Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '07

 
Kategori
Haber
 

Baykal neden rota değiştirdi?

Baykal neden rota değiştirdi?
 

Sayın Baykal, kendisine ait siyaset tarihin önemli adımlarından birisini daha attı ve partisinin Kürt politikasını tersyüz etti. Bence bu, konu itibari ile, üzerinde çok konuşulması gereken, tartışılması gereken bir gelişmedir. Söylenenler oldukça ciddi, içerikli ve derinleştirmeye değer fikirler.

Ancak düşünce ve siyaset tarihinin bizlere öğrettiği bir şey varsa, o da şudur ki, fikirler çoğunlukla fikri temsil eden veya dile getiren kişiler tarafından da bir ağırlık kazanır. Tarih sahnesinde, doğru fikirlerin yanlış kişilerce, yanlış fikirlerin doğru kişilerce dile getirildiğine çok tanık olunmuş ve bu tanıklıklar genellikle fiyasko ile taçlanmıştır. Mesela, Mehmet Ağar’ın “Dağda silah atacağınıza, düz ovada siyaset yapın” önerisi ne kadar doğru bir öneriyse, dile getiren kişi bir o kadar yanlıştı.

Bu sebeple, büyük olasılıkla insanlar söz konusu fikri değerlendirmeden önce, sözü söyleyen kişiyi bir tartmaya çalışıyorlar gibi. “Acaba ne kadar ciddi bir öneridir?”, “Ne kadar politik bir taktik içermektedir?”, “Ne kadar samimi bir girişimdir?” şüphesi henüz ortadan kalkmış değil. Sözü söyleyen Baykal olunca bu şüphelerin dinmesi de oldukça güç tabi ki.

Yaklaşık 10 yıldır Kürt ya da Güneydoğu Anadolu sorununa statükocu pencereden bakan, daha önce kendisinin önerdiği politikaları dile getirenleri “demokrasicilik adı altında bölücülük” yapmakla suçlayan, sorunu yalnızca güvenlik zafiyeti olarak algılayan, güvenlik tedbirlerini arttırmayı yeterli gören, çözümü askere devreden politikaların sahibinin bugün 10 yıllık söylemlerini ters yüz etmesi insanları elbette şüpheye itiyor.

Baykal, gerek CHP’yi yeniden kurduktan sonra, gerekse de SHP ile birleştikten sonra, Erdal İnönü başkanlığındaki SHP zamanında hazırlanan ve kendisinin de imzasının bulunduğu ve 1990 yılında kamuoyuna sunulan (Raporun 2. bölümü 1993 yılında yayınlandı ama o dönem Baykal SHP çatısı altında değildi) ünlü “Kürt Raporu”nu görmezden gelip rafa kaldırmıştı. Ki söz konusu rapor, Kürt sorunu üzerine Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hazırlanmış en ciddi raporlardan birisiydi ve olaya bilimsel temelde bakan, ekonomik, sosyolojik, kültürel boyutlara sahipti.

Ve elbette söz konusu rapor, zamanında çok fazla tepki toplamış, özellikle asker kanadından eleştiri bombardımana uğramıştı. Gerçi dönemin Genelkurmay Başkanları artık hata yaptıklarını kabullenmeye başlasalar da olan, raporla Türkiye’nin soruna başka bir gözle bakması için çalışan SHP’ye, İnönü’ye ve onun entelektüel kadrosuna oldu. DEP girişiminin de, gerek DEP’li milletvekillerinin azgelişmiş, kompleksli ve şiddete şartlanmış politik tavırları gerekse de Türkiye’de statükocu anlayışın zorlaması ve başarısı ile olumsuz sonuçlanınca, ülke o güne kadar bildiği rotada yoluna devam etmeye başladı ve aradan geçen 15 sene de bir kez daha sorun olduğu yerde duruyor.

Sayın Baykal’ın da 15 yıl sonra geldiği nokta, mirasını devraldığı SHP’nin reddettiği görüşlerine sarılmak oldu. Elbette Sayın Baykal bir kez daha gerek ülkenin, gerekse de solun kaybettiği yıllardan kendisine bir sorumluluk payı çıkarmayı aklının ucundan bile geçirmiyor.

Ama benim zihnimi kurcalayan esas soru, Sayın Baykal’ın geldiği noktada, söyledikleri konusunda ne kadar samimi olduğu, ne kadar söylediklerinin doğruluğuna inanmış olduğu. Çünkü Sayın Baykal, ilkeler, prensipler, siyasi fikirlerin temel dayanak noktaları üzerinden hareket eden birisi değildir. Mesela onun için sol görüşün ilkelerinin bir önemi yoktur. Söz konusu ilkeleri ancak işine geldiği müddetçe kullanır ve çoğunlukla da o ilkelere ters düşen politikaları (dönemin koşulları, ülkenin özel konumu, stratejik adımlar, taktiksel politikalar vb.) kendince sağlam gerekçelerle savunabilir. Bu anlamda Baykal, Süleyman Demirel’in oldukça başarılı bir öğrencisidir.

Zihnimdeki soruya cevaplar üretmeye çalışıyorum; Baykal bu politik dönüşümü neden yaptı? 15 yıldır hatırlamadığı bir raporun kapağını neden açtı? İlk aklıma gelen gerekçe, geçen yazımda da belirttiğim gibi, yaklaşan kurultay süreci için, yeniden solun ilke ve bakış açılarına kulaç atma çabası olarak değerlendirdim. Çünkü karşısında Haluk Koç gibi kendi vasıflarına yakın, bu nedenle delegenin ilgisini çekebilecek bir aday var ve eski taktikler bu noktada işe yaramayabilir.

İkinci ve benim daha çok ikna olduğum gerekçe ise, Baykal’ın ufukta bir operasyon olasılığını hissetmiş olması ve bu operasyonun AKP’nin hesabına kar olarak yazılma olasılığı. Kuzey Irak’ta gerginliğin yoğunlaşması ve Hükümetin yoğun dış diplomasiden uluslar arası kamuoyundan operasyon için bir nebzede olsa hoşgörü elde etmesi, kontrollü de olsa bir operasyon kokusunun yayılmasına yol açtı. Tüm hesap ve kitabını, ABD güdümünde olduğunu iddia ettiği AKP hükümetinin, ABD izin vermeyeceği için bu operasyonu yapamayacağı üzerine yapan (Daha öncede Tayip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olacağı üzerinden yaptığı politika, Abdullah Gül aday olunca tarumar olmuştu) ve milliyetçi bir dalga ile iktidarı sıkıştırmaya çalışan Baykal ve dahil olduğu geniş bir cephe için bu olasılık çok fazla anlamlı değil artık. Hele ki eski Genelkurmay Başkanlarının bile sınır dışı operasyonların anlamlı bir çaba olmadığı ifadelerinden sonra.

Baykal “Operasyona Hayır” politikası güdemeyeceğine göre, “operasyonun yeterli olmayacağı, siyasi, kültürel ve ekonomik çözümlerde üretmek lazım” politikasına evrilmek zorunda kalmış olabilir ancak uzun zamandır “şahin politikalar” üreten birisi için, ne yazık ki inandırıcılıktan uzak söylemlerin sahibi konumunda. Bu nedenledir ki, toplum nezdinde çok fazla sarsıcı bir dönüşüm olarak algılanmadı.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..