Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

aygoz Özlem Eryoldaş

http://blog.milliyet.com.tr/aygoz1

13 Ağustos '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Ayna ağlarsa..

Ayna ağlarsa..
 

Dünya'ya yeni "merhaba" demiş gibi şuursuz bakıyordu gözleri. Yaşamının tek penceresi "ayna'sı" olmuştu yıllardır.

Maskeli yüzlerin maskesiz halini bir tek aynasında görebiliyordu sanki.

Bir tek ayna'sı onunla birlikte sessizce ağlıyordu sanki.

Dili bir tek ayna'sı karşısında çözülüyordu. Tüm duygularını ona söylüyordu hiç fütursuzca.

İlk aynasıyla ne zaman tanıştığını tam olarak hatırlayamıyordu.

Belki ilk yürümeye başladığı gün'dü. Babacığı elinden tutmuş, beraber ilk adımlarını seyretmişlerdi neşe çığlıklarıyla .

Belki,ilk okula başlarken ayna'sının karşısına geçip simsiyah önlüğü ve iki taraftan örgülü saçlarıyla mutlu mutlu gülümsemişlerdi.

Okul mezuniyetinde giydiği kıyafeti tamamlamak için ilk makyajını yapmak için geçmişti aynanın karşısına belki de.

Sonra, anneanneciğinin öldüğünü duyduğunda telefonda konuşuyordu. Ve karşısında da ayna'sı vardı. Gözlerini görüyordu acı içinde ki. Telefonu kapatmıştı, ama gözlerini alamıyordu karşısında ki gözlerden.

Sonra bir gün; çok sevdiği, hayatını adadığı delikanlının " seni artık istemiyorum,beni sıkıyorsun,ben başkasını seviyorum " diyerek çekip gittiği günün gecesinde saatlerce aynasının karşısında durmuştu.
Gözlerini seyrediyordu. Birlikte elele tutuştuğu sahil geliyordu gözlerinin önüne. Ve yine aynasında canlanıyordu yaşadığı güzel günler.

Bir gece, başında başlayan şiddetli ağrıyla uyandı. Ve o uyanmasıyla aylar süren koşuşturmaca başladı. Hastahaneler, tahliller, hastahaneye yatışlar..
Teşhis konana dek zaman akıp geçmişti. Tümör de sinsice ilerlemişti.

Evine döndüğünde ilk işi aynasına koşmak oldu. İnceledi yüzünü. Solmuş,çekingen,ince uzun yüzünü.
Hastahanedeki odasındaki aynayada bakmıştı. Ama o ayna onu tanımadığı için olsa gerek bir aybancı kalmıştı kendisine. Oysa bu aynası onu tüm halelriyle tanıyordu. Ve en doğruyuda o gösteriyordu işte !

Ameliyat kararı verildiğin de kardeşine " lütfen evdeki aynamı getirirmisin ? " dedi kısık sesiyle.
Odasına getirildiğinde,gözlerini ilk açtığında aynasına bakmak istedi. Yine donuk ifadesi karşıladı o'nu.

İyileştiğine inanıyordu artık aylar sonra. O'da aynasıda !
Aynası yalan söylemezdi hiç bir zaman.

Yıllar geçti. Bir adam sevdi. Ailesinin karşı çıkmasına aldırış etmeden onunla çok uzaklara gitmeyi göze aldı.

Adam,sevdiğini söylüyordu her seferinde. Yüzünde ki morluklara bakarken aynasında "beni seviyor" diyordu kadın.
Çocukları olmuştu. Tıpkı kendisine benzeyen çıtı pıtı bir kız. Onu alıp aynasıyla tanıştırmıştı. "bak" demişti kızına.
"bu ayna benim hayattaki tek dostum,sırdaşım,bundan sonra senin için de öyle olmasını istiyorum" Küçük kız gülerek bakmıştı annesinin yüzüne.

Bir gün odasına girdiğinde aynasının üzerinde rujla yazılmış bir yazı gördü " anneciğim bu ayna artık benim de oldu. Ve aynamızı çok seviyorum " Anlamını veremediği bir kıskançlık belirdi yüreğinde. Oysa o demişti kızına bu ayna artık senin de diye ama. Yine de içi burkulmuştu hafiften. Belki de alışmıştı yıllarca sahip olduğu tek şeyin o olmasına. Paylaşamıyordu kimselerle !

Kızının mezuniyete hazırlanmasında beraber geçmişlerdi anne kız aynanın karşısına.
Kızı çok mutluydu. Annesi onun gözlerini aynadan görüyordu. Direk yüzüne bakmayı istemiyordu nedense.
Çünkü biliyordu ki aynası yalan söylemezdi !

Kocası eve gelmez olmuştu yıllar sonra. Kızı ile beraber yalnız yaşıyorlardı. Bir iş bulmuştu kendisine. Bir de küçük ev. Eşyaları yok denecek kadar azdı. Yeni taşındıkları evde aynasını asacak uygun bir yer ararken bir an durdu. Arka odada duvarda asılı olan ayna takıldı gözüne. Bu tuttukları ev çok eskiydi. Burada yıllarca yalnız yaşayan bir yaşlı kadının oturduğunu söylemişti komşuları kamyondan eşyalar boşalırken. Kadın bir kaç hafta evvel ölmüştü. Bir ayna ve çekmece dikkatini çekti.. eski konsolun kırık çekmecesi. İçinden bir ses açma derken açıverdi.

İçinden mektuplar fırladı. Sanki yıllardır açılmayı bekleyen çekmece kusuvermişti mektupları.
Çok güzel bir el yazısı vardı mektuplar da. Aşk mektupları olmalıydı bunlar. Bir çırpıda okunacak kadar az değildi.
Bir poşete koydu. Ve sakladı.

Günler sonra evin içinde ki çamaşır suyu kokusundan uzaklaşmak için evin küçük bahçesine çıktı. Elinde poşetteki mektuplarla. Okumaya başladı. Okudukça gözlerine inanamıyordu.
Hiç tanımadığı bu kadınla yıllarca aynı kaderi paylaşmışlardı sanki. Başta aşk mektubu sandığı mektupların aslında karalanmış bir günlük olduğunu anlamaya başlıyordu.

Kadının da hayattaki tek dostu aynasıydı. Eşiyle beraber yaptığı yurt dışı gezilerinde bile yanından ayırmadığı aynası vardı hep.

Kadın düşünmeye başladı. Bu eski evde yaşayan kadını. Çok zengin bir aile olduklarını, eşinin bir uçak kazasında öldükten sonra kadının hayata küstüğünü, bu evde tek başına inzivaya çekildiğini duymuştu komşularından. Tüm gün boyunca bahçede sallanan sandalyesinde elinde aynasıyla konuştuğunu anlatmıştı komşuları. Gözünün önüne kendisi geldi." Aynı yaşantıyı paylaşmışız " diye düşündü.

Kızının evleneceğini duyduğunda,ve çok uzak bir şehire gideceğini öğrendiğinde sustu. Gülümsedi yalnızca.
Evlenip gideli beş yıl olmuştu. Ve hiç aramamıştı. "Acaba kızımın da tek dostu aynasımı oldu" diye düşündü, içinde beliren hüzünle.

Kadın bahçede eski bir sallanan sandalye de aynasıyla konuşuyordu artık !... Birlikte ağlıyorlardı !...




Blog önerilerim : http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=57139 Yeşim Özdemir
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=47642 Özlem Akaydın
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=55180 Neşe Evrim
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=56613 Emel Dedeoğlu
 
Toplam blog
: 185
: 1494
Kayıt tarihi
: 10.03.07
 
 

Yazabilmenin özgürlüğüyle... İstanbul'un bir bahar sabahında dünyaya gelmişim. Keşfetmek, anlayabilm..