Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '14

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Benelux-Paris turu, 3. Bölüm-Lüksemburg

Benelux-Paris turu, 3. Bölüm-Lüksemburg
 

Lüksemburg


30 Nisan 2014 Çarşamba günü yağışlı bir Paris sabahı saat 09.00 ‘da hotelimizden ayrılıp Avrupa'nın en zengin ülkesi olan Lüksemburg'a doğru yol alıyoruz.

Lüksemburg, 500 bin nüfus, 2500 m2 toprak parçası, 900 adet askeri gücü ile, bir vadinin tam ortasına kurulmuş başkenti yine Lüksemburg olan küçük bir Avrupa ülkesi. Başka şehri de zaten yok sanırım.

Paris-Lüksemburg arası 290 km ve yollar düzgün. Bunu belirtmeye gerek var mı bilmiyorum. Avrupa'da kötü ve bozuk yol görmek imkansız. Gezimiz de şu ana kadar tepe, yokuş, yollarda viraj vs. görmedik. Yol üzerinde verdiğimiz ihtiyaç molaları sebebiyle öğleden sonra Lüksemburg'a giriş yapıyoruz.

Lüksemburg’da hava açık, 19 Derece. Şanslı sayılırız. Otobüsten inip rehber eşliğinde şehri gezmeye başlıyoruz. Adolf köprüsü, eski şehir merkezi, Notre Dame Katedrali (Paris'tekinin küçük versiyonu), dar sokakları, Dükler Sarayı ve sonunda Katedralin arka sokağında bulunan asansör ile Petrus vadisine iniyoruz. Vadi içindeki sokakları gezip fotoğraflar çekiyor, tarihi evler ve yeşillikler ile vadinin içinden geçen nehir güzel fotoğraf kareleri yakalamanıza imkan veriyor. Hava da güzel olunca bu turumuzdaki 5. günde bize burası kafa dinleme yeri gibi geldi. Ufak bir tatil kasabası görünümü ile, kuş sesleri arasında vadi de biraz yürüyüş yapıyoruz.

Kısa yürüyüş sonrası tekrar asansör ile yukarı çıkıp merkezde serbest zaman için gruptan ayrılıyoruz. Öncelikle fazla vakit geçirmeden ilk olarak alışveirş caddesini dolaşmaya başlıyoruz. Çünkü Lüksemburg’da saat 18.00 oldu mu kurulmuş saat gibi tüm dükkanlar kapanıyor. Mağazaları biraz turlayıp fiyatların çok yüksek olduğunu gördükten sonra dar sokakları dolaşmaya başlıyoruz. Dükler Sarayı ve çevresinde bulunan Bakanlık binaları oldukça küçük sadece bir binadan ibaret. Bizdeki Bakanlık binaları gibi düşünmeyin. Önlerinde dev duvarlar örülü değil. Dükler Sarayı önünde sadece 2 tane asker sembolik nöbet tutuyor. Nöbet değişimine denk geliyor ve izliyoruz.

Saat 17.00 civarı rehberimizin bize önerdiği meydanın bir arka sokağında yer alan süpermarkete gidip biraz alışveriş yapıyoruz. İlk kez Avrupada Bira haricinde Türkiye’den ucuz olan birşeyler buluyoruz. Şarap ve Çikolata. 2007 üretimi Fransız Bordeux şarapları 5 Euro. Ben 3 adet şarap ile biraz hediyelik çikolata alıp akşam hotelde valize atıyorum.  Bu markete mutlaka girmenizi öneririm. Bulmanız çok kolay. Çünkü civarda başka süpermarket yok!.

Saat 18.30 olmuş ve biz merkez de bulunan 2 Türk kebapçısından İstanbul Kebap da Türk çayı içip biraz dinlenip daha sonra tekrar vadiye inip yeşillikler ve kuş sesleri eşliğinde kalan vaktimizi geçiriyoruz. İçitğimiz Türk çayı çok kötü idi ve 1,5 Euro ödedik kişibaşı. Kirli bardaklar da çabası. İstanbul'da bir kafede bu çayı kimseye veremezsiniz. Avrupa'da zaten bir hijyen sorunu olduğu gün gibi ortada. Bizim bu kebapçı da Avrupa'ya ayak uydurmuş. Çok ilginçtir şehirlerine karşı çok temiz ve dikkatliler tüm Avrupalılar ancak tuvalet ve yeme-içme materyallerinde aynı titizliği görmek mümkün değil. Hotel kahvaltılarında alacağınız tabak-çatal ve bıçağı önce bir süzün.

Yemek yenilecek yerler için meydanda bulunan pizzacılar ve kafe-restoranlar çok daha iyi. Ama gruptan kebapçıda yemek yiyenlerin bazıları kebapları beğendi. Herkesin damak tadı farklı olduğu için yemek detaylarına fazla girmiyorum. Sonuçta her gezdiğimiz yer de fast food, İtalyan mutfağı, Güney Amerika mutfağı ve yerel restoranları mevcut.

Lüksemburg’un yerel birası Bofferding, bira severler için belki denenebilir. Ben denedim fena değil.

Saat 18.00 sonrası civardaki tüm cafe- publar full doluyor. İnsanlar dışarıda ayakta içkilerini içiyor, sohbet ediyorlar. Merak ettim nüfusta kalabalık değil. İş çıkışı eve giden yok mu acaba ?

Saat 20.00 gibi toplanıp şehir dışında bulunan Hotelimiz Ibis Sud’a gitmek için yola koyuluyoruz. Hotelden merkeze inmek için toplu taşıma yok. Taksi ise oldukça pahalı. Zaten merkeze inip ne yapılır onu da bilmem. Çünkü akşam 21.00 sonrası hayat ölü imiş. En hareketli ve yoğun saatinde bile çok sakin bir şehir. Korna sesi duymayacaksınız. Bisiklet yolları ve normal yollar çok düzenli. Gördüğümüz en düzenli, temiz ve bakımlı Avrupa şehri Lüksemburg. Medeniyet ile burada gerçekten tanışıyorsunuz. Adamlar yol kenarına kaldırım koymaya tenezzül etmemişler. Ne diyeyim bilemedim.

Ibis Sud Hotel temiz ve yeni. Hotelin etrafında ve yolun diğer tarafında inekler otluyor. Bu kadar yeşillik olunca hayat burada ineklere güzel.!

Buraya turla değil de kendi başına gelecek gezginler için yukarıda bahsettiklerim haricinde bir tavsiyem yok. Belki bir kaleleri vardı ilave olarak o ziyaret edilebilir. Ama İstanbul'dan gelecek olanlar için Lüksemburg'da 2 günden fazla konaklamak ağır gelebilir. Çarpar. Bu kadar dinginliği İstanbullu zor kaldırır!.

Köln yazısı 4. Bölümde.

  

 
Toplam blog
: 38
: 4208
Kayıt tarihi
: 07.01.12
 
 

Küçüklüğümde yaramaz bir çocukmuşum, delirdiğim zamanlar kimse zaptedemezmiş beni. En büyük örneğ..