Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Nisan '09

 
Kategori
Siyaset
 

Başbuğ Nerede, Biz Oradayız

Başbuğ Nerede, Biz Oradayız
 

.........................www.milliyet.com.tr......................


Başlığa aldığım bu cümle, özellikle bir dönemim değişmez ve klişeleşmiş bir politik sloganıydı. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı merhum Alparslan Türkeş için söylenirdi. Parti toplantılarında, binlerce Milliyetçi Hareket Partili ve Ülkücü, tek bir ağızdan defalarca haykırırlardı: Başbuğ Türkeş! Başbuğ nerede, biz oradayız!


Türkeş’in ölümünden sonra camianın lideri olan Devlet Bahçeli için de “Başbuğ” ifadesi kullanıldı ama kesinlikle Türkeş’in karizmasının yanına bile yaklaşılamadığı için olsa gerek çok havada kaldı. Devlet Bahçeli, zaten bilinçli olarak farklı bir duruş ve temel anlayışlardan ödün vermeden revizyonist bir çizgi takip etti, ediyor.


Uzun süre önce MHP ile yollarını ayırıp Büyük Birlik Partisi adıyla ayrı bir parti kuran, birkaç hafta önce bir helikopter kazasında hayatını kaybeden, Türk Milliyetçileri ve Ülkücü camianın lider isimlerinden merhum Muhsin Yazıcıoğlu için de “Başbuğ” ya da “Son Başbuğ” tanımlamaları kullanıldı. Ama Merhum Yazıcıoğlu da, bu konuda Bahçeli ile aynı pozisyonu paylaştı.


Şimdi ülke gündeminde bir “Başbuğ” daha var. Ama bu Başbuğ, bir anlamda resmi kayıtlarda Başbuğ. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan söz ediyorum evet. “Başbuğ” soyadını almalarının hikayesi nedir, nasıl ve ne şekilde bu iddialı soy isim, Genelkurmay Başkanı’nın aile büyükleri tarafından alınmıştır, merak ettim doğrusu.


İlker Başbuğ, dün, Harp Akademileri’nde bir konuşma yaptı. Yaklaşık iki saat sürdü. Ülkede yayın yapan haber kanallarının radyo ve televizyonları, neredeyse maaile konuşmayı canlı olarak yayınladılar. Efkar-ı umumiyenin ekabirleri ya da kamuoyunun önde gelenleri, eski Genel Kurmay Başkanlarından bazıları, politikacılar, Silahlı Kuvvetler mensupları, gazeteciler, medya temsilcileri ve bilumum zevat oradaydı.


Başbuğ nerede, biz oradayız der gibiydik ülke olarak. Bu durum galiba bizim, “ordu-millet” genlerimizin tipik bir dışavurumu olsa gerek değil mi? Kesinlikle ordu karşıtı olmadığımı, bu sayfaların devamlı okurları çok iyi bilirler. Aksine çok hassas ve üzerine gerek duygusal anlamda, gerekse akıl-mantık süzgecimden geçirerek önem atfettiğim bir olgudur Türk Ordusu. Ancak tipik ve çağdaş bir demokrasinin, ordu çıpasına endekslenemeyeceğini de çok iyi bilir ve buna inanırım.


Bu nedenle İlker Başbuğ’un bu toplantısı ve uzun konuşmasının, gereğinden fazla abartıldığını düşünmekteyim, ülke kamuoyunu yönlendiren çevrelerde. Tabi ki Kendisi, Genel Kurmay Başkanı’dır ve Türk Ordusu’nun kurumsal kimliği çerçevesinde konuşmaktadır. Söyledikleri önemlidir ve çok büyük oranda benim de katıldığım görüşlerdir. Yukarıda çok yüzeysel değindiğim, bu coğrafyanın sosyolojik altyapısından kaynaklanan sebeplerden ötürü de kaldırıp bir kenara atılabilmesi mümkün değildir. Buna gerek de yoktur ama abartılmamalıdır. Hele hele de çarpıtılmamalıdır.


Üzerinde fırtınalar kopartılan “<ı>Türkiye Halkı” vurgusunu –ki bana göre vurgu falan da değildi- yaptığı anda trafikte araç kullanmaktaydım ve bir radyo kanalından konuşmayı canlı dinlemekteydim. Gülümsedim. Ve dün öğleden sonradan bu yana yaşadıklarımızı bire bir hayal ve tahmin ettim. Ayıptır söylemesi hiç de yanılmadım.


Değerli Dostlar, “Türkiye Halkı” tanımı bir vurgu falan değildir. Bir mesaj da değildir. Yeni bir şey hiç değildir. Zaten İlker Başbuğ da Gazi Paşa’nın bir sözüne atfen kullanmıştır bu ifadeyi. “Halk" ve “Millet” kavramları farklı anlamları ifade eder.


Halk; belirli bir coğrafyada, belirli siyasal sınırlar içerisinde yaşamakta olan ve devlete, vatandaşlık bağıyla bağlı bulunan, farklı din, dil, ırk, mezhep ve etnik kökenden insanlar topluluğudur.


Millet ise; belirli bir tarih, dil, kader, ülkü, hedef, gelenek, kültür ortak paydasını paylaşan, farklı coğrafyalarda ve ülke sınırları içerisinde de yaşayabilen, kendisini aidiyet duygusu ile bu topluluğa bağlanmış hisseden insanlar bütününe denir. İşte bu “millet” tanımı, milleti ve milliyetçiliği hem “halk” tanımından hem de “ırkçılık”tan ayırmaya fazlasıyla yeter.


Dolayısıyla Sayın Başbuğ, “Türkiye Halkı” derken ne yanlış ne de ortalığı ayağa kaldıracak bir şey falan dememiştir. Zaten “Türkiye Halkı” denmelidir. “Türk Halkı” ifadesi yanlış olanıdır. Kelimenin anlamına aykırı bir ifade olur.


Buna mukabil “Türkiye Milleti” denmez mesela. Onun da doğrusu “Türk Milleti”dir. “Türkiye Milleti” dediğinizde diasporadaki Türkleri hangi tanımın içine sokacaksınız, sorusu gelir ardından doğal olarak. Türklük, bir sosyolojik tanımdır. “Türkiyeli”lik ise politik. Türkiyeli Türkler olabileceği gibi, Türkiyeli Rumlar, Ermeniler, Süryaniler de olabilir. Vardır da zaten. Ve tüm bu renkleriyle koskoca bir “Türkiye Halkı”ndan söz ederiz.


Bu nedenle bazı çevrelerin, İlker Başbuğ’un bu söyleminden dolayı; mal bulmuş mağribi gibi sevinmelerini, abartılmış ve çarpıtılmış anlamlar çıkarma gayretlerini çok ucuz ve yanlış buluyorum. Bir şeyleri, bir yerlere ısmarlama olarak empoze etme çabası olarak nitelendiriyorum.


Sayın Genel Kurmay Başkanı, tanıyabildiğim ve bilebildiğim kadarıyla; kendisine atfedilen bu talihsiz yorumları yapan zihniyetle zerrece aynı potaya girebilecek bir insan değildir. Ama üzülerek görüyoruz ki nalıncı keserleri, tam mesai iş başındadır.


Kendisini “Türk” hisseden herkes “Türk”tür. Kanına, ırkına, kafatasına, kemik yapısına bakılmaz. Kendisini “Türk” olarak görmeyen ama bu devletin yasalarına ve asgari müştereklerine gönülden bağlı, vergisini ödeyen, devlet hizmetlerinden faydalanan ve Türkiye Cumhuriyeti kimliği ve pasaportu taşıyan herkes de “Türkiye Halkı”nı oluşturur.


Bunun dışında başka ayrımcılık doneleri aramanın, birtakım konuları kaşımanın gereği de yoktur, anlamı da. Yok kaşınmaya devam edilecekse de bunun adı -en masumane değerlendirmeyle- cehalettir.



 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..