Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '11

 
Kategori
Aile
 

Baba evi

Baba evi
 

alıntıdır


Yine kıymetini bilmediklerimizden....

Eskiden bir dizi vardı, tabii o zamanlar bende de dizi izleme alışkanlığı vardı.

Cuma akşamlarıydı yanılmıyorsam Halil Ergün'ün baba olduğu, bir evi sıcacık sarıp sarmaladığı o şahane dizi "baba evi."

Anne rolü Deniz Gökçer'e aitti. Öyle sakin, öyle duru bir asalet var ki onda, izlerken dinlendirirdi insanı sanki.

Dizi aslen Orhan Kemal' in “Küçük Adamın Romanı” adını taşıyan üçlemesinin ilk kitabından uyarlanmış olup, seri; “Avare Yıllar” ve “Cemile” ile devam eder.

Bir ailenin bölünmezliğini, sorunlara rağmen geminin limanda her zaman sağ salim duracağını öğreten bir diziydi.

Kardeşlerden birinin babasıyla ve diğerleriyle olan anlaşmazlıkları, sorunları anlatılırdı.

***

Şimdi nerden çıktı? diyeceksiniz.


Baba evi özellikle bayanlar için bir zaman sonra özgürlüğü kısıtlayan, ruhuna prangalar vuran bir yermiş gibi gelir.

Çünkü orda kurallar vardır, yönetim sizde değildir ve bu kurallara uyma zorunluluğu bir zaman sonra çekilmez hale gelir.

Kendi evini kurma,kendi düzenin bir parçası olma, kendi hayatını var etme çabasıyla az mı duyduk "evleneyim de kurtulayım" diyenleri.


Yanlış, yanlış, yanlış...


Kimi görsem yada kimi izlesem her zaman içinde o "baba evi" özlemi var.

Evliliğinde yada yaşantısında mutlu olsun olmasın, herkesin ortak bir özlemi olur zamanla baba evi.


Yaşın büyüse, yıllar geçse, çocuğunda olsa sen hep o evin küçük çocuğusundur ve nazının sonsuz geçtiği yer bir tek orasıdır.


Düşünün ne derler evlenecek yada ayrı hayat kuracak birine? "Allah utandırmasın!" "Bu kapıyı aratmasın."


Ama yaşantın sana ne kadar yüksek rütbe verse de, ne kadar zirveye taşısa da orada bir başka huzur vardır, ararsın!


Sorumluluklarının az olduğu, unutma hakkının sonsuz olduğu, dağınık bıraktığın her şeyi derli toplu bulacağın, işten - okuldan geldiğinde kurulu sofraya oturacağın, ütüsüz kıyafet giymeyeceğin, düşünmeden ince eleyip sık dokumadan yaşadığın, ne yaparsan yap affedileceğin, hasta olduğunda merhameti doruklarda yaşayacağın ve en önemlisi çıkarsızca sevileceğin tek yer.

Hep elimizden gidince kıymetli olur bir şeyler. İnsanoğlunun doğasından mıdır, bilinmez.

Ama bazen kaybetmek ağır bedeller ödetir. Elindeyken sahip çıkmadığın ya da çıkmak istemediğin o değerlere kavuşmak tek dileğin oluverir.

Kırdıkların, görmezden geldiklerin, lafını dinlemediklerin... Bilirsin ki, her şeye rağmen sana kapılarını ve kollarını ardına kadar açacaklardır yine.

Mevlana sözleri en çok burada geçerliliğini ispatlar işte.

"Gel ne olursan ol yine gel" der baba ve anne...

Kırdıysak telafi edelim, kırıldıysak affedelim.

Her şeyin bir ikinci seçeneği var da, anne ve babalar bir tane!

Bir ikincisi daha yok, olmayacak.

 
Toplam blog
: 670
: 1923
Kayıt tarihi
: 19.12.10
 
 

İstanbul doğumlu. Kuantum Yaşam Koçu. EFT, NLP, ETKİLİ İLETİŞİM, BEDEN DİLİ gibi bir çok konuda e..