Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '08

 
Kategori
Futbol
 

Ben nasıl bir Beşiktaşlıyım?

Ben nasıl bir Beşiktaşlıyım?
 

Valla ben nasıl bir Beşiktaşlıyım bilmiyorum! Bu maçın ardından ne Rüştü’ye kızabiliyorum, ne Delgado’ya. Ne de auta giden toptan penaltı yaptıran Holosko’ya. Kısaca bu gece üzerinde siyah beyaz forma taşıyan hiçbir futbolcuya kızamıyorum.

Hala ısrarla üstüne basa basa federasyona, hakemlere, her pozisyonda penaltı yaptırmak yada Beşiktaşlı futbolculara kart göstertmek uğruna kendini yerden yere atacak kadar aciz (Arda başta olmak üzere) rakip futbolculara kızıyorum.

Çünkü maçın başlamasına iki saat varken Fenerbahçeli eşim ile maç hakkında konuşurken ona şöyle dedim: “Maçı 11 kişi ile tamamlamak şartıyla, aleyhimize sudan ucuz penaltılar verilmez, yardımcı hakemler başta olmak üzere Cüneyt Çakır efendi kararlarını Galatasaray'dan yana kullanmaz ise bu maçı Beşiktaş kazanır ama olası bir Denizli faktörünü de göz önünde bulundurarak gollü bir beraberlik olur” dedim.

Sonra yine buraya maç başlamadan evvel önsezilerinin bu maçı 3-1 Beşiktaş’ın alacağını yazan ağabeyime cevap olarak “ önsezilerinin hakemlerle arası iyi galiba” şeklinde kısacık bir cevap yazdım.

Derbi mi dediniz? Sonu baştan bilinen bir masal, bir hikaye. Kadıköy’de Beşiktaş’ı on kişi bırakan vicdansız eller, Ali Sami Yen’de yarattıkları iki penaltı, iki sarı karttan bir kırmızıyla derbinin içine ettiler. Aslında söyleyecek pek fazla söz yok. Önceleri acaba diyordum tüm saflığımla, şimdi yüzde bin beş yüz kere eminim. Bu yılın şampiyonu her zamanki gibi ya Fenerbahçe ya Galatasaray olacak.

Biz Beşiktaşlıyız ya!

Eğer tebrik etmek bir centilmenlikse tebrik ediyorum. Federasyon ve yöneticilerini. Sonra Kuddisi Müftüoğlu ve Cüneyt Çakır nezdinde tüm hakemleri... Ardından Aziz Yıldırım ve Adnan Polat’ı tebrik ediyorum. Sonra emek harcamadan, ter akıtmadan kısa yoldan köşeyi dönmeyi ilke haline getirmiş tüm futbol kamuoyunun başrol oyuncularını.

Eeee şimdi kaldık biz bize... Birazda iğne kendimize. Demirörene artık yeter diyorum. Yaşadıklarımızın tek sorumlusu olarak onu görüyorum. Ama terbiye sınırları içersinde yeter diyorum kendimi zorlayarak. Önce Beşiktaşlı, sonra bir futbolsever hanımefendi olarak. Yaşım ve cinsiyetim el vermiyor ötesini berisini ifa etmeye.

Bir sözümde malesef bazı renktaşlarımıza. Yaşananların ardından Trabzon taraftarı kadar bile ses çıkarmaktan aciz, Demirören artık gider” mantığıyla Galatasaray yenilgisine göbek atanlara. Ne bileyim ya da skora göre bizi bize anlatanlara. Kızmayın bana lütfen. Acı ama gerçek Bin bir çeşidiz. Kendi kefenimizi dokuyoruz... Böylesine mide bulandırıcı rezil bir lig’de üstelik...

Örneğin maçtan çok basit ama düşündürücü bir enstantane. Delgado sarı kart aldığında bir Galatasaraylının ayağına basıyor... O Galatasaraylı futbolcu yerden hakeme eliyle “kart yok mu işareti” yapıyor. Hakem kartı Delgado’ya çıkarıyor. Buraya kadar tamam... Yaptığı işaret nedeniyle ona niye kart gösterilmiyor? Oysa aynı işareti sonradan Delgado yapınca tereddütsüz ikinci sarı çıkarması hakemin “art niyetini” göstermiyor mu?

Ama;

Maç bitmiş, atı alan Üsküdar’ı geçmiş. Bu saatten sonra benimki de laf işte. Sabit olan hiçbir şeyin yeri, şekli değişmiyor. Düşünceninde... Yaşananlara aynı renk gözlükten baksanız bile fikirler farklı olabiliyor. Sizleri bilmem ama ben bu geceden itibaren kendi kendime söz verdim. Kahkahalarla gülmek için, futbol maçlarını ve ardından tarafsız yorumlarıyla ünlü futbol programlarını izlemek yerine “komedi dükkanını” ya da “çok güzel hareketler bunları” izleyeceğim!

Ve artık başta Delgado olmak üzere hiç bir futbolcumuza kızmayacağım.

 
Toplam blog
: 47
: 648
Kayıt tarihi
: 31.03.07
 
 

Bandırma doğumluyum. İşletme mezunuyum. Amatör olarak uzun yıllar atletizmle uğraştım. Okul hayat..