Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ocak '20

 
Kategori
İnternet
 

AYNA DÜNYALAR

 
Ayna Dünyalar
 
 
Hayatlarımız sanal bir gerçekliğin içine yerleştirilerek Ayna Dünyalar mı yaratılıyor?  
Bir takım insanlar bir yerlerde bu işin alt yapısını hazırladı ve düğmeye bastı.  Bize de yeni dünyanın içine adapte olup yaşamak düşecek.
 
Belki farkındasınız, belki hiç farkında değillsiniz  ama yeni bir çağın içindeyiz. 2000'li yılların başında dünya eski sistemi sarsacak her şeyi baştan yaratacak bir üst seviyeye yükseldi. Bütün dünya ülkeleri bu çağa ayak uydurmanın telaşı içinde kıvranıp duruyor. En çok da yeni çağı anlayamayan, neler olup bittiğini, başımıza nelerin geleceğini bilmeyen 3. dünya ülkeleri hem korkarak, hem de merak içinde neler olup biteceğini bekliyor. Bu sessiz ve derinden bekleyiş, dünyayı belki de galaksimizi baştan aşağı değiştirecek bir doğumun habercisi. 
Bahsettiğim çağ, TEKNOLOJİ ÇAĞI.
 
İnternette araştırma yaptığınızda konu konuyu açar ve diplerde bir yerlerde karşınıza “Ayna Dünyalar” başlığı çıkar. Nedir bu Ayna Dünyalar diye baktığınızda, sizi duvardan duvara vuracak ileri seviye teknolojik bilgilerle karşılaşırsınız. Kendinizi bir bilim kurgu filminin içine girmiş gibi hissedersiniz. İşin komik tarafı da çoğunuz yazılanların hiç birisine inanmayacaksınız. İnanmayacak olanlara sadece şunu söylüyorum, maalesef yazılanların hepsi doğru. Yani bilim kurgu filminin içinde değilsiniz, kurgu bir roman da okumuyorsunuz. Yakın hem de çok yakın bir gelecekte bunların hepsi bir bir gerçekleşecek.
 
Müsaade ederseniz asıl konuma bodoslama dalmak istiyorum.
 
Biliyorsunuz şu anda internette arama motoru olarak kullandığımız Google 1998 yılında bir garajda kuruldu. O dönemden bu yana sadece 21 yıl geçti. Bu sürenin kısa oluşu sizi yanıltmasın. Çünkü “zaman” kavramı yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. 21 yıl önceye geri dönüp baktığımızda o dönemle şu anda yaşadığımız dönem arasında dağlar kadar fark olduğunu görebilirsiniz. Google olmadan neredeyse nefes alamaz hale geldik. Gittiğimiz her yere vücudumuzun bir uzvu gibi taşıdığımız telefonlardan tutun bilgisayarlara kadar her türden teknolojik gelişmenin altından Google çıkıyor.
 
Google aslında var olduğu 21 yıl içinde şu anda içinde olduğumuz TEKNOLOJİ ÇAĞININ ilk adımlarını atan en önemli firmalarından biridir.
 
 
 
Google Maps
 
Bunun temellerini attığı ilk adım Google Maps oldu. Öyle ki bütün dünyayı fotoğraflayarak bir harita ağı oluşturmuş durumdalar. Onların oluşturduğu haritaları kullanarak Navigasyon denilen yer bilgisi edindiğimiz aletler icat edildi. Bizler bu sayede bütün dünyayı bir tıkla 2 boyutlu olarak görebiliyoruz ve bundan faydalanabiliyoruz. Navigasyon, dünyanın kılcal damarlarını Google Maps programına yükleyerek bilgisayarlarımıza veya telefonlarımıza kadar girdi. İstediğimiz anda navigasyonumuzu açarak bilmediğimiz yerlere rahatça gidebiliyoruz. İşte bu programların yazılımları hazırlanırken bir sürü para harcanıyor. Harcadıkları parayı geri kazanıyorlar mı? Bizlere sunulan bu hizmetler “bedava”
Daha doğrusu bedava olduğunu bize düşündürtüyorlar.  Hiçbir bedel ödemeden birçok hizmetten faydalanıyormuş gibi hissettiriyorlar. Ama gerçek böyle değil, belki bizden maddi olarak herhangi bir karşılık beklemeden bu hizmetleri veriyorlar ama karşılığında bizden çok daha önemli veriler alıyorlar. Mesela navigasyondan faydalanabilmek için  nerede yaşadığımızla ilgili bilgiyi alıyorlar. Ev adresimiz, iş adresimiz, saat kaçta uyanıp işe gittiğimiz, ev ile iş arasındaki mesafe, kaç saat iş yerinde kaldığımız gibi veriler otomatik olarak “yapay zeka” programlarıyla birer “data” haline getiriliyor. Yani bedava navigasyon hizmeti vererek karşılığında bizimle ilgili birçok bilgiye aynı anda sahip olabiliyorlar .
 
Teknoloji Çağı’nın olmazsa olmazı DATALAR’dır. Bu çağda DNA’nın yerine geçen kavram DATA’dır. Yani 7 milyar insanla ilgili bilgiler  ve veriler DNA gibi işleyen DATA’lar sayesinde bir yerlerde depolanıyor.
 
 
 
Data
 
Örneğin bir haber sitesini açtınız, hangi haberler ilginizi çekiyorsa onu açıp okumaya başladınız. Ve diyelim ki genelde magazin habarleri okuyorsunuz ya da spora meraklısınız veyahut sadece siyasi haberler ilginizi çekiyor. Bir dakika sonra farklı bir site açtığınızda karşınızda okuduğunuz habere benzer başka haberlerle karşılaşıyorsunuz.
 
Başka bir örnek; Youtube’da bir video izlediniz. Youtube izlediğiniz bu videoyu yapay zekâ programıyla hafızasına kaydediyor. Ertesi gün  tekrar Youtube kanalını açtığınızda karşınıza daha önce izlediğiniz videolara benzer videolar dökülmeye başlar. İnternette yapmış olduğumuz her tık, her like bizimle ilgili bir “DATA” oluyor. Yani her birimiz için birer DNA sarmalı oluşuyor. Zevklerimiz, tercihlerimiz, nerelere gittiğimiz, kimlerle olduğumuz, aile bireylerimiz, cinsel tercihlerimiz, alacağımız tshirtün markası, rengi, nakışı, yıkama talimatı, hangi bankada kaç paramız var… vs. Her türlü bizi biz yapan alt detay şu anda Google gibi büyük teknoloji devlerinin elinde toplanıyor.
 
İnternete attığımız her fotoğraf taranıyor ve hafızaya kaydediliyor. Gençlik, orta yaşlı halimiz, yaşlanmış halimiz bir yerlerde bekletiliyor. İnternet denilen dünya arkamızda duran gölgelerimizi bile kopyalıyor.
Her şey tamamlandı.  2012 yılından beri istenilen bütün detaylar işlendi ve harekete geçildi. İnsana dair ne varsa her şey tamamdı. İstekleri, dürtüleri, bakış açısı, tercihleri, sezgileri, hisleri kopyalandı. Sadece 1 konu eksik kalmıştı. Onu da bakın nasıl tamamladılar.
 
“Maya takvimine göre kıyamet kopacak, herkes Şirince’ye gitsin,” diye feryat ettikleri kıyamet, aslında gerçekten o gün başlamıştı. 21 Aralık 2012 için yazılan felaket senaryoları yüzünden ABD Ulusal Uzay İstasyonu NASA özel bir sayfa hazırlamıştı. Orada yapmış olduğu açıklamalardan biri de şöyleydi;  “Tıpkı evlerimizdeki takvimlerin, 1 Ocak'ta yeniden başlaması gibi Maya takvimi de 21 Aralık'tan sonra yeni bir döneme başlıyor"
Doğru söylüyorlardı. Dünya o gün yeni bir çağa adım atıyordu.
 
Kişisel gelişimle ilgilenen insanların dilinden düşürmediği, “Biz aydınlanmış insanlar bu çağla birlikte yeni bir boyuta geçeceğiz.  Aydınlanmamış olanlar ise eskisi gibi yaşamaya devam edecekler,” söylemi de bu büyük senaryonun başlangıcıydı. Aydınlanmış olmak ayna dünyaya alışmak anlamına geliyordu. Kopyalarımızın olduğu sanal âlem ise yeni bir boyut anlamına geliyordu.
 
Amerika’da ortaya çıkan kişisel gelişimle ilgili her şey, bütün dünyaya dalga dalga yayılmaya başladı. Kişisel gelişim akımı, insanları ayna dünyaya hazırlayacak inanç sisteminin ta kendisidir. Ben kişisel gelişimcileri ayna dünyaya hizmet ettiğinin farkında olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayırdım. Kişisel gelişimciler, teknoloji çağının yaratıcıları için “yeni bir din” yaratmakla görevlendirildiler. Yeni din ortaya çıkarken haliyle eskilerinden kurtulmak gerekiyordu. Farkında olanlar ve olmayanlar el ele verip dünyaya yeni bir anlayış getirmeye başladılar. İyi ya da kötü olarak ayırmakta zorlandığım bilgiler sundular. Bazı bilgiler gerçekten insan gelişimini sağladı, bazıları ise dünyayı yeni oluşturulan çağa hazırladı. Böylece ayna dünyada eksik kalan inanç konusu da halledilmiş oldu. İnsanlığın yeni dini inancı KİŞİSEL GELİŞİM, hocaları ya da papazları da kişisel gelişim uzmanları olacak.
 
Teknoloji firmaları, ayna dünyada insanları bir arada tutacak “inanç” sistemini de kendileri tasarladı. Yaptıkları işlemler başarıyla sonuç verdi. Birçok insan bilinçli ya da bilinçsiz olarak “kişisel gelişim” kervanına katılarak, fikriyat dünyamızı yeninden şekillendirmeye başladılar. Onların verdiği bilgilerle dünyaya ve insana bakış açıları değişti. Tam da “Teknoloji Çağı” efendilerinin istediği gibi, eski dinler sorgulanmaya başlandı. Akıl çalıştıkça şu zamana kadar insanların manevi yönünü dolduran dinlerin çelişkileri, yalanları, eksiklikleri, kurgusu, senaryosu irdelenir oldu. Ateizim, Deisizim arttı. İnsanların gerçeklik algılarıyla oynandı. Doğru bildiklerimizin yanlış olduğunu, yanlış olarak bildiklerimizin de doğru olduğunu öğrenmeye başladık. Cahiliyetten gözünü açamayan toplumlar yavaş yavaş okumaya, irdelemeye ve sorgulamaya başladı. Tabii bütün bunlar yine bir el tarafından yaptırıldığı için gerçek tekamül sağlanamadan içi boş, sağlam temelleri olmayan bir inanç sistemi olarak büyümeye başladı.
 
 
 
Modern Çağın Köleleri
 
Yakında tıpkı INCEPTİON filminde olduğu gibi, rüya içinde rüya yaşamaya başlayacağız. Yani yeniçağın asıl konusu “AYNA DÜNYALAR”a giriş yapıyoruz.
Future yani gelecek ile ilgili izlediğiniz her film, okuduğunuz her kitap, duyduğunuz her konuşma, aslında bu çağın ayak sesleriydi. Birileri yaşayacağımız çağı bizlere göstermek veya yavaş yavaş alıştırmak için sinemada 3 boyutlu filmler çektirdi, diziler yaptırdı, kitaplar yazdırdı, paneller hazırlattı. Bizler de bütün bunları masal dinler gibi izledik geçtik. Fakat her izlediğimiz film, okuduğumuz kitap farkında olmadan benliğimizde bir tik attı. Bilinçaltımıza işlendi. Aklımızın bir köşesinde yer etti.  Yüzüklerin efendisi filminde Frodo’nun parmağına geçen yüzükle bir anda dünyadan kaybolarak, ayna dünyaya gitmesi, orada hiç kimsenin görmediği varlıkları görebilmesi ayna dünyanın bir çeşit anlatımıydı. O sahnenin videosu; https://www.youtube.com/watch?v=BhIjcwxvJ2g
 
Bir başka örnek Black Mirror dizisidir. Bu dizi başlı başına ayna dünyayı anlayan bizleri o günlere hazırlamakla görevli bir dizi. 
 
Günümüzde izlediğimiz filmlerin görsel efektleri olağanüstü gerçekçilik kazanmış durumda. Yeşil perdede arka plana istedikleri gibi hükmedebiliyorlar.
Yeşil perde ile oluşturulmuş 3 boyutlu görsel efektler için bakınız; https://www.youtube.com/watch?v=PuB-0GkIeO8
 
Bunların dışında dünyada gerçekleşen suni ayaklanmalarda kullanılan hologramları da es geçmemek lazım. Bunun en bariz örneğini Arap Baharı’nda Mısır’daki kargaşalar esnasında bir anda ortaya çıkan yeşil atlı adamda görmüştük. O dönem tv programlarında yeşil atlı adam hologramı çok tartışılmıştı. Hatta bir ara insanlar o kadar ileri gittiler ki, o görüntüdeki adamı Hz. Hızır olarak düşünmeye başladılar.
Youtube’da izlemek isteyenler olursa linkini aşağıya koyuyorum.
https://www.youtube.com/watch?v=OiWPR6l2H2s
 
H.A.A.R.P projesiyle gökyüzünün Stratosfer katmanına gönderilen ses ve titreşimlerle insanlara göz yanılsaması yaşatabiliyorlar. H.A.A.R.P projesinin mucidi bilindiği üzere NİCOLA TESLA’dır. (Tesla’nın akıl almaz hayat hikâyesini izlemek isterseniz, https://www.youtube.com/watch?v=HF_lKMD1hfI  
 
Bu şekilde oyunlar oynayarak insanların gerçeklik algısıyla oynamaya devam edecekler. Bilim insanlarının yapabileceği sıradan bir holograma bile Hz. Hızır diyen insanlar, H.A.A.R.P programıyla yapılan diğer olağanüstü doğa olaylarını bilseler küçük dillerini yutarlardı.
 
Ayna dünya ile yüzleştiğimizde şok olmayalım diye yapılan ön çalışmalar meyvelerini vermeye başladı.
2023 yılından itibaren yavaş ama emin adımlarla AYNA DÜNYA’nın içinde olmaya başlayacağız.
 
Peki, nedir bu Ayna Dünyalar? Kısaca, yaşadığımız dünyanın birebir kopyasıdır. Bizlerden toplanan bütün datalar bulut hafıza ortamına kaydedilmiş ve 3 boyutlu hale getirilmiş vaziyette bekletiliyor. Hazır hale getirilen tüm bilgiler, dijital ortama çoktan aktarıldı. Şu anda isteğe bağlı olarak yapılan ama yakın bir gelecekte bütün dünya insanlarına yapılacak olan bir çip operasyonuyla artık hepimiz şu anda yaşadığımız hayatların bir kopyasını sanal arttırılmış gerçeklik ortamında yaşamaya başlayacağız. Daha önce gördüğünüz sanal gerçeklik gözlüğü sadece bu dünyaya giriş için kullanılan bir aparattı. Bir nevi hazırlık aşamasıydı diyebilirim. Ama bir adım sonrasında beyinlerimize yerleştirilecek çiplerle tamamen kopyalanmış sanal dünyanın içinde yaşamaya başlayacağız.
 
Şu anda bu çiplerden üreten bir firma bile var. Elon Musk’un kurduğu bu firma, hepimize takılacak olan çipleri hazırlamış. Hatta hali hazırda Elon Musk canlı bir denektir. Kafatasına yerleştirilen çipi bizzat kendisi deneyerek uygunluğunu test ediyor. Yakın gelecekte herkes kendisine takılacak çiplere kavuşacak. 
 
Şu anda bazı beyinsel hastalıklar için kullanılan ve gerçekten olumlu sonuç veren çip tedavisi, ilk etapta toplum nezdinde iyi karşılanacak. Şimdilik Parkinson hastalığında kullanılmaya başlanan ve gerçekten hastaların titremesini engelleyen çip sistemi, ileride bütün beyinsel rahatsızlıkların tedavisi için kullanılabilecek. Gittikçe bu sistem diğer ölümcül hastalıkları da tedavi edebilecek seviyeye gelecek. Örneğin bütün dünyada salgın haline gelen kanserin bütün tiplerinde kullanılabilecek. Ölmek istemeyen insanlar beyinlerine bu çipleri bilerek ve isteyerek taktırtacaklar.  Geriye sağlıklı bireyler kalacak. Bizler de yaşamak isteyip yaşayamadığımız dünyaları yaratma düşüncesiyle, ya da yalnızlıktan kurtulmak amacıyla, olumsuz dünyadan bıktığımız ve bu karmaşık ortamdan kaçmak, savaşlardan, hastalıklardan korunmak için çiplere yöneleceğiz. Sonunda hepimizin beyinlerine o çiplerden takılacak.
 
Peki beynimize takılacak çiple ne olacak? Bu sorunun cevabı basit, yazılımlarla kodlanmış bir sanal dünyanın içine gireceğiz. İnsanlar hologram şeklinde olacak. Sanal olması sizi yanıltmasın, 5 duyumuz o ortamda da aynı kalacak. Yani dokunabileceğiz, koku alabileceğiz, tadabileceğiz.  Diğer özellikleri ise şöyle; istediğimiz yere anında gidebileceğiz. Konuşmak istediğimiz ama uzakta olan herhangi biriyle telefon olmadan “telepatik” olarak konuşabileceğiz. Evimizi, arabamızı, mobilyalarımızı düşünce gücüyle istediğimiz gibi değiştirebileceğiz.  Kendimize istediğimiz gibi evler inşa edebileceğiz. Yemek yeme gibi bir ihtiyacımız olmayacak. Hastalanmayacağız. Oradayken zaman kavramımız olmayacak. Çünkü istediğimiz zaman geçmişimize rahatlıkla geri dönerek düzeltmek istediğimiz her şeyi düzeltebileceğiz. Orada “para” olmayacak. Para yerine geçecek tek şey, “insan varlığının değeri” olacak. Örneğin; program yazılımcısı olan Ömer Bey Ayna Dünyalarda çok değerli olacak, istediği şeyi yapabilecek, her şeye erişebilecek.  Çünkü Ömer Bey sanal dünyanın mühendisleri arasında olacak, bu yeni boyuta yazılımlarıyla katkıda bulunacak. Ama sekreter olan Ayşe Hanım’ın kredisi çok düşük olacak, istediği şeyi istediği zaman yapamayacak. Bazı programlar ona kısıtlı verilecek. Her yazılımdan faydalanamayacak.
 
Ayna Dünyada insanları bekleyen şeyler bunlar olurken, bilim insanları 20-25 yıldır ikiye ayrılmış durumda. Biz bilmesek bile bizler için tartışan birileri oluyor elbette. Bazı bilim insanları yaşayacağımız üç boyutlu yüksek sanal gerçekliğe karşı çıkıyor. Karşı olmalarının en büyük sebeplerinde birisi şu, hedeflenen süreden sonra yapay zekâlar insanların yerini alacak. İnsanların,  ayna dünyada hiçbir fonksiyonu kalmayacak. Çünkü bizim yapmamız geren her şeyi yapay zekâyla donatılmış robotlar yapacak. Ayna Dünyaya karşı çıkan bilim insanları örneğin 500 yılın sonunda insan ırkının başka bir türe dönüşeceğini söylüyorlar.  500 yıl sonra işlevsiz kalan insanlar, ayna dünyayı yöneten yapay zekâlı robotlarla ile birleştirecek.  Bu birleşmeden sonra ortaya sentez bir ırk çıkacak. Sentez ırk Ayna Dünya’ya adapte edilecek. Ama komuta ve yönetim yapay zekâlı robotların olacak. Bizler sentez ırk olduğumuz için yönetimde söz sahibi olamayacağız.
Ayna Dünya projesine karşı olan bilim insanları bize zarar verecek farklı konuların olduğunu da söylüyorlar.  Endişeleri ve çekincelerini şu şekilde sıralıyorlar;
 
1-Zaman kavramımız yok olacak.
2-Yaşadığımız somut dünyadan kopacağız.
3-Getirilecek kripto paralarla yeni bir kölelik sisteminin köleleri olacağız.
4-Beynimize yerleştirilecek çiplerle varlığımıza her an hükmedebilecekler. (H.A.A.R.P Projesi)
5-Ayna dünyayı inşa eden teknoloji firmaları istemediği insanı bu dünyanın dışına atabilecek. (Google, Yahoo, Facebook, Amazon, Twitter..vb) Bu da  bir nevi sistemin dışına atılan insanın ölümü olacak. Yani eceliyle öldü tabiri ortadan kalkacak, sistemden atıldı tabiri gelecek.
6-Kullandığımız her teknolojik alet bizim bütün varlığımızı kopyalayabilecek. Bizden birkaç tane yaratılabilecek. Ayna Dünya’da aynı saat dilimleri içinde birden fazla yerde olabileceğiz. Bu sayede bizim kopyalarımıza istedikleri şeyi yaptırılabilecekler.
7-Mahremiyetiz yok olacak. Her an her saniye izleniyor ve dinleniyor olacağız. Her hareketimiz kontrol altında tutulacak. Kendimize ait özel bir alanımız kalmayacak. Telefonlarımızı ya da bilgisayarlarımızı kapatsak bile harita ağı üzerinden bizi bulacaklar. Örneğin telefonumuzu kapattık, bize erişemeyeceklerini düşünüyoruz. Tamamen yanılıyoruz. En yakınımızda olan kişi ya da kişilerin telefonlarına ulaşacaklar, mobese kameraları devreye girecek, yeni nesil televizyonlarla yerimizi bulabilecekler.
8-Ölmüş insanlar bir takım titreşim dalgalarıyla yeniden hayata döndürülebilecek.
9-Özgürlüğümüz kalmayacak.
 
Teknoloji Çağı hepimize hayırlı uğurlu olsun diyeceğim ama nasıl hayırlı olacak onu da bulamıyorum.
Yaşadığımız bu dünyanın yalan olduğunu düşünmeye başlayacağız. Dinleri sorgulayacağız. Yönetilme şeklimizi, bizi yönetenleri ve kendi geleceğimizi düşüneceğiz. Bütün bu sorgulamalardan sonra şu sonuca varacağız, kim bilebilir, belki de asıl gerçeklik ölümdür? Bizim şu anda yaşadığımız dünyanın sanal bir dünya olup olmadığını kim iddia edebilir ki? Belki şu an bile bir sanal dünyanın içinde yaşıyoruzdur? Zaten bizlere din diye takdim edilen öğretilerin çoğu, bu dünyanın “yalan” olduğu tezinin üzerine kurulu değil mi? Asıl dünyanın ahiret olduğu, cennet ve cehennem diye tabir edilen farklı boyutlardan bahsedilmiyor mu? Belki de dinlerin bize anlattığı cennet veya cehennem “yalan” değil “sanal” dır.
 
Böyle bir durumda M.Ö yaşayan Platon’un Devlet adlı kitabında bahsettiği MAĞARA ALEGORİSİ’ni yaşadığımız ortaya çıkmıyor mu?Neydi Platon’un bahsettiği Mağara Alegorisi? Kısaca özetleyelim;
 
Mağarada yaşayan bir insan topluluğu vardır. Bu insanlar zincirlerle o mağaraya bağlanmıştır. Sadece önlerini görebilmektedirler. Başlarını sağa sola çeviremezler. Görebildikleri tek şey, önlerinde duran insanlar, bir de mağaranın içine vuran güneşin yansıttığı gölgeleridir. Yüzlerini göremedikleri arkadaşlarının sadece gölgelerini görebilmektedirler. Zamanla bu onların salt gerçekliği olur. Bir gün topluluğun içindeki bir insanın zincirleri kırılır. Zincirleri kopan insan uzaktan baktığı mağaranın kapısına yönelir. Kafasını uzatır ve dışarıda gördüğü dünyaya hayran kalır. Kendisini tutamaz ve dışarıya fırlar. Mağarayı terk eden insan günlerce dışarıda gezer tozar. Dışarıda gördüğü ağaçlar, ovalar, dağlar, nehirler, çiçekler, hayvanlar karşısında bütün dünyası yerle bir olur. O an anlar ki yıllarca tutsak tutulduğu mağarada gördüğü gölgeler salt gerçek falan değilmiş. Hemen gördüklerini arkadaşlarına anlatmak ister. Mağaraya geri döner. Orada tutsak olan arkadaşlarına dışarıda olan biten her şeyi tek tek anlatır. Gördükleri gölgelerin salt gerçeklik olmadığını, mağaranın dışında farklı bir dünyanın olduğunu heyecanla izah eder. Fakat ne anlatırsa anlatsın, neredeyse doğduklarından beri o mağarada olan insanlar arkadaşlarının anlattığı dış dünyaya inanmazlar. Çünkü onlar onun gördüğü dış dünyayı görmemişlerdir. Kendileri mağarada bir toplum oluşturmuşlar, gölgeleri onların tek gerçekliği ve düzeni olmuştur.
Dışarıyı gören insan, dışarıda başka bir dünyanın olduğunu bildiği için onların düzenine artık uyum sağlayamaz.
Dolayısıyla “Gerçek seni özgür kılar.”
 
Fark ettiyseniz eğer kitaplarda yazan ama bizim asla olmayacağını düşündüğümüz o evrene adım attık. Bu da bize şunu ispat ediyor, “Hayal ettiğimiz her şey aslında gerçekliktir.”
 
 
Toplam blog
: 28
: 2562
Kayıt tarihi
: 16.04.13
 
 

Yazar, çizer  ..