Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '11

 
Kategori
Öykü
 

Bay Çapkın bahçelerde kayıp

Bay Çapkın bahçelerde kayıp
 

Mahallemizdeki kedileri anlatıyorum ya… Onlardan biri de “Çapkın”… Adını niye öyle koymuşlar anlaşılmıyor mu?

O karşıdaki Baytar teyzenin bir tek kedisi … Ama kıymetli kedisi, sanki o olmazsa hayatın kıymeti yokmuş gibi davranıyor… Arnavutların kızı artık eski güzelliğinde değil ama o güzelliğin üzerinden nice yüz yıllar geçti ben biliyorum… Koçkoçan çeşmesinin orada Saliha, Fahriye, Müeddet ip atlarlarken ben de Hatice Nigar Hanım’ın torunu olarak uslu uslu oturup onları seyrederdim… Tabii nice oyunlar… İp atlama biter, Sek sek başlar… Sek sek biter… Top oynama başlar… Genellikle erkek çocuklar kızların bu oyunlarına karışmazlar, onlar Koçkoşan Çeşmesinin başında bin türlü pis oyunlar oynarlardı.. Tabii sonunda analarından eşek sudan gelinceye kadar yenilecek bir araba sopa vardı…

O güzel kızların hepsi de evlenip, ikişer üçer çocuk sahibi oldular… Pakize de … Ama o artık yok..!

Baytar Ayşe teyze (biraz rümuz kullandığımı anlamışsınızdır..Ne yapalım garip bi dünya bu..) bir gün Bandırma’daki dükkanının önünde cılız mı cılız , ölmeye yüz tutmuş bir kedi yavrusu görür… Yavru içeriye girmekte çok isteklidir… Bağırır… Adeta “Beni içeri almazsanız öleceğim…” der… Buna kim dayanır…Hangi kalbi olan insanoğlu “Olmaz orada öl..” diyebilir… İnsanoğlu bugün o Afrika’da açlıktan ölen insanları nasıl bir duvarı seyreder gibi seyrediyorsa da, Ayşe Hanım ona kıyamadı, onun göz göre gidişini, ölüşünü seyretmek istemedi… Hemen içeri alarak önüne bir tas süt koydu…Bir tas sütü içen kedi, orta yerde hoplayıp zıplamaya, çeşitli soytarılıklar yapmaya başladı… Kedinin oldukça eğlenceli olduğunu gören Ayşe Hanım onu eve götürmeye karar verdi…. Öyle ya… Artık evde kızlar, oğullar yoktu… bir Köroğlu bir Ayvaz… Adam da bir gider, günlerce gözükmez…

Ufacık kedi, erkekti… Erdek’teki eve gelince kısa zamanda yedi içti… Gürbüzleşti… Ele avuca sığmaz bir Don Kişot oldu çıktı… Onu evde tutmak ne mümkün… İlk fırsatta kapı dışarı fırlar, dağ taş dolaştıktan snra yine evin içinde bulunduğu geniş bahçeye girer, bir zeytin ağacının üzerine çıkarak gelen geçenlerin kafalarına birer şaplak atar… Herkes neler olduğunu anlamaz, sonra bu şakanın “Çapkın” tarafından yapıldığını anladığında, hemen gitmezler… biraz “Çapkın”la dalga geçerler… O arada çapkın koşar gider bir başka zeytin ağacının üzerindeki yerini alır.

Ayşe hanım onu çok sever… Aklı gider o kaybolacak diye… Bahçe’nin içinde dört döner “Çapkın… Çapkın…” diye bağırarak döner dolaşır … Onu öyle görenler… Bu kadın , “Çapkın, çapkın..” diye kimi arıyor? Deli midir ne? Diye çok merak ederlerse de … Bilenler bilir … Çapkının ne oyuncu bir kedi olduğunu… Sahibine ne oyunlar ettiğini…

İmkanı yok Ayşe hanım onu evde tutamadı… Pencereye tel koydu, onu yırttı aradan fırladı gitti… Teli onardı… Yeniden yırttı… Eve hapsetti… Kolayını bulup balkona çıktı, balkondan aşağı atlayıp gitti… Akşama kadar (veya karnı acıkana kadar…) bahçede fink atıp , sonra balkonun altına gelip… “Ben geldim …” diye bağırması olmasa… Ayşe Hanım onu nereden yakalayacak… Kaç kez bahçede onu kovaladı… Kendi tutamadı da, kaç kez Kapıcı Hamit’tten yardım aldı… Nafile…! Çapkın her ikisini de dolam dolam dolandırdı… İkisiyle de köşe kapmaca oynadı… ağaçların tepesinden, kafalarına şaplak attı… Ordan kaçtı gitti bir çalılığın arkasına saklandı… Ayşe Hanım da bir türlü Çapkın’ı yakalamak sevdasından vazgeçmedi…

Çapkın Allah için Aslan gibi bir kedi… Bulunduğu ilk günden beri çok değişti… Büyüdü gürbüzleşti… Vücudu beyaz, gıdığında aslanların gibi siyah bir yelesi var… Kuyruğu da siyah… Yüz tane kedi arasında onu tanırsınız… çünkü “Çapkın” tam bir İmparator… O mahallenin imparatoru… Tam bir “Delikanlı” mahalledeki bütün kız kedilerin gözdesi… her sabah bahçe “çapkın”ı görmek için gelen dişi kedilerle doluyor… Hamit onlardan da , Çapkın’dan da bıkmış artık… Yeter be! Çapkın hepsiyle de yeteri kadar dalgasını geçiyor… görevini yapıyor… Mahallede doğan kedilerin belki yarısının babası Çapkın… Olsun o kadar… Diğer yandan, biliyorum Çapkın’ın gözü hiç birinde yok… Onun gözü Gatti’de …

Gatti bizim komşunun kedisi… Balkona tutsak… Gatti balkondan gırnavlar… Çapkın , bahçe duvarının üzerine üzerine çıkar onu dinler… derin bir ah çeker… Ama yapacak bir şey yoktur.. Bu bir uzaktan Karasevdadır… uzaktan aşktır… Ne derler ona! Platonik aşk… İşte buna çare yok…


Sen orada, ben burada… İkimiz iki yanda… Ahlar vahlar içinde bir ömür geçip gidiyor… Ne yapalım Allah sağlık versin… Gün olur kavuşuruz… 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..