Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '18

 
Kategori
Öykü
 

Beje Çalan Kahverengi

Beje Çalan Kahverengi
 

‘’Kapalı gözlerim, dinliyorum dalgaların sesini
Her çırpınış, her vuruşta hatırlatıyor bana seni
Yine sessizlik çığlık çığlığa haykırıyor
İçimden bir parça, bir parça daha kopuyor.’’


Beje çalan kahverengi, eskimekten rengi solmuş şapkası eğreti duruyor, bembeyaz saçlarının üstünde.

Yine aynı kadın, yine sessiz, yine solgun, yine bedbin.

Kim bilir bu kaçıncı isyanı dalgalara?
Bilinmez!

Cesaretimin doruk noktasındayım, gidiyorum yanına. İlişiyorum kayaların bir ucuna.  ‘’Neden?’’ diye soran bakışlarımla sessizliği paylaşıyorum onunla.

Saymadım kaç saat oldu, oturuyoruz yan yana.
Deniz sakinliyor, dalgalar suskun!
Etraftaki kalabalık eksiliyor birer birer.
Sabaha ne kaldı?

Bakışlarıyla anlatıyor önce, sonra narin dudaklarından usul usul dökülüyor kelimeler.

‘’Biliyor musun?’’ diye başlıyor söze.
‘’Aşk ile sevgi büyük bir sarmal, hiç ayrılık yokmuşçasına. Gözler ateş, bakışlar alaz alaz. Namus ve ahlak çevrelenmiş etrafına. Erdem, seni de esir eder, beni de! El âlem ne derlerle çevrelenmiş hayat bir birine, biri birine. Hançerler, el ele halay çeker, gençliğinin en güzel günlerinde. Yıllar eskir, tozlu raflara sıralanır birer birer, en acımasız haliyle.

Bir kadeh, bir kadeh daha, üç, beş derken, içlerinde sayısız kadın raks eder sana nispet edercesine. Çamsakızı gibi yapışmış koluna, kırmızı dudaklı, pembe jartiyerli, siyah file çoraplı fahişe. Ağzındaki sigaranın dumanında uçar gider hayallerin, uçsuz bucaksız çöllere.

Ağır parfüm kokusu siner üstüne başına, pembe rujun izi gömleğinin yakasında hayâsızca!
Sümerbank basması ipek kalır yanında, pis bir paçavraya harcanan nafakaya acır kalırsın!

Elektrik direğine yaslanmış maça papazı! Bekliyor sabahı… Etrafında dönüyor karo, kupa kızları. Yapışır caddenin ortasına sinek valesi gibi boylu boyunca.

‘’Rölans’’ der, çanağa düşen markaların tın tın öten sesi!

Pencerenin önünde bir nefes, buğulanan camın bir ucunu siler. Rüzgâr, cadde kenarındaki teneke kutuları bir kaldırımdan bir kaldırıma sürükler. Kucağına dökülen buz kristalleri kanatır canını. Yere düşenler, akıp gider tıpkı yıllar gibi.

Gecenin sessizliğini yırtarcasına acı bir fren!

‘’A’’nın en sivri ucu
‘’Ş’’nin çengeline asılı kalır.
‘’K’’ aypak kaypak, kayarak düşer en derine, derinliklere!

Sorma!
Sorma neden bu haldeyim diye!
Bekle, bekle geleceğim yarın gece yine.’’
Deniz ve Mehtap veda ederken geceye.
Güneşin ilk ışıkları ‘’Merhaba’’ diyor yeni bir güne.

Beje çalan kahverengi şapkasını düzelterek, gidiyor bir bilinmeze.

Gelir mi acaba yine?
Bilinmez!

23 Eylül 2018

Ayşen Arslangiray


 

 
Toplam blog
: 533
: 1375
Kayıt tarihi
: 14.11.10
 
 

Aydoğdu; kızgın güneşinde Ağustos'un, sararmıştı altın sarısı başaklar. Kırlangıçların göç dansın..