Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Nisan '10

 
Kategori
Deneme
 

Ben bir zaman kaybıyım, beni boşver hocam!

“Baba beni ‘Yetenek Sizsiniz’ yarışmasına gönder, orda birinci olamazsam, ‘İlle de Roman Ossun’ var, ona katılırım; orda da kazanamazsam ‘Şarkı Söylemek Lazım’ tam benim konseptim. Okul idaresi ile müzik öğretmenim de arkamdayken ‘Popstar Alaturka’ya katılmamak olur mu? Sesimin rengi tam onların istediği şarkılara uygun. Hele de belediye başkanımız tüm masraflarımı karşılarken. Neden orda da şansımı denemeyeyim. ‘Sen Türkülerini Söyle’ zaten benim en iddialı alanım, farklı bir sound denemek istiyorum. Madem bu iş için İstanbul’u mesken tuttuk ‘Altın Adımlar Folklor Yarışması’nda da bir şansımızı denesek ne kaybederiz? Geriye ‘Roman Star’ ile ‘İkizler Yarışması’ kaldı. Günlerdir okula gitmiyorum, onlara da katılayım gitsin.”

Öğrencilerin mesleğe ve hayata hazırlanması gereken yaşta bu yolları kullanmalarına izin vermek veya susarak teşvik etmek ne kadar doğru? Kısa ama mutlu bir hükümdarlığın sarhoşluğunu yaşama ihtiyacının temelinde evin ve okulun etkisini kim araştıracak? Bir okulun mezuniyet gecesinde - okul olarak gidilen bir piknik de olambilir- Feridun Dü(mdüz)zağaç’ın Boş Ders Şarkısı’nı koro halinde söyleyen öğrencilerini alkışlarken öğretmenlerin yüzünü görmeliydiniz.

Ders planları yapılırken Zümre Öğretmenleri arasında bile çoğu kez fikir ayrılığı olurken bir okulun hademe, idareci, öğretmen, okul aile birliği, öğrenci velileri ve balık istifi konferans salonu dolusu öğrencileriyle tüm okulun aynı konuda bütünleştiği o resim hala dün gibi gözlerimin önünde… Hayatlarının en gururlu anıymış gibi.. O günden sonra hiçbir çocuğun, öğrencinin, gencin, tinercinin, ayakkabıcının, bozacının, tirbişoncunun, manavın, Afrika’da hayvan haklarını ihlal eden safaricilerin, kemikleri klonlanmış mafya dedelerinin suçlu, hatalı, hatta nezaketsiz bile olamayacağını düşünmeye başlasam mı diye aklımdan geçmedi desem yalan olur. (Bizden hiçbir şey olamayacağı, mesleğimizi ve yarınlarımızı planlayamayacağımızı, bu yaşlarda bile siz ve sizin gibiler özgüven vermediği, var olan özgüveni de zedelediğiniz için hayata atılmaktan, evlenmekten, sorumluluk almaktan korkmamıza neden olduğunuz için, her şeyi çevremizden bekleyecek bir kişilik geliştirmemizi engellemediğiniz için, hayatın anlamını bize verecek yerde kazanmadan, hak etmeden tüketme kültürünün içinde yalnızca sahip olmayı hayatın anlamı olarak piramitin başına koymamıza göz yumduğunuz için, sorumluluğumuzun böylesi şarkı’larla yok edilmesine müsaade ettiğiniz, kişiliğimizin görmezden gelindiği, fırsat verildiği, sorumluları uyarm utanmadığı için, ergen yaş dönemlerimizde bizleri senin gibilerin eğlencesi yaptığı, senin gibilerin elinde oyuncak ettiği, ruhumuzu çalmana göz yumulduğu, Hayatı boyunca babasıyla gerçek anlamda bir konuşma yaptığını hatırlamayanlarımız ayrı bir dünya için. Ben bir zaman kaybıyım, beni boşver hocam! Bir Kurum, bir camia, bir nesil, bir gençlik, en onurlu bir meslek ve mensupları toptan başka nasıl aşağılanabilir?

Düşlerimden geçenleri kitaplarda bulamicam
Hangi deniz nereye dökülüyor bana ne,
Ben içimde boğulurken...
Hala aşkın olduğu bir yer varsa söyle; dokunulmazsam ölücem.
Şu hayat bilgisi ne ağır dersmiş hocam
Düşündüm, kararlıyım;

Ben adam olamicam! (Müzik dinlemek, en samimi duyguları arama, itiraf etme veya müzik üzerinden yakalama ve yaşama isteği, yüreğini dış dünyaya açma yoludur. Dış dünyada tatmin edemediğimiz ihtiyaçlarımızı tatmin hissi verir. Müzük insan hareketlerini de düşüncelerini de senkronize eder fiziki ve sosyal uyum sağlamaya yarar, değiştirir, değiştiremese bile değişme yönünde etkiler. Hitler’e sorun. Bir şarkıyla bir şeyler değişmeyebilir ama birinin beynine-hele de bu gençse- bir tohum ekebilirsiniz, müzikle toplu tepki verilir, sosyal bağları güçlendirir. Saldırganlığı da senkronize edebilir, zorlukların üstesinden gelme gücü verir. Toplu intihara ve savaşa sürükler, Hiçbir suç unsuru bırakmadan bir toplumu kitle halinde imha etmenin, bir insana kendi kendini değiştirtmenin en etkili, en cazip en ucuz yoludur. Ondandır yazının icadından da , Nuh tufanından da önce kitleleri etkileme nedeni. Bir salon dolusu öğrencinin anneleri, babaları, öğretmenleri, en sevdikleri, en yakınları, idölleri ile birlikte defalarca, “Ben adam olamicam! “ dediğini düşünebiliyor musunuz? Tüm kişisel kimliklerin yoğrulduğu o anda. Veya, “Ben bir zaman kaybıyım, beni boşver hocam!” dediğini. Adam olamıycam, bir süre sonra adam olamamanın keyfini çıkarmaya başlayınca, adam olmıycam’a dönüşüyor. Ondan sonra da ömür boyu sırtına kene gibi yapışacağı “adamlar” aramaya başlıyor, nasıl harcayacağını düşünmekten, nasıl kazanıldığını düşünmeye hiçbir zaman sıra gelmeyecek kadar kazanan tipte “adamlar.” Artık alıştıkları için de çoluk çocuğa karışsalar bile birilerinin sürekli arkalarını toplamasını bekliyorlar.)

Madem her şey basit bi formül,

Mutluluğu söylesin kimya! ( Mutluluğu bile kontör gibi, lahmacun gibi, hap gibi en basit yolla hiç zahmet çekmeden elde etmeyi düşünüyor.) ( Sen otuz yıl çalışıp alamadığın evi arabayı- daha ben çalışmaya başlamak bir tarafa- bu ergen yaşımda bile bana almak zorundasınız baba.! Bu sizin göreviniz. Bu benim hakkım. Ehliyetimi alalı üç ay oldu hala araba alamadın bana. Sen ne biçim babasın. Madem züğürttünüz neden evlendiniz, sorumsuz ebeveyn. Yoksa beni yapmasaydınız.)

Benim kimyam feci halde bozuldu;( Aklını kendine sakla ama kazancını bana ver, bu yaşta bile olsa bağımsız yaşamak istiyorum. Bak şarkılar böyle söylüyor. Gerçi Milli eğitim Temel Kanunu da varmış ama Sayın Düzağaç ondan bahsetmediğine göre pek önemli değilmiş anlaşılan. )

Anlamsız geliyo bana dünya...
Kendimi kendimden çıkartsam sıfır kalmaz ( Ben bir hiçim)
Bu matematik bizi kandırıyor hocam
Elde var sorular... gözyaşları... boş umutlar...
Hesaplar tutmaz...

Tutmaz hocam! ( Ne 12 Eylülcüler, ne de ondan önceki beş yılın mimarları, bir gençliği bitirmek için böylesine bir enformasyon yapmadı. O dönemin tüm puştluk okyanuslarında balık avlamamış biri olarak, son on yıldır gençliği bu şarkı sözlerinden daha güzel tasvir ve tahlil eden, veya daha etkili zehirleyen veya kitlelere psikolojik şiddet uygulayan başka bir Filistin çengeli var mı?)

“Bana senin için ağlamamı söyleseydin, yapabilirdim
Bana senin için ölmemi söyleseydin, yapardım
Yüzüme bir bak
Ödemeyeceğim hiçbir bedel yok
Bu sözleri sana söylemek için
Ama bebeğim bana sadece bir şans daha verirsen
Hayallerimizi ve eski yaşamlarımızı toparlayabiliriz

Güneşin hala parladığı bir yer buluruz Bu kalbi kırılmışlar için bir şarkı değil
No silent prayer for the faith-departed İnancı bitmişler için sessiz bir dua değil
I ain`t gonna be just a face in the crowd Kalabalıktaki herhangi bir yüz olmayacağım You`re gonna hear my voice when I shout it out loud Yüksek sesle bağırdığımda sesimi duyacaksın
(It`s my life) (Bu benim hayatım)
My heart is like an open highway Kalbim açık otoban gibi
Like Frankie said I did it my way Frankie`nin dediği gibi bunu kendi yolumla yaptım
Tomorrow`s getting harder make no mistake Yarın daha da zorlaşıyor hata yapmayın
Luck ain`t even lucky Şans bile şanslı değil Got to make your own breaks Kendi şansınızı yaratmalısınız
Better stand tall when they`re calling you out İsmini çağırdıklarında dik dursan iyi olur
Don`t bend, don`t break, baby, don`t back down Eğilme, kırılma, bebek, iddiandan vazgeçme” JON BON JOVİ

"Yapabileceğin bir şey yoksa öğrenebilirsin,
Gerektiğinde kendin olmayı da." The Beatles

Ne yapıyorsak onlar için yapıyoruz. (Onlar için yapamayınca da anne veya baba olmaktan kaynaklanan hiçbir değer şimdiye dek öne çıkmadığı için kendilerine yük olmaya başlayınca paramızı kendilerine bizi de darülacezenin emin ve şefkatli ellerine emanet ediyorlar. Çünkü biz onlara anne veya baba olduğumuz için değil, para üzerinden, ihtiyaçlarını karşılayan bankamatik üzerinden anne veya babalık yapılacağını zannettik. Biz çok sıkıntı çektik, onlar bu sıkıntıları çekmesin istiyoruz. Neden, ne zamana kadar? Yediği önünde yemediği arkasında, hala mutlu olmuyor, ben onun yaşındayken ev bakıyordum, onun aklı hala bi karış havada okuluna bile gitmekten aciz, İlerde ne olacağı belli değil, bari baba evinde görsün, annesinin sağlığında babasının varlığında gözü hiçbir şeyde kalmasın, her şeyden hevesini alsın. Gelecekleri belli değil, bari çocukluk dönemleri mutlu geçsin. Biz görmedik, yaşamadık, giymedik, gezmedik, yemedik, içmedik, bari bizim çektiğimiz eksiklikleri onlar çekmesin. Sonuçta erişilen yerde hiç kimsenin düşünmediği, hiç kimsenin istemediği bir yer olmaktadır. *Çocuklarımızı pratikte yaşadığımız dünyanın değil, oynadığımız göstermelik yanımızın ortağı yapıyoruz da ne oluyor. Neden saçımızı süpürge yapıyoruz, büyüyünce o süpürge ile bizi darül acezeye süpürsünler diye mi. ''bir tek çocuğum var zaten, hayatımı ona adadım, onun için yaşıyorum., Neden?” ” Sistem istemediğimiz şeyleri bize aldırdıkça, ihtiyaç duymadıkları halde insanların sahip olmak istemelerini sağladıkça, biz de çocuklarımıza istemedikleri şeyleri vermek için çaba harcıyor, bununla mutlu olacaklarını zannediyoruz. Neden? Neden çocuklarınıza ''hak etmedikleri şeyleri vermek için kendimizi sorumlu hissederiz? Evlerinde annelerinin baktığı çocukları gördükçe, çalışan anne babalar olarak çocuğumuzu bakma, büyütme, yedirme, içirme, eğitme, sağlığıyla, mutluluğuyla ilgilenme, bedenen ve ruhen gelişmesine katkıda bulunma İŞ’ini biz işten dönene kadar taşarona verdiğimiz için kendimizi sorumlu hissettiğimizden mi, vicdanımızın sesini bu şekilde bastırma ihtiyacından midir, nedir? Neden çocuklarınıza küçük yaştan -üç yaşından itibaren- sorumluluk vermiyorsunuz? İleri yaşlarda da sorumluluktan kaçınca onları suçluyoruz. Neden çocuklarınızı, “yanlışlarıyla yüzleştirmiyoruz? Bu durumda, çocuklar ve gençler ''ailelerin onları her koşulda koruyacağını'' biliyor. Aile bir şekilde koruyamayacak duruma gelince de ya başka koruyacak “aileler!” ararken değişik çevrelerle, değişik insanlarla, değişik ilişkiler içine girip hayatlarını bitiriyorlar, ya da geri dönülmez yollara sapıyorlar, hiçbir zaman kendi ayakları üzerinde durmasına fırsat verilmeden büyüyen, kendi ayakları üzerinde durmasına ihtiyaç duymaması bir tarafa, hayatta öyle bir anın gelebileceğini bile düşünmeden yaşıyorlar; anne ve babalarının öleceğine, onların desteklerinden mahrum kalacaklarına Japonyada’ki tusinaminin Fransa sahillerini etkileyebileceği kadar bile ihtimal vermeden vukuatlı nüfus sureti almak için Nüfus Müdürlüğünün kapısıyla yüzleşiyorlar. Bir mahkeme kararında, “okulda öğrenim gören 6/B sınıfı öğrencisini yüzüne tokat atarak şiddete maruz bıraktığı, iddiası ile ilgili olarak yapılan soruşturma sonucu düzenlenen raporda, söz konusu iddianın sübuta erdiğinden bahisle yöneticilik görevinin üzerinden alınarak başka bir okulda öğretmen olarak atanmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir. 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 2. maddesinde, Türk Milletinin bütün fertlerini beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek, ilgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak, Türk Milli Eğitiminin genel amaçları (Öğretmenler hariç mi?) arasında sayılmıştır.

Bu durumda bazı öğrencilere karşı şiddet uyguladığı yapılan soruşturma ile sabit olan davacının, yukarıda anılan niteliklere sahip birey yetiştirilmesi amacıyla bağdaşmayan tutum ve davranışları nedeniyle idarecilik görevinden alınarak, başka bir okula öğretmen olarak atanması…”. Okul öncesi eğitimi, mecburi ilköğrenim çağına gelmemiş çocukların eğitimini kapsar. Bu eğitim isteğe (yarışmalar hariç) bağlıdır. Okul öncesi eğitimdeki amaçlardan biri de, çocukların Türkçe’yi (bulamicam, ölücem , olamicam! )doğru ve güzel konuşmalarını sağlamaktır. İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında (ve TV kanallarında) parasızdır. İlköğretimin amaç ve görevleri, milli eğitimin genel amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak, Her Türk çocuğuna iyi bir vatandaş olmak için gerekli temel bilgi, beceri, davranış ve alışkanlıkları kazandırmak; onu milli ahlak anlayışına uygun olarak yetiştirmek, Anayasamızın 59. maddesi; “Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır...” MADDE 58. –Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır. Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek;” Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinin “İlkeler” başlıklı 5 maddesinin (ğ) bendinde; “Öğrencilerin rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri yoluyla zihinsel, duygusal, sosyal ve fiziksel yeteneklerinin fark edilmesi, becerilerinin geliştirilmesi ve yönlendirilmesi; sosyal, kültürel, eğitsel ve akademik gelişmelerinin sağlanması için okul ve aile ile iş birliği yapılır.” Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinin “Sosyal etkinlikler” başlıklı 19 maddesinin 1.fıkrasında; “Öğrencilerde; ders programlarıyla birlikte özgüven ve sorumluluk duygusunu geliştirecek, yeni ilgi alanları oluşturacak, bireysel yetenek ve beceriler kazandırmak” deniyor. İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak; Milli eğitim hizmeti, Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetleri ile Türk toplumunun ihtiyaçlarına göre düzenlenir. ( Şarkıcıya ihtiyaç varmış) Madde 6 – Fertler, eğitimleri süresince, ilgi, istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde ve doğrultusunda çeşitli programlara( Popstar)veya okullara yöneltilerek yetiştirilirler. Madde 17 – Milli eğitimin amaçları yalnız resmi ve özel eğitim kurumlarında değil, aynı zamanda evde, çevrede, işyerlerinde, (tüm kanallardaki ses yarışmalarına öncelik verilerek) her yerde ve her fırsatta gerçekleştirilmeye çalışılır. ( dizilerde, çizgi filmlerde de, aşk, meşk…) Resmi, özel ve gönüllü her kuruluşun eğitimle ilgili faaliyetleri, Milli Eğitim amaçlarına uygunluğu bakımından Milli Eğitim Bakanlığının denetimine tabiidir.( Vallahi pes)

Çok zeki olanlarımız bile kendilerini geliştirmesinler diye, benim bildiğim 35 yıldır aynı zavallı insanlar aynı abuk sabuk şarkımsı şeylerle halkın önüne çıkar ve hiç utanmadan, sıkılmadan, yüzleri zerrece kızarmadan para, güç, onur ve itibar dilenirler. Tıpkı aynı teneke kutuyu yıllarca aynı sokağın köşesinde aynı caminin avlusunda gelip geçenlere uzatan dilenciler gibi. Beyazıt Meydanındaki ihtiyar kadınlar bile ara sıra buğday koydukları kutu kapaklarını değiştiriyorlar. Sulukule’deki çocuklar davul dümbelek çalmayı, Bozcaada’daki dilenciler en az iki yabancı dili öğreniyor. Eski hocalar, “Eğer istersen okulun en iyilerinden biri olabilirsin, bu sana bağlı.” der, çalışması ve öğrenmesi için öğrenciye ilham verir, herkeste sevgi ve saygı uyandırırlardı. Günün 24 saati mücadeleye hazır olmayı, geçmişten çok geleceğe bakmayı öğreten, okuluna karşı sarsılmaz bir sadakatle bağlı öğretmenlerimiz vardı. Çünkü, geçen zaman içinde kaybedilmiş fırsat ebediyen kaybedilmiştir. Onlar, mezun ettikleri öğrencileri de takip eder, Ülkenin eğitimine, ticaretine yaptıkları katkılardan, yönetimine katılan politik değerlerden haberdar olurlardı. “Hocalarımız ve bu ülke bize hak ettiğimizden fazlasını verdi.” diyebiliyoruz bugün. Zor zamanlarda ayakta kalmayı, güçlü olanı fethetmeyi öğrettiler bize. Ailemiz ve ülkemiz için bizi düş kırıklığına uğratmayın derlerdi bize. Ülkemiz, inandığımız değerler ve ilkeler için. Her zaman hayatımızdaki itici güç olmaya devam ettiler ve içimizdeki kabiliyeti ve gücü olabildiğince ortaya çıkarmaya çalıştılar. Bir öğrencinin karakterini şekillendirmekten, bir insanın, bir ülkenin hatta bir dünyanın kaderini değiştirmekten asla ümitsiz olmamayı aşıladılar bize.

Faziletiyle yol göstericidir bizim öğretmenlerimiz. Eğitim yoluyla daha iyiye nasıl ulaşabiliriz’in peşindedirler, bütün zorluklara rağmen. Bir gün kim olduğumuzu anlamak için aynaya bakmak zorunda kalırsak, faziletsiz, ilkesiz, prensipsiz kendisine bile saygı duymak içinden gelmeyen bir görüntü ile karşılaşmak istemeyiz hiçbirimiz. Haylazlıklar, muziplikler tadında bırakılır, cahillik eğitilebilir, toyluk geçer, sarhoşlar ayılır, yüzdeki çizgiler dolar, aya yüzlerce kez daha ayak basılır, yıldız savaşları yeniden başlar. Ama o var ya o, hikmetinden sual olunmayan yapışkan haslet, kazımakla da ışınla da kemoterapi ile de hipnozla da klonlanmayla da bizi bırakmayan; vefakarlıkta ve bağlılıkta lejyonerleri bile gölgede bırakan o hususiyet yok mu? O tek kelime..Sizin de tahmin ettiğiniz üzre, o aptallık var ya, o aptallık! O birçoğumuzun lacivert elbiselerin yakasında bronz rozet gibi gerile gerile taşıdığı, bir kısmımızın büyük bedeller ödeyerek sahip olduğu o aptallık..! Ayıp değildir söylemesi. Hüvelbakı..

 
Toplam blog
: 15
: 1265
Kayıt tarihi
: 15.12.09
 
 

1955 yılında Trabzon'da harika bir ailede büyüdüm, değerlerimi buradan aldım. Ne zaman bir kitabe..