- Kategori
- Anne-Babalar
Bakışlarımız ve algılayışlarımız
Babam rahmetli, yetmişli yaşlarını sürüyordu. Kalan son dişlerini de çektirip yeni damak tipi diş yaptıracaktı. Üç gün ara ile kalan dişlerini çektiriyor; ne doğru dürüst konuşabiliyor ne yiyip içebiliyor ne de normal bir yaşam sürebiliyordu.
Bir akşam yemeğine annem babam ve ben oturmuştuk. Babamın, üst ortadaki son iki dişi kalmıştı sanıyordum.
Yemeğin daha başında annem babama şöyle seslendi: "Son dişlerini de çektirdin mi?". Babam ise hiç ses çıkarmadan başını sallayarak çektirdiğini onayladı. Bunun üzerine annem şöyle devam etti.
"Annen o dişlerin ilk çıkarken ne kadar çok sevinmiştir".
Bir anda neye uğradığımı şaşırmıştım. Babamın bir zamanlar ailesinin ilk çocuğu olarak dünyaya geldiği, ondan daha önce dört kardeşinin doğup öldüğü, boynunda muskalar ile büyütüldüğü, ondan sonraki beş kardeşinin dahi onu özel bir insan olarak gördüğü, babaanemin bir zamanlar küçücük bir bebeği olduğu, dedemin beşinci çocuğunun hayatta kalma yoludaki ısrarına heyecanlı tepkisi ve benim bunları yirmili yaşlarıma kadar görememiş olmam, gözümün önünden geçip gitti.
Yemeye çalıştığım lokmalar göğsümün ortasına saplandı kalmıştı sanki. Gözlerimdeki yaşları ve hıçkırıklarımı dışarıdaki çeşmenin yanına kadar zor saklayabilmiştim.
O günden sonra etrafımdaki insanlara bebek, çocuk, delikanlı, genç, olgun, ihtiyar evrelerini göz önüne alarak bakıyorum.