tarihli cevabi e- maili de aşağıdaki gibidir.

RE: Para Dedektöründe Yer Fıstığın çekilmiş aflatoksinli resmi?
Kimden: Guvenc, Selim (selim.guvenc@philips.com)
Gönderme tarihi: 24 Ağustos 2009 Pazartesi 09:11:44
Kime: mehmet turan (……………………….)

3 ek
BLB - Pro...pdf (468, 6 KB), Blackligh...pdf (382, 7 KB), PHI6435 B...pdf (124, 7 KB)

Sayın Turhan,

Söz konusu lambalar ile ilgili bilgileri ekte tarafınıza gönderiyorum.
TLD 8W BLB 30 cm boyundadır. Tezgâh altında kullanım için önerebileceğiniz uygun lamba Tipi TLD 8W BLB (365 nm) dir. Size daha öncede gönderdiğim broşürlerde tüm çeşitlerin teknik özellikler bulunmaktadır
Diğer lambaların bu işlem için uygun olmadığını söyleyebilirim. Bilgilerinize.
Best regards / Saygilarimizla,

Selim Güvenç
Special Lighting Sales Manager
Turk Philips Ticaret A.S.
Saray mahallesi, Küçüksu Caddesi, Sokullu sokak No:8
34768 Umraniye - Istanbul, Turkey
Tel: + 90 216 636 18 44
Fax: + 90 216 636 18 89
Mobile: + 90 533 290 28 02
selim.guvenc@philips.com


Diğer Windows Live™ özelliklerine göz atın. Sadece e-posta iletilerinden daha fazlası

Yukarıdaki e- maillerden bilim adamlarımızın görüşleri doğrultusunda benim okurlara başta 365 nm ampul olmak üzere Aflatoksinlerden en tehlikelilerinden olan B1 ve B2 (425 nanometre de); aflatoksin G1 ve G2 ise (450 nanometre de) floresan emisyonu (yayımı) oluşturduklarından hareketle 25–30 cm uzunluğunda en fazla üç adet çubuk ampul önermeme karşılık Turk Philips Ticaret A.S.’ in Özel Ampuller konusunda en yetkili, en deneyimli uzmanı olan Selim GÜVENÇ Bey bizlere sadece bir adet 365 nm’ lik özel ampullü önermektedir. 425 ve 450 nm lambalar hakkında da kesin ifade kullanmamakla birlikte :“ Diğer lambaların bu işlem için uygun olmadığını söyleyebilirim.” demiştir. Değerli Selim GÜVENÇ Beyin ifadesi aynen şöyledir : “TLD 8W BLB 30 cm boyundadır. Tezgâh altında kullanım için önerebileceğiniz uygun lamba tipi TLD 8W BLB (365 nm) dir. Size daha öncede gönderdiğim broşürlerde tüm çeşitlerin teknik özellikler bulunmaktadır. Diğer lambaların bu işlem için uygun olmadığını söyleyebilirim. Bilgilerinize” demiştir.

Selim GÜVENÇ Beyin daha önce bana gönderdiği Turk Philips Ticaret A.S. Perfectio...pdf (1202, 0 KB), açıklayıcı broşüründe : “Ultraviyole elektromanyetik radyasyonun, görülebilir spektrumun alt sınırdaki dalga boyu ekstremiyle ve üst sınırdaki X-ray ışını radyasyon bandının arasındaki kısımdadır. Ultraviyole radyasyonun özel sahası 100 ve 400 nm (I nm=10-9 m) arasında tanımlanmıştır ve insan gözü için görülmezdir. CIE sınıflandırması kullanarak UV spektrumu üç kuşağa tekrar bölünmüştür. UV-A (Uzun Dalga) 315 nm ‘ den 400 nm’ ye, UV-B (Orta Dalga) 280 nm ‘ den 315 nm’ ye, UV-C (Kısa Dalga) 100 nm ‘ den 280 nm’ ye gerçekte pek çok fotobiyolojist 320 nm’ nin üstü ve altında dalga boyunun ağırlıklı etkisinden bahsederler, bu yüzden alternatif bir tanım sunarlar. “ denilmektedir. Ancak konumuz anlamında, bizim anlayacağımız anlamda bir ifade bulunmaktadır.

Bence tezgâh altına, 365 nm lamba olmak üzere (W’ı, W Gücü düşük olan lambalar seçilmek suretiyle) Aflatoksinlerden en tehlikelilerinden olan Uzmanların görüşüne göre de B1 ve B2 ‘ yı (425 nanometre de) aflatoksin G1 ve G2 ise (450 nanometre de) floresan sürümü (yayımı ) oluşturduklarında hareketle 25–30 cm uzunluğunda en fazla üç adet çubuk lambanın monte edilmesinin uygun olacağı taraftarıyım. Daha önceki bir parafta açıkladığım gibi bu lambaların anahtarı tek tek açıldığında eve aldığınız kuru gıdaları önce 365 nm lambanın ışığında geçir, daha sonra da 425 ve 450 nm lambaların ışında geçirmiş oluruz Böylece kuru gıdalardaki Aflatoksini lambalardan biri yakalamazsa diğeri yakalamış olur diye düşünüyorum. Ancak Turk Philips Ticaret A.S.’ in çok değerli uzmanı Selim GÜVENÇ Bey a- mail yazısındaki : “TLD 8W BLB 30 cm boyundadır. Tezgâh altında kullanım için önerebileceğiniz uygun lamba tipi TLD 8W BLB (365 nm) dir.” ifadesinden 425 ve 450 nm lambalarından çubuk şeklinde 30 cm uzunluğunda lambalarının olmadığı anlaşılıyor. Bu durumda bilemiyorum 30 cm boyunda olacak lambaları 425 ve 450 nm lambalarından ısrarlı bir şekilde bayilerde talep edebilirsek ithal edebilirler diye düşünüyorum.

Değerli okurlarım. Bu yazımla aflatoksin konusunu sonlandırdım. Tekrar bilmenizi isterim ki anlattığım konuların uzmanı değilim. Benim uzmanlık alanım vergicilik, maliyeciliktir. Aflatoksin hakkında bu yazımda ve bundan önceki yazılarımda yaptığım anlatımlar tamamen bir fiil yaşadıklarım, gözlemlerim ve edindiğim bilgilerden oluşmuş bir anlatımdır. Beni bu şekilde bilir, anlattıklarımı da bu kimliğimle yorumlarsanız memnun olurum.

Sağlıcakla ve hoşça kalın.

Mehmet TURAN

Ankara, 26.09.2009




https://cid-2dd84b9663b06d9b.skydrive.live.com/self.aspx/Yeni%20klas%c3%b6r/CIMG3398.JPG%20-%209.JPG

Resim: 1 – Ultraviyolet Işık Altında Flaşlı Çekimde Yer Fıstığındaki Aflatoksinin Görünümü

Yer Fıstığına çıplak gözle bakıldığında, fıstığının iç ve dış kısmının görünümü gayet güzel ve sağlıklıdır. Hiçbir şey yok. Ama aynı fıstığa bir de ultraviyolet ışık altında bakıldığında yukarıdaki görünüm elde ediliyor. Görünümü dikkatlice incelediğinizde, fıstığın dış kısmının yine normal olduğu ancak ikiye bölünen iç kısımların bazılarında hafif açık siyah görünüyor. Aslında, görünün mavidir. ( En tehlikeli olan B1 türünden aflatoksindir.) Flaşlı çekim olduğu için bu şekilde yani hafif açık siyah şekilde görünmektedir.

https://cid-2dd84b9663b06d9b.skydrive.live.com/self.aspx/Yeni%20alb%c3%bcm%20%7C52%7C6/CIMG3388.JPG%20-%207.JPG

Resim: 2 – Ultraviyolet Işık Altında Flaşsız Çekimde Yer Fıstığındaki Aflatoksinin Görünümü

Yer Fıstığına çıplak gözle bakıldığında, fıstığının iç ve dış kısmının görünümü gayet güzel ve sağlıklıdır. Hiçbir şey yok. Aynı fıstığa bir de ultraviyolet ışık altında bakıldığında yukarıdaki görünüm elde ediliyor. Bu görünüm, aynı fıstığın Resim 1’ dekinden farklı olarak Flaşsız olarak yapılan çekimde elde edilmiş bir sonuçtur. Resimde, aflatoksinli fıstıklar diğer fıstıklar arasında daha parlak bir şekilde görünüyor.

https://cid-2dd84b9663b06d9b.skydrive.live.com/self.aspx/Yeni%20alb%c3%bcm/CIMG3390.JPG%20-%208.JPG

Resim: 3 – Ultraviyolet Işık Altında Flaşsız Çekimde Yer Fıstığındaki Aflatoksinin Görünümü

Yer Fıstığına çıplak gözle bakıldığında, fıstığının iç ve dış kısmının görünümü gayet güzel ve sağlıklıdır. Hiçbir şey yok. Aynı fıstığa bir de ultraviyolet ışık altında bakıldığında yukarıdaki görünüm elde ediliyor. Bu görünüm, aynı fıstığın Resim 1’ dekinden farklı olarak Flaşsız olarak yapılan çekimde elde edilmiş diğer bir sonuçtur. Resimde, aflatoksinli fıstıklar diğer fıstıklar arasında daha parlak bir şekilde görünüyor

 
Toplam blog
: 47
: 2386
Kayıt tarihi
: 28.10.08
 
 

Mucur / Kırşehir doğumluyum. Uzun süre Maliye Bakanlığı'nda çalıştım. Kabul etmek gerekir ki, Mal..