Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Eylül '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Bedri Rahmi Eyüboğlu'nu Anarken

Bedri Rahmi Eyüboğlu'nu Anarken
 

Lise yıllarımda, Divan Edebiyatına sevdalı edebiyat hocamız Nedim'i anlatırken; " O zamanın şairleri sevdiği kadını gül goncasına benzetirken, şimdikiler kısrağa, çingeneye benzetiyor," demişti. Şiire gönül verişimin ilk yıllarıydı, merak etmiştim o şiiri ve şairini.

Ders sonunda hocanın yanına giderek sözünü ettiği şiiri nerede bulacağımı sordum, güldü.
"Ben sana getiririm," dedi. Ertesi gün dersten sonra beni yanına çağırarak bir kitap uzattı.
"Sen de kalsın!"dedi. " Meraklı olduğun belli oluyor, bir başlangıç olsun."
Verdiği kitap Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun "Karadut" adlı şiir kitabıydı.
Ve ben şiire bir adım daha yaklaşmıştım.

Ne vardı Karadut'ta?
Şiirin içine işlemiş uçsuz bucaksız bir sevgi!
Sevilen kadına duyulan aşk, özgürlük tutkusu, doğa ve renk ahengi içinde masalsı bir anlatım.
Tüm bunların bir aşk şiirinde bu kadar güzel ve anlamlı olabilmesi için yazanın hem şair, hem ressam, hem yazar ama çokça da Bedri Rahmi olması gerekiyordu kuşkusuz.

Karadut'u incelediğimizde; O'nun kadına bakışını, Türk Halk Edebiyatını nasıl özümsediğini, Anadolu'nun dilini, ruhunu buluruz. Kısaca, kitaba adını veren Karadut şiiri için şairin tüm şiirlerinin toplamıdır diyebiliriz.

"Karadutum, çatal karam,çingenem
Nar tanem, nur tanem,bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın,ağulum
Günahımsın vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha ne olacaksın bir tanem,
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın."

Bedri Rahmi'nin sevdiği kadına "çingenem" deyişinin ardında, çingenelerin yaşam felsefesine, yaşama sevinçlerine karşı duyduğu yakınlığın dışa vurumu yansır. Doğayla özdeşleşen natüralist yaklaşımlarını diğer şiirlerinde de görmemiz mümkündür.

Bu şiirinde ayrıcalıklı olarak gözümüze çarpan bir nokta da Dede Korkut'tan günümüz kadınına seslenişin izlerini sürdüğümüzde Orta Asya'ya kadar uzanabilmemizdir. Silah, at, avrat üçlemesinin kutsal ikilisi at ve avrat bu şiirde adeta kutsanmaktadır.

Ressamlığı mı şairliği mi daha iyi olduğu tartışılırken O, yaptığı resimlerle aslında şair olduğunu naif bir "Sitem" le anlatır:
"Önde zeytin ağaçları, arkasında yar
Sene 1946
Mevsim sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim
Dalları neyleyim
Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim.
Yar, yar! Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar.
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım
Yar, yar
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var!"


Bedri Rahmi insana, doğaya, aşka ressamca yaklaşarak onu şiirselleştirmeyi başarmıştır. Fırça kaleme dönüşmüştür "Sitem" şiirinde. Sizi alır 1946 sonbaharına götürür. Zeytin ağaçlarının arkasındaki kadını görürsünüz. Dokunmak istediğinizde, şiirin içinden çıkıp bir tuvalin derinliğinde kaybolur...
Acı ve ayrılık bir kompozisyon bütünlüğü içinde karşınızda durur. İster içine girer o büyülü havayı iliklerinize kadar hissedersiniz, ister dışarıdan bakar büyülenirsiniz.

Eyüboğlu, dış dünyanın dokusunda yakaladığı renklerle bazen mistik bir aleme doğru sürüklenir.
"Erimek, belirsizce her şeyde
Karışmak sulara, yıldızlara
Sinmek kokusuna mor menevşenin

Yanmak damar damar,nefes nefes
Yaşamak tükene tükene."

Birçok Cumhuriyet yazarının dini ikinci plana attığı, hatta terk ettiği yıllarda o ilk kitabını "Yaradana Mektuplar" adıyla yayınlar. Allah'la olan konuşmalarında çoğu kez bir sitem, bir küskünlük vardır.
"Bir can verdi bize, bin alır
Gideriz gözümüz arkada kalır
Sevinsin!"

Bedri Rahmi'nin şiirlerinde "Yaşama sevinci" ortak payda olarak görünür.O, yaşamın her anında, her zerresinde bu sevinci bulmasını bilmiştir. Onun için sadece yaşamak bile mutluluktur.

Şairimiz Anadolu'nun insanına, toprağına, türküsüne, tekerlemesine, yazmasına,havasına ,suyuna sevdalıdır. Anadolu'da sanat adına ihtiyacı olan her şeyi cömertçe sunmuştur ona. Anadolu'yu ve insanını bu kadar gerçek anlatan şu dizeleri anımsamadan geçmeyelim:
"Bu Anadolu var ya bu Anadolu
Bir misli menendi görülmemiş cömert ana
Bu her yanı meme, bu her yanı dudak, bu her yanı gül
Bu zırnık almadan veren, habire veren yediveren gül
Bu Anadolu var ya bu Anadolu
Bu üç yosma denizde üç defa ıslanan
Gürbüz ırmaklar ortasında susuzluktan çatlayan
Bu Anadolu var ya bu Anadolu
Bu sapsarı sıtma, bu masmavi gurur
Ne tosunlar doğurmuş, ne tosunlar
Bak daha neler doğurur."
Bu destansı anlatım içinde Anadolu'nun bereketi,sabrı, çaresizliği, cömertliği yok mu sizce?

Anadolu'nun tozlu yollarını, yalnızlığını, terkedilmişliğini, kırlarındaki renkleri, insanların düşlerini satır aralarından taşan renklerle resme dönüştüren Eyüboğlu'nu otuzdört yıl önce 21 Eylülde kaybettik.
Anısına saygıyla...
 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..