Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '10

 
Kategori
Haber
 

Baştan sona yanlışlarla dolu…

Baştan sona yanlışlarla dolu…
 

Sivil Toplum Kuruluşları (STK), en azından Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde, sosyal, demokratik hukuk kuralları içerisinde çalışırlar. Ya da ben böyle biliyorum.

Ayrıca da yasalar önünde devletin denetim ve gözetimi altındadır. Yaptıkları çalışmaları ve eylemleri, elbette yasalarla sınırlıdır.

Bir başka deyiş ile “Seybine”[1] davranış içinde olamazlar. Hele şiddet, yanlarından değil, akıllarından bile geçmemeli… Dahası, davranışları ile ülkenin “Dış politikasını” zora düşüremezler. Düşürmemeliler.

İHH isimli STK Başkanı, şöyle bir açıklamada bulunuyor: “İlk etapta arkadaşlarımız, gelen İsrail askerlerinden 10 tanesi etkisiz hale getirdi. Silahlarını aldık ama kullanmadık. Denize attık. Tedavilerini yapıp, sularını verdik. Ama onlar teslim olan arkadaşlarımızı vurdular. Bizim arkadaşlarımız, demirlerle, sandalyelerle İsrail askerlerine saldırdı. Meşru müdafaa. Helikoptere, uçağa ve İsrail’in en iyi yetiştirilmiş komandolarına karşı, kendilerini savundular. Bu ambargonun kalkması için gerekirse, vaktini bizim tayin edeceğimiz, daha büyük filolarla, daha büyük araba konvoylarıyla, Mısır’dan ve denizden aynı anda olmak üzere bütün dünyayı harekete geçiririz. Sonrasını devlet başkanları düşünür.”

Elbette ki İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ambargo ve Filistin halkına uyguladığı baskıyı haklı çıkaracak en ufak bir ayrıntı yok. Önce burada birleşelim ki birleşiyoruz, ondan sonrasına yukarıdaki beyanat doğrultusunda bakalım.

İHH Başkanının açıklamasının içeriğini doğru bulmadığımı belirteyim…

Bu açıklama, aslında İHH’nın başına buyruk davranış şeklinin ifadesidir. Her şeyi kendi bildikleri gibi, kendi doğruları içinde yapabileceklerini, doğacak sonuçlardan kendilerinin sorumlu olmadığını “…devlet başkanları düşünür…” ifadesi ile doğrulamaktadırlar.

Bu düşünce ve davranış, asla doğru değildir.

Yurt içindeki her türlü davranışlarınız bir şekilde hoşgörü ile karşılanabilir, göz yumulabilir. Ancak böylesi davranışlar sonucu uluslar arası zeminde doğuracağı sonuçlar için muhatap, elbette devletler ve hükümetlerdir. Daha iler sorumluluğu ise millet çeker.

Aynen bu olayda olduğu gibi, bir çok yaralı ve hayatını kaybeden insanların sorumluluğunda olduğu gibi.

Şimdi şunu sormak gerek…

Elbette ilk aşamada yaralanan ve hayatını kaybedenlerin hesabını İsrail’den sorulsun, soralım.

Peki, bunların sorumluluğunu İHH yönetimi ve özellikle de yukarıdaki açıklamayı yapan başkanları verebilecekler mi? Bir başka şekilde soru; olayın sorumluluğunun neresindeler?

Bu kuruluşun yöneticileri ve başkanları “Öleceklerini de yaralanacaklarını da biliyorlardı” gibi bir söz söyleyebilirler mi? Böyle bir hakları var mı?

Dahası… Sorumsuz, plansız ve eğitimsiz yola çıkmalarına izin veren Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin sorumluluğu nedir? Gerçi başbakan bu soruya, maden işçilerinin ölümünde de söylediği gibi, “Eylemde böyle şeylerin olacağını bilerek yola çıktılar” diyebilir. Ancak bu daha aklına gelmedi.

Gelmedi, çünkü olayın sonuçları net bir şekilde ortaya çıkmadı.

Şimdi şöyle sorabilirsiniz: hiç tepki verilmese miydi, duyarsız mı kalınsaydı?

Hayır… Öyle bir şey ifade etmiyorum. Önceki gün de yazdığım gibi, baştan sona yanlışlarla dolu bir eylem olmak yerine, mademki “Hükümet” olarak arkasında, önünde de olmak zorundaydı…

Bu iş, yani “Gezze’ye uygulanan ambargo” kaldırılmaz ise, Türk Devleti yara alacaktır. Ölen öldüğü ile, yaralanan da yaralandığı ile kalacaktır.

Ne yazık ki gidiş de o yönü göstermektedir.

04 HAZİRAN 2010


[1] Seybine: Başıboş

 
Toplam blog
: 146
: 576
Kayıt tarihi
: 17.01.09
 
 

Yazacak belki bir çok şey vardır, ancak sadece "Yazmak en büyük tutkum" desem!... Sonrasında da zate..