Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '12

 
Kategori
Anılar
 

Ben hangi Ülkede yabancıyım.

Ben hangi Ülkede yabancıyım.
 

Bu sabah gazetelerimi okurken gözüme Yılmaz Özdil'in yazısı çarptı ve hemen okudum.Yılmaz Özdil bu yazısına yıllar önce Almanya'ya çalışmak için giden ve manavda rastladığı iki patlıcanı alabilmek için manav ile mücadele eden ki manav o patlıcanların yenileceğini bilmiyormuş ve dekor amaçlı koymuş, ve sonunda binbir güçlükle aldığı patlıcanları ailece kızartıp afiyetle yiyien bir gurbetçı ailenin traji komik hikayesi ile başliyor. Yazı daha sonra yurt dışında binbir güçlükle adapte olup yerleşen ve çocuklarını okutan ve bugün dünyanın bir çok ülkesinde en üst mevkilere çıkabilen ve şu anda yaşadıkları yerlerde mutlu ve her yönden doyumlu kişiler olarak yaşamlarını sürdüren Türkleri anlatıyor.

Sabah beni çok etkileyen ve bir çok anımı canlandıran bu yazı bugünkü blogumun yazı konusu olacak sanırım.

Bundan 16 sene önce küçük kızım Burcu Göker'in eğitimi amacı ile Paris'e gittiğimizde ben de aynı olaylarla karşılaştım. Burcu 14 yaşında idi ve Fransa kanunlarına göre minör olduğu için yani 18 yaşından küçük olduğu için yanında major bir büyüğünün olması gerekiyordu. Bütün bunları blog yazılarımı okuyanlar hatırlayacaklar. Ben de Fransa devletinin bu  kanuni zorunluluğu karşısında emekli olmuş, İstanbul'da eşimi, evimi bırakarak Paris'te küçük bir studyoda  Burcu ile yaşamaya başlamıştım. Türkiye'de rahat bir hayata alışmış bir hanımın 50 yaşından sonra dilini bilmediği bir ülkede gurbetçi olması ne demek düşünebiliyor musunuz. Belki Anadolu'nun bir çok yöresinden gelen ve bazen okuma yazma bile bilmeyen kişilere göre benim gurbetçiliğim baştan daha şanslı başlamıştı ama gurbet ne de olsa gurbetti.

Yılmaz Özdil'in yazısında geçen patlıcan olayı gibi bir olayı ben de ilk günler yaşadım. Birgün alışveriş için  her zaman gittiğim markette siyah turp gördüm .Biz İstanbul'da siyah turbu çok severiz ve salatasını sık sık yaparız. Marketin sebze bölümünde tek olan siyah turbu hemen sepetime attım ve kasaya gidince ödeme sırasında büyük bir sok yaşadım. İnanılmaz yüksek bir fiyata aldığım siyah turp hayatımda yediğim en pahalı salata olarak o gece soframda baş köşedeydi. Meğer siyah turp fazla bulunmadığı için çok pahalı imiş. Keza markette dilimli karpuz almak ülkesinde karpuzu sergilerde gören bir kişi için ne acıklı oluyor bir bilseniz.

Ama ben ve küçük kızım bir süre sonra yaşadığımız ülkeye alışmış ve o ülkenin avantajlarından faydalanır bir duruma gelmiştik. Keza bizim gibi Fransa'ya daha önce gelmiş, yerleşmiş kişiler de hayatlarından memnundu. Her yerde devletin güvenli elini hissettiğiniz bu ülkede yaşamak ne yazık ki benim canım ülkemden çok daha kolaydı. Hastanelerde acil servislerde insanca karşılanıp, tedavi ediliyordunuz. Bütün kültürel faaliyetler elinizin altında ve bedava idi. Devlet sizin insanca yaşamanız, eğitim yapmanız için her türlü imkanı seferber etmişti. Bir çok isteğiniz daha siz aklınızdan geçirmeden haloluyordu.Toplu taşıma vasıtaları ile insanca bir yerden bir yere gidiyor, istediğiniz okula kayıt olabiliyor, bir çok maddi manevi haktan faydalanabilyordunuz. Bütün bunlar bir süre sonra sizde yaşadığınız yopluma karşı büyük bir güven duygusu yaratıyor ve bu güven duygusu sonunda mutluluğa dönüşüyordu.

Ben kaç kere metroda giderken ben hangi ülkede yabancıyım diye düşündüm. Atalarımın uğruna şehit olduğu, doğduğum, büyüklerimin mezarlarının olduğu, okuduğum, dilini konuştuğum, evlendiğim, çalıştığım, çocuklarımı dünyaya getirdiğim, emekli olduğum, ekmeğini yediğim topraklarda mi yoksa bu yaban ellerde mi yabancı idim. Ben kendimi ülkemde yabancı hissetmeye başlamıştım. 66 Sene önce doğduğum şehirde bir yerden bir yere gidemeyen, toplu taşıma vasıtasına bindiğinde moruk ne işin var sokakta diye iteklenen, hastalandığında gittiğim devlet hastanesinde ihmalden ölebilme tehlikemin olduğu. en dar sokakta bile karşıdan karşıya geçmek için en az 10 dakika beklediğim, yıllarca üniversite mezunu olarak çalışıp aldığım emekli aylığı ile sadece evin sabit giderlerini karşıladığım bu canım ülkemde mi yabancı idim yoksa acil servise gittiğimde adımı bile sormadan, önce beni yaşama döndüren, sokakta bir kaza geçirdiğimde gelen acil servisteki elemanların olduğum yere seyyar hastane kurduğu, gece sokaklarında çarpılmadan yürüyebildiğim bu ülkede mi yabancı idim. Cevabı siz okurlarıma birakacağım.

Yazımı bitirmeden bir ekleme yapmak istiyorum. Bundan yıllar önce Burcu Kanada Calgary Üniversitesinden master eğitimi için kabul aldığında gelen Rektör imzalı yazıyı hala saklıyorum. Yazıda Burcu'ya master eğitimi için burs verdiklerini söylüyorlardı. Yazının sonunda bir cümle vardı. O zaman beni çok etkileyen bu cümlede şöyle yazıyordu. Hiçbir yaşam kaygısı olmadan bütün maddi, manevi imkanların size saplandığı bir ortamda çalışmalarınıza devam edeceksiniz. Yani işinizin cinsine göre araştırma laboratuarı veya diğer iş imkanları, harika donananımlı lojman, insanca yaşayacağıınz çok iyi bir gelir, kültürel ve sosyal tesisler.vb.

Şimdi anladınız mı Yılmaz Bey'in yazısındaki mesutun sırrını....... 

 
Toplam blog
: 826
: 1068
Kayıt tarihi
: 26.04.11
 
 

Ben emekli bir iktisatçıyım. 21 yıldır bir sanatçı annesiyim. Küçük kızım klasik müziğe eğilim gö..