Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Şubat '14

 
Kategori
Güncel
 

Başörtüsünün bekâreti bozuldu

Başörtüsünün bekâreti bozuldu
 

Gergin olduğu kadar ilginç bir dönemden de geçiyoruz aynı zamanda. Hepimizin her türlü değer yargısı kendi içinde sorgulanır oldu. Hepimiz her türlü değer yargımızı sorgular hale geldik. Diğerini yaylım ateşine tutarken, hepimiz o ateşten payımıza düşeni aldık. Farklı dünya ve siyasi görüşlerin arasındaki tartışma ve kavgalara alışmışken, iktidar cemaat savaşıyla birlikte bu tartışma ve kavgaların aynı dünya ve siyasi görüşü taşıyanların arasında da yaşanabileceğini gördük. Hatta bunun bugüne kadar örneğine rastlamadığımız bir acımasız ve ilkesizlikte olduğunu şaşkınlıkla izledik ve de izliyoruz.

Bunun böyle olmasının bir nedeni, bu savaşın tam da iktidarın merkezinde veriliyor olmasındandır. Galiba Türkiye bu açıdan ilk defa böylesi bir güç muharebesine tanık oluyor. Şimdiye kadar bu hep bir şekilde iktidar ve onun dışında olanlar arasında yaşanırdı ve bu genellikle farklı siyasi ve dünya görüşünde olanlar arasında cereyan ederdi. Bu defa ise savaşan taraflar merkezde ve dini temelde birleştiklerinden, birbirlerini en can alıcı değer yargıları üzerinden vurmaya çalışıyorlar. Bunu yaparken de aslında dinin kendisini temelsiz bırakıyorlar.

Bundan tabii ki başörtüsü de payına düşeni fazlasıyla alıyor. Refah Partisi zamanında başörtüsünün genel olarak iki imajı vardı: Birincisi, geleneksel dindar giyim tarzı, ikincisi ise mazlum üniversiteli kız öğrenciler şeklinde. Bu haliyle muhafazakâr “saf” anneler ve onların eğitim mücadelesi veren muhafazakâr “saf” kızlarının simgesiydi başörtüsü. Dini açıdan yozlaşmış batı taklidi olarak kabul edilen ne varsa, hepsinin temiz kutsal karşıtı bu anne ve kızlarıydı.  Bu anlamda başörtüsünün bir bekâreti vardı.

Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi’nin rakipsiz olarak iktidara gelip, oraya uzun süreli yerleşmesiyle beraber başörtüsü de çok farklı şekillerde karşımıza çıkmaya başladı. Kamudaki yasaklanmış haliyle başörtüsü dinin gizli mazlum simgesiyken, AKP iktidarıyla birlikte dinin görünür muktedir simgesine dönüştü. Özellikle de kamu kaynaklarının dini muhafazakâr kesime aktarılmasıyla/ akıtılmasıyla birlikte, başörtüsü lüks markalar ve lüks yaşam tarzıyla anılır oldu. İktidarın kendi medyasını oluşturmasıyla da, başörtülü kadınlar ekranlarda yer almaya başladılar. Ancak bundan da öte, başı açık kadınlar olumlu ve olumsuz anlamda toplumun neresinde nasıl yer alıyorlarsa, başörtülü kadınlar da aynı şekilde yer almaya başladırlar. Bu da çok doğal bir süreçtir, çünkü yaygınlaşan her değer sonuçta toplumdaki farklı renklerin bir parçası haline gelir. Bu başörtüsü için de geçerli oldu.

Başörtüsü yozlaşmış batı taklidi değerlerin temiz kutsal karşıtı olmaktan çıktı ve onların birer parçası haline geldi.

İktidarda olması ve yaygınlaşmasıyla beraber başörtüsü mazlumluktan muktedirliğe, gizlilikten görünürlülüğe,  garibanlıktan lükse dönüştü ve bu anlamda bekâretini kaybetti.

Aslında bu aynı zamanda başörtüsünün ve dinin de normalleşme süreci de oldu, çünkü böylece toplumun o kadar da kolay “temiz” ve “kirli” olarak ikiye ayrılamayacağı görüldü. Dindarların da aslında dindar olmayanlar kadar güce, unvana ve paraya düşkün oldukları anlaşıldı. Bunun en görünür simgesi de yine başörtüsü takan kadınlar oldu. Tersinden bakarsak, dindarlığın da doğru uygulanması bağlamında oldukça fazla idealizm gerektirdiği ortaya çıktı. Hele ki günümüz maddiyatçı tüketim dünyasında. Bununla ilgili olarak kendisine dindar muhafazakâr diyen bir iktidarın bu kadar AVM dikmesi en çelişkili ve eleştirilen uygulamalardan biri oldu.

Aslında tüm bu süreçte başörtülü kadınlar “bacı” olma özelliğini çoktan geride bıraktılar. Karşımıza gazeteci, doktor, avukat, iş kadını, mimar ve birçok farklı meslek türlerinden profesyoneller olarak çıkmaya ve kabul görmeye başladılar. Onlar da aynen başı açık kadınlar gibi, yine en az siyaset sahnesinde temsil edildiler. AKP’nin on yıllık mutlak iktidarında içlerinden başı açık olanlarına sadece birer bakanlık düştü. Başörtülü de olsalardı, bu dengesizlik değişmeyecekti. Oysa CHP başörtülülerle beraber tüm kadınların (ve de gayrimüslimlerin) - bakanlıklar dâhil -  çokça temsil edildiği bir parti olabilirdi. Çünkü kadınlara yönelik böylesi bir açılım muhafazakâr değil, öncellikle sosyal demokrat bir partiden beklenirdi.

Tüm bu gelişmelerin ışığında Başbakan’ın başörtülü kadınlardan hala “benim başörtülü bacılarım” diye bahsetmesi aslında bir bakıma onları bulunduklarından daha alt bir seviyeye hapsetmek anlamına geliyor. Başörtülü kadınlar yıllardan beri en çok da bu bacı imajını yıkmak için uğraşmıyorlar mı? En az başı açık olanlar kadar eğitimli ve profesyonel olabileceklerini ispat etmeye çalışmıyorlar mı?

Kabataş’ta meydana geldiği söylenen başörtülü kadına saldırı olayında, en yakıcı nokta Başbakan’ın bunu hemen siyasi malzeme olarak kullanmak istemesidir. Başörtülü kadınları, ne olursa olsun saldırı objesi mazlum bacılar olarak görmekte ısrar etmesidir. Bu anlamda Başbakan’ın kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı üslubu, altındaki atın ne kadar hırpalandığını görmeyerek onu kamçılamaya ve mahmuzlamaya devam eden binicinin haline benziyor. Atın ağzından köpükler geliyor, bedeninden kan fışkırıyor. Bu haliyle birinci gelse dahi, fazla yaşamayacağı ortada.

Ama nafile.

Siyaset her türlü değerin bekâretini bozmaya kararlı.

Başörtüsünü nalların arasında çamura batırma pahasına dahi olsa.

Zuhal Nakay

 
Toplam blog
: 102
: 618
Kayıt tarihi
: 24.08.13
 
 

Mimar / Blog Yazarı ..