Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Kasım '09

 
Kategori
Haftasonu
 

Beypazarı günlüğümden

Beypazarı günlüğümden
 

Beypazarı


Sonbaharın veda ettiği şu günlerde ara sıra göz kırpan güneş ışınları yazdan kalma bir gün yaşatırken gezi içgüdümü de harekete geçiriyor. Saymadım kaçıncı gidişim ama hiç değilse yılda bir kez olsun taş döşeli tarih kokan sokaklarında yürümek, restore edilmiş cumbalı evlerin arasından mistik havasını teneffüs edip, yöreye özel yemeklerini yemek benim için günübirlik keyifli bir dinlence olduğunu fark ediyorum.

Bir de güz mevsiminin ortalarına doğru ayrı bir hareketi bereketi vardır bu şirin kasabanın. Yöreye has henüz taze fırından çıkmış Beypazarı kurusunun yanı sıra, mahsul hasatlarıyla birlikte özel işlemlerle kurutulmuş, neredeyse tüm sebzelerin kurusunu bulmak mümkündür.

İlk defa gidilen bir beldeye rehberiniz de yoksa keşfetmek daha geniş bir zamana yayılır. Gezmeye nereden başlanacağı, nerede ne yeneceğini araştırmak derken vakit akıp geçer. Bir bakarsınız planladığınız gezinin dışında sorup soruşturmakla geçmiştir zaman. Başkentli olarak müteakip defalarda gitmiş olmanın keşfiyle izlenimlerim sonucu oluşturduğum günübirlik plan ilk defa gidenler içinde bir rota olabilir.

Sabah saatlerinde Ankara-İstanbul Karayolundan Ayaş yönüne dönünce yaklaşık 100 km uzaklıktaki bu kasabaya girişte kahvaltı için en uygun mekan bu aralar biraz mevsim itibariyle serinde olsa inözü vadisi. İnözü Çayı'nın aşınmasıyla meydana gelen dar vadinin eteklerinde, ağaçların altında genelde yöresel köy kahvaltısı ve gözleme tarzı menüyü kuş sesleri eşliğinde kahvaltınızı yaptıktan sonra, vadinin her iki tarafından üzerine çıkılması çok zor kayalıklar, içine oyulmuş yamaçlarda çok katlı görünümünde mağaraların arasından doğa sporlarını sevenler için kısa bir trekking sabahın ilk saatlerinde güzel bir adrenalin olabilir.

İnözü vadisinden ayrılıp, kasabanın merkezine doğru ilerleyerek, virajlı yokuştan, ilçeye hakim ve panoramik görüntüleri alabileceğimiz Hıdırlık tepesine çıkılır. Arabayı park edip elli metre yürüdükten sonra Safranbolu’daki dokuyu andıran bir manzara karşılar. Tepeden bakıldığında dinozor sırtını andıran kayalık yapısında Eski ve yeni Beypazarı yerleşimini kuşbakışı seyredip aynı zamanda çaylarımızı yudumlarken kısa bir mola vermiş oluruz.

Tarihi mekanları gezerken fark ettim, Osmanlı'nın hakim olduğu hemen her şehirde bir Hıdırlık tepesi görmek mümkün. Bunun sebebi de geçmiş dönemde Hızır a.s. 'ın kendini Allah'a daha yakın hissetmek için şehrin en yüksek noktasından dua ettiğine dair bir inanç var. Ayrıca Festival dönemi geleneksel uçurtma şenlikleri de bu bölgede yapılır.

Hdırlık tepesindeki çay molasının ardından, fotoğraf çekimlerimizi yaptıktan sonra virajlı yolu takip ederek, ilçenin merkezinde bulunan Belediye otoparkına arabamızı park ederek bundan sonrası yürüyerek dolaşacağımız ilçenin en gözde mekânı Alaaddin sokağına doğru ilerliyoruz.

Burası Tarih boyunca çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapsa da 18.yüzyılda çıkan bir yangınla tarihi dokunun büyük bir kısmı yok olduğu için en eski konak 150 yıllık. Taş döşeli bu dar sokak da, sağlı sollu restore edilmiş tarihi konaklar, yöresel ürünlerin, hediyelik eşyaların satıldığı tezgahların arasından, yöre halkının misafirperver ve sıcak bir karşılaması ile kalabalığa karışıyoruz. Yol boyunca ev eriştesi, tarhana ve envai çeşit sebze kurularını bulacağınız dükkanlar, havuç lokumu, ev baklavası ikram eden satıcılar, bakırcılar derken sokağın sonlarına doğru, tarihi dokuyu ve Türk Kültürü’nü buram buram hissedebileceğiniz çeşitli dönemlerden kalma el sanatlarının sergilendiği iki tane de müze var.

Bunun yanı sıra Beypazarı denildiğinde ilk akla gelen şeylerden birisi Gümüş. Yurt çapında en iyi Gümüş telkari işlemeciliğin bulunduğu ilçe de yaklaşık 70 tane atölye ve gümüşcüler çarşısıyla Mardin den sonra ülkemizde ikinci sıra da imiş. Hakikaten birkaç yıl önce satın aldığım, özel bir işçilikle tasarlanmış bu takıları özelliğinden hiçbir şey yitirmeden hala keyifle kullanıyorum.

Tarihi sokaklarında mistik bir gezi, ve alışveriş derken öğle yemeği için, 19. Yüzyıl da mektep olarak inşa edilen Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden Taş mektep konağına geliyoruz. Civarda restoran olarak işletilen başka konaklarda var ama benim favorim Taş mektep. Önceleri Kuran kursu olarak hizmet veren bu konak, 1976 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından koruma altına alınmış daha sonra da Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nca tarihi eser olarak nitelendirilmiştir. Şimdilerde ise Belediye tarafından yöresel yemeklerin sunulduğu bir restoran olarak işletilmektedir.

Mönü de Taş fırında toprak kaplarda pişirilen Beypazarı güveci, (Yalnız bu bildiğimiz güveç den farklı güveç kaplarda etli ve kuru sebzeli pilav şeklinde yapılıyor) incecik sarılmış bakır sahanda özel sunumla yaprak dolması, ve 80 kat ince yufkadan yapılan baklava, denenmesi gereken lezzetler arasında.

Tarıma elverişli arazilerinde ülkemizin havuç üretiminin % 60’ı da buradan karşılanıyor. Ayrıca İlçenin geçim kaynakları arasında Beypazarı Doğal Maden Suyu fabrikasını da belirtmeden geçmeyelim. Doğal kaynak suları el değmeden pompa istasyonunda tamamen natürel olarak şişelenmektedir.

Ara sıra geçmişe yolculuk yapmak, yöresel lezzetler tatmak size mutluluk veriyorsa eğer, gelenekleri yaşatan, geçmişle bugünkü kareleri birleştiren bu şirin ilçeyi mutlaka görmenizi öneriyorum.

Vakit akşamüstü ve artık gitme zamanı!

Başka gezilerde buluşmak üzere; Sevgiyle kalın!

 
Toplam blog
: 48
: 1807
Kayıt tarihi
: 17.07.09
 
 

Bir Nisan akşamı kışı uğurlayan, baharla gelmişim dünyaya…  Hobi olarak çeşitli tasarım etkinlikl..