Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mart '07

 
Kategori
Felsefe
 

Ayrılmak mı - birleşmek mi

Dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zamanında, insan denilen bir canlı, yaşadığı dünyanın olağanüstülüğünü düşünüyordu. Üstüne bastığımız toprak, yaşadığımız dünya, hava, güneş, gökyüzü, uzay, ve bilinmeyen evren vardı.

Bu dünyada canlılar vardı, canlıların devamlılığı vardı, yaşam ve ölüm vardı. Bu dünyaya gözlerini açmış, nefes almış, yaşamak için içgüdüsel davranışlara girmiş, ihtiyaçlarını karşılamış, karşıladıkça düşünmüş, karşılarken destekleyici unsurlara İYİ, zorlaştırıcı unsurlara KÖTÜ ismini takmıştı.

Bedensel ihtiyaçlarını karşılarken, aynı bedene sahip kendisi gibi olanlarla karşılaşmış, iletişime geçme ihtiyacıyla konuşmayı, dili öğrenmişti. Diğer insanlarla birarada yaşama ihtiyacı, üstünlük, paylaşım, iletişim sorunlarını da getirmişti. Aynı zamanda, bu olağanüstü dünya ve canlıların varolma ve varlığını sürdürme merakını da gidermeye çalışıyordu.

Daha yaşamının ilk yıllarında tanıştığı, İYİ ve KÖTÜ fikrini ileriki yıllarda, çeşitlendirecek, işine geldiği gibi her olguya, her nesneye, her fikre yapıştıracaktı. İnsanları, fikirleri, olguları ayıracak, sınıflandıracak isim takacak, birisinin tarafında olup, diğeriyle savaşacaktı. Aynı zamanda, bu yaşam, bu düzen nasıl oluşmuştu merak ediyordu.

Bir gün, birisi, Tanrılar var dedi, bu evreni, bu canlıları yaratan tanrılar var. Mantıklıydı, başka nasıl açıklanabilirdi ki, bu olağanüstü düzeni yaratan, yarattıklarını koruyan ve gözeten Tanrılar. Sorun çözülmüştü, rahatlamıştı, yapması gereken tanrılara inanmak ve onların dediklerini yapmaktı.

Bir gün birisi, Tanrılar yok dedi, Tanrı var dedi. Bu daha mantıklıydı, o kadar çok tanrı mı olurdu. Tek Tanrıya inan, onun istediklerini yap, yeter.

Bir gün, birisi, Tanrı yok dedi, bu evreni, bu canlıları yaratan Tanrı yok. Herşey biyolojikdi, kendiliğindendi, toz du, dumandı, patlamaydı, evrimdi. Bu da mantıklıydı, düşünceye uygun geliyordu.

Bu iki büyük fikir, çeşitlendi, dallanıp budaklandı, savaştı, daha da büyüdü, büyüdükçe savaşlar da büyüdü. İYİ ve KÖTÜ bu fikirlere de bulaştı.

Ancak, insanlar ihtiyaçlarından doğan düşünceleri, düşüncelerden doğan fikirleri, fikirlerden doğan inançları, inançlardan doğan çatışmaları ve savaşları hiç anlamadı. Savaştı, durdu(durmadı). Her zaman, düşünce-zihin girdabının oyuncağı oldu, zihninin bölücülüğüne, sığınma isteğine, taraf tutmasına hep yenik düştü.

Anlamadı, her şeyin BİR olduğunu, BİR kalacağını, ayrılmanın değil birleşmenin tek olgu olduğunu, olması gereken değil, olanın görülmesi, gözlenmesi, anlaşılması gerektiğini.

Sadece, evrenin sonsuzluğu vardı, o da BİR di.

 
Toplam blog
: 9
: 622
Kayıt tarihi
: 22.02.07
 
 

Hayattaki gizemin, mutluluğun, arayışların ve yolculukların önemini kavrayan bir yolcu, Ekonomi m..