Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Kasım '11

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Bilerek veya bilmeyerek yediğimiz zehirler

Bilerek veya bilmeyerek yediğimiz zehirler
 

“Çiftliklerde hayvanlar tıkış tıkışmış, ilaç-hormon veriliyormuş, hazır gıdalarda zararlı katkı maddeleri varmış, sebze meyve ilaçlıymış, toprak zehirleniyormuş, erozyonmuş, tohumlar kısırlaştırılıp patentli ürün yapılıyormuş, 2040 yılına kadar buzullar eriyecekmiş… miş…mış,  bana ne? Bana mı sordular yaparken? Devlet var, bilim adamları var, çevreciler var, din adamları var, onlar ilgilensinler. Hem ben tek başıma ne yapabilirim ki!“ diye mi düşünüyorsunuz? Yoksa sorunun sizin değil de,  havanın, suyun, toprağın, hayvanların ve sebze-meyvenin sorunu olduğunu düşünüyor, bana dokunmayan yılan bin yaşasın mı diyorsunuz?

Eğer sıra size gelinceye kadar parmağınızı bile oynatmamayı uyanıklık sanıyor, elini taşın altına başkası koysun, zahmeti başkası çeksin rahmeti bana gelsin diye bekliyorsanız, çoğunluğa dahil, yani “normal”siniz?

Ama besin zincirinin sonunda olan, temiz havaya, suya muhtaç olan, bütün o katkıları, ilaçları besin diye vücudumuza alan biz değil miyiz?

Hepsi bizim soframıza gelmiyor mu?  

Zarar hep başkalarına gelir, bize bir şey olmaz mı?

Ben size göre başkası, siz de bana göre, o zarar görmesi beklenen başkası değil misiniz?

Biz veya yakınlarımız hasta olunca veya ölünce tarım ilaçlarını, katkı maddelerini, GDO’lu tohumları satanlar, sanayi artıklarıyla dünyamızı kirletenler ya da ilaç firmaları buna çok üzülüyorlar mı?

Artık çocuk çağlarda diyabet, astım, alerji, bitmeyen enfeksiyonlarla boğuşup “hapı yutanlar” kimler?

Niye artık bıçağın kemiğe dayanması, sıranın bize gelmesi gerekiyor? Sıranın bize geleceği belliyken niye harekete geçmiyoruz?

Bilinçsiz tüketimimizle gıda ve tarım sanayini zengin ediyoruz. Onlar da albenisi bol, güzel renkli, lezzetli olsun diye ne gerekirse eklenmiş gıdalarla bizi hasta ediyorlar. Sonra devreye ilaç firmaları giriyor. 

Ekonomi canlanırken biz can derdine düşüyoruz.

Gıdaların raf ömrü uzadıkça bizim ömrümüz kısalıyor!

Bu işten onlar kazanırken sağlık kaybediliyor, sağlık giderleri artıyor.

Gereksiz tahliller, tomografi, röntgen gibi tetkiklerde alınan radyasyon, yanlış teşhis ve yanlış ilaçlar, ilaçların karaciğerdeki ve böbreklerdeki tahribatı buna promosyon olarak ekleniyor.

Avrupa, Avustralya ve ABD’de son 50 yılda erkeklerin sperm sayısı yarı yarıya azaldı.

Avrupalı çiftlerin yüzde 15’i kısır.

Kanser, alerjiler sürekli olarak artıyor.

İstatistiklere göre, her 8 kadından biri meme kanseri oluyormuş.

Büyük salgın diye korkulan domuz gribinden ölenlerin sayısının çok çok daha fazlası. Birileri adını salgın koymuyor diye bunları ciddiye almayacak mıyız?

Türkiye’de 1990 yılında kadınlarda obez olma oranı yüzde 24’ iken 2000 yılına gelindiğinde yaklaşık iki kat artarak yüzde 39’a çıktı. Erkeklerde de benzer şekilde yüzde 9’dan, yüzde 19’a çıktı. Bu arada orta yaş ve üstünde görülen kalp krizleri, damar tıkanmaları genç yaşlara indi.

Bazı plastik çeşitlerinde kullanılan kimyasallar hormon benzeri etki yaparak kısırlığa, sakat doğumlara ve kansere neden olabiliyorlar. Bu maddelerden örneğin, CD’lere, oto parçalarına, oyuncaklarda ve biberonlarda kırılmamaları için elastikiyet versin diye kullanılan bisphenol (BPA) araştırma yapılan 2.500 Amerikalının yüzde 93’ünün idrarında bulundu.

Dünya çapında 25 milyon insanın bu zehirler nedeniyle hastalandığı, bunların 1 milyonunun öldüğü tahmin ediliyor.

Etlerle, sebze ve meyvelerle, hazır gıdalarla birlikte birçok kimyasal katkı ve ilaç da tüketiyoruz. Bunların hepsini tek tek bilmek ve akılda tutmak olanağı yok. Zaten buna gerek de yok. Ama birkaç ismi ve nerede, nasıl kullanıldığını, etkilerini öğrenirsek söylenenler, uyarılar öylesine dinlenen ve unutulan sözlerden ibaret kalmaz, bu konularda daha dikkatli olmamıza yardımcı olabilir.

Hayvanlara verilen ve etlerle birlikte yediğimiz zehirlerden bazıları:

Thyreostatika grubu:  Hayvanın yağ bağlamasını sağlıyor. İnsanlarda tiroit bezini etkiliyor, alerjik reaksiyonlara, kan yapısında değişimlere, mide barsak hastalıklarına neden olabiliyor.

Büyüme Hormonu: İnsanlarda üremeyi bozuyor. Kanseri tetikleyici. Çocukların ve ceninlerin büyümesine engel olabiliyor, kadınlarda adet düzensizliğine neden olabiliyor.

Antibiyotikler:Vücudun belli etken maddelere karşı direnç kazanmasına, gerektiğinde antibiyotiklerin işe yaramamasına neden oluyor, antibiyotiklere karşı bağışık kazanmış bakteriler etten insan vücuduna geçebiliyor.

Dünya çapında tüketilen antibiyotiğin yüzde 50’si hayvan çiftliklerinde kullanılıyor.

Glükokortidler:Hayvanları kalplerini güçlendirmek için kullanılıyor. İnsanlarda kalp ve dolaşım bozukluklarına, kilo almaya, kemik erimesine ve mide hastalıklarına neden olabiliyorlar.

Sakinleştiriciler ve ağrı kesiciler:Örneğin, 40 gr olarak yaşama başlayan civciv 7 haftada 2.5 kg.a çıkarılıyor. Kemikler ağırlığı taşıyamıyor. Ağrı kesici veriliyor. Nefes almaya yetmeyecek kalabalıkta, gürültü içinde işkence çeken hayvanlara dayanabilsinler diye sakinleştirici veriliyor.

Bunun dışında tarım ürünleri için kullanılan tarım ilaçları var.

İnsektisitler (Böcek öldürücü);  fungisitler (mantar öldürücü), herbisitler (Yabani ot öldürücü) ana kategoriden bir kaçı.

Meyvelerle ve sebzelerle birlikte yediğimiz bazı ilaçlar:

Captan:Fungisit. Elma, armut, şeftali, erik, kayısı, yenidünya, turunçgiller, üzüm, domates, marul, soğanda kara leke, küf ve pasa karşı kullanılıyor.

Kanserojen olduğu düşünülüyor. Ciddi göz rahatsızlıklarına neden olabiliyor.

Carbendazim: Fungisit. Elma ve armutta, kayısıda, salatalıkta kara leke hastalığına karşı kullanılıyor.

Hücre bölünmesini bozuyor. Sperm ve plasentada izlenebiliyor. Kalıtsal zarar verebiliyor. Düşüklere, kromozom bozukluklarına, kansere neden olabiliyor.

Chlorpyrifos: İnsektisit. Elma, antepfıstığı, şeftali, mercimek, zeytin, üzüm, ayçiçeğinde, meyve sineği, kelebeği, bitine karşı kullanılıyor.

Sinir sistemini etkiliyor. Sersemlik, baş ağrısı, baş dönmesi, bulanık görmeye, kalıtsal zararlara, üreme bozukluklarına sebep olabiliyor. Hamilelerde bebeğe zarar verebiliyor. Kalp ritminin yavaşlamasına, ölüme varan nabız düşüklüğüne, akciğerlerde mukozayı tahrip edip kurutarak astıma neden olabiliyor.

Fluazifop: Herbisit. Soğan, turunçgiller, ayçiçeği, patates, mercimek, şekerpancarı, havuç, karpuz, fasulye, brokolide kaynaş, kirpidarı, çatalotu, yabani yulaf, kendi gelen hububat gibi istenmeyen bitkileri yok etmekte kullanılıyor.

Hamilelerde bebeğe, gözlere ve cilde zararlı olabiliyor.

İmazalil:Fungisit. Bazı sebzelerde ve turunçgillerde mavi ve kurşuni küfe karşı kullanılıyor.

Yıkamak her zaman yeterli olmuyor. Sinir sistemine zarar veriyor. Koordinasyon bozukluğuna neden oluyor.

Mancozeb:Fungisit. Buğday, arpa, yer fıstığı, üzüm, domates, elma, nohut, fasulye, kavun, karpuzda mildiyö, sürme, kökboğazı, kara leke, memeli pasa karşı kullanılıyor.

Oldukça kalıcı. 20 santigrat derecede buharlaşıp soluk yoluyla da vücuda giriyor. Solunum rahatsızlıklarına, göz yanmalarına neden oluyor. Uzun sürekli maruz kalma kanseri tetikliyor.

Procymidon:Fungisit. Üzümde kurşuni küfe karşı kullanılıyor. 

Testosteronu baskılıyor. Akciğerlerde mukozayı tahrip edip kurutarak astıma, üreme bozukluklarına ve düşüklere neden olabiliyor. Sürekli maruz kalma kansere neden olabiliyor.

Propineb:Fungisit. Patates, nohut, elma, armut, üzüm, fasulye, kavun, karpuz, marul, buğday, soğan, lahana, domateste pasa karşı kullanılıyor.

Yıkama ile kolay temizlenmiyor. Karaciğere zarar veriyor, siroza ve kansere neden olabiliyor.

Zineb:Fungisit. Şeftali ve sebzeler için kullanılıyor.

Ciltte ve karaciğerde tahribata, siroza, kalp ritminde bozulmaya, nabız sayısında düşüklüğe neden olabiliyor.

Yediğimiz, içtiğimiz veya soluduğumuz kimyasallar bununla kalmıyor elbette. Bir de hazır gıdalarla birlikte yediklerimiz var.

Meyveli yoğurt diye yediklerimiz gerçekte meyve değil, şişelerden alınıp yoğurtlara katılmış yapay aromalar. Üstelik bu abartılmış tat ve lezzete alışan çocuklar gerçek meyveli yoğurtları sevmiyorlar. İçeceklere, sakızlara, bisküvilere de katılan bu yapay veya doğala özdeş denilen tatlandırıcılar üstelik vücudu kandırıyor. Örneğin, çilek aromalı yiyecek yediğimizde sindirim sistemi çileği hazmetmek ve değerlendirmek için gereken enzimleri harekete geçiriyor, ama gerçekte vücuda çilek girmiyor. Bunun sonuçları da çok fazla araştırılmıyor veya açıklanmıyor.

Diyelim ki,  toprağa karışanı hesaba katmazsak, sebze ve meyvelere için kullanılanların bir kısmını yıkama ile temizledik. Ama gıdalara katılanlar şüphesiz hücrelerimize kadar işleyenler. Hücrelerimizde, damarlarımızda dolaşacak kadar iç içe olduğumuz, hazır gıdalara katılan katkı maddelerinin en yaygın birkaç tanesiyle tanışmakta fayda var:

Nitritler:Vücutta diğer besin proteinleriyle etkileşime girerek n-nitroso bileşiklerine dönüşüyorlar. Kauçuk bebek emziklerinde de görülen bu maddelerin hayvan deneylerinde kanserojen olduğu görüldü.

Butil hidroksianisol (BHA) ve Butilhidroksitolüen (BHT):Katı ve sıvı yağlara katılıyor. Cipslerde, sakızlarda, unlu mamullerde bulunuyor. Kanserojen olduğu tespit edilmesine rağmen kullanımı devam ediyor. Ciltte döküntü ve kızarıklık gibi alerjik reaksiyonlara da yol açabiliyor.

Mono sodyum glutamat: Lezzet artırıcı. Hemen hemen her gıdada var. Çin tuzu olarak da biliniyor. Büyüme hormonunu baskılıyor. Gözde retina tabakasına, böbreğe ve karaciğere zarar verebiliyor. Astım, göğüste darlık, migren atakları, ishal gibi zararları olabiliyor.

Sarı boyayıcılar: Margarin, soda, şekerler, çikolatalar, portakal suları gibi gıdalara katılıyor. Hiperaktivite, aşırı duyarlık ve alerjik reaksiyonlar, böbrekte tümör yapabiliyorlar.

Sistein:Un işlemede, ekmek yapımında kullanılıyor. İnsan veya domuz kılından, tavuk tüyünden elde ediliyor.

Mısır şurubu: Nişasta bazlı şeker (NBŞ), früktoz. Pancar şekerinden daha ucuz ve daha tatlı olduğu için baklavadan dondurmaya, gazlı içeceklerden çikolataya ve bisküvilere, kısaca tatlı olan her şeye katılıyor. Trigliseride dönüşüp iç organlarda yağlanma, obezite, şeker hastalığı ve pankreas kanserine neden oluyor.

Aspartam:Şeker yerine kullanılan tatlandırıcılardan. Aspartamdaki fenilalanin, metil ester ve aspartik asit vücut tarafından metanole, diketopiperazin denilen  kanserojen ve exitotoxin denilen sinir hücrelerine zarar veren maddelere dönüşüyor. Aspartamın ALS hastalığıyla karıştırılacak kadar kasları zayıflattığı ileri sürülüyor.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..