Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir "Sevda " masalı

Bir "Sevda " masalı
 

Sevda,kapkara ve baygın bakışlı gözleri,kıvrımlı fisto dudakları,dalga dalga kızıl saçları, şuh kahkahaları ile bir Türkan Şoray kopyası idi adeta.

Savaşçı idi aslında ama aptalı oynamak işine gelirdi çoğu zaman.Gözlerini kırpıştırarak ,baygın baygın bakar, karşısındakini yere serince de ,işin keyfini çıkarmaya bayılır ,sonrada o şuh kahkahalarından birini salıverirdi fütursuzca. Oyunu kuralına göre oynamayı öğrenmişti sonunda , onu tanıdığımda.
......

Henüz liseyi bitirmişti ki ,anası ilk talibine veriverdi onu.Kız kısmısını bekletmek iyi gelmezdi.Öylesine güzeldi ki Sevda,allah muhafaza iş açardı başlarına.

Sevda direndi..Okuyup,öğretmen olacaktı, hem de müzik öğretmeni.Gizlice girdiği,radyo imtihanlarını da kazanmıştı.Kendini sahnelerde düşlerken ,ayyaş kocanın koynunda uyanıverdi, bir ilkbahar sabahı .

Ayıldı ayılmasına da... o ayyaş,sorumsuz, ilgisiz kocanın bir daha doğru dürüst koynuna giremeden ,üstelik nasıl olduğunu bile anlayamadan doğan oğlu ile onbeş yılını tüketti.

Adam batırdı,o çıkardı yuvasını.Yüklendi bavulları ,tencere tava sattı dağ..bayır demeden..

Adam lokanta açtı ,batırdı .O geçti ocağın başına, yüreğini de içine kattığı yemekler pişirdi. Yiyenler, parmaklarınıda beraber yedi. Sevdanın üç ayda toparladığı çiçekli perdeli lokantayı ,ayyaş koca yıldızsız bir gecede satıverdi.

Sevda çıldırdı çıldırmasına ama.. beş ay sonra, yine de şehrin en büyük fabrikasında kendisine çıkan iş hakkından,ayyaş koca lehine feragat etti.Ne de olsa evinin direği, biricik oğlunun da babası idi.

Ayyaş koca şanslı idi, şansı da Sevda'dan belliydi. Onun gibiler ,sıcak haddahanelerde ömürlerini pişirirken, o fabrikanın en gözde misafirhanelerinde keyfince çalıştı. Bir yandan da içti. İçtikçe de şişti.

Sevda,dağ bayır demeden önce tencere-tava sattı ,sonrada sigorta poliçesi. Yetmedi,sevda yürekli yemekler pişirip ocağında ,onları sattı. Biricik oğlu,pencerenin önünde dönüşünü beklerdi annesinin öylece.

Ayyaş koca ,ilgisiz hem de sorumsuz. Arada bir,içkiden başını kaldırdığında ,tekme tokat girişirdi Sevda 'ya. " Hangi otelden geliyorsun..kimin altından kalktın sen yine " diye.

Sevda böyle zamanlarda biricik yavrusu ile odasına kapanır,sabahlara kadar ağlar..ağlardı.Yine de hiç bir şey belli etmezdi kimseciklere. Mutfak masasının üstüne de nergislerini koymayı hiç ihmal etmezdi.

Sonra,bir kış akşamı ne olduysa oldu.Ayyaş koca,yine tekme tokat girişince... Çok yorgundu Sevda besbelli...Biricik oğlunu alıp fırladı ,evden dışarı. Üstelik yalınayak.

Bir daha da hiç dönmedi.Oğlundan başka ,hiç bir şey talep etmedi.

Yıllarca didindi.Gözyaşlarını ekmeğine katık edip yedi. Hiç nafakasız ,oğulcuğunu okuttu..büyüttü..adam etti..

Sevda kimi tencere sattı..kimi sigorta poliçesi...kimi de içine yüreğini kattığı yemekler.. Ama onurunu hiç satmadı. Ayyaş kocanın , yüklü kıdem tazminatından bile hiç bir şey talep etmedi.

Ve kızıl saçlarını savurup Karadenize doğru,en şuh halleri ve buğulu sesi ile çok sevdiği şu şarkıyı söyledi :

" ben suyumu kazandım da içtim
ekmeğimi böldüm de yedim
alkışı duydum ihaneti gördüm
sesimde oldu sessizliğimde
seviştiğimde oldu benim
sende başını alıp gitme ne olur
ne olur tut ellerimi
hayatta hiç bir şeyim az olmadı senin kadar
ve hiç bir şeyi istemedim
seni istediğim kadar
sende başını alıp gitme ne olur
ne olur tut ellerimi..." *







* söz:Cem Karaca-beste:Nil Burak
resim:Draper

 
Toplam blog
: 171
: 2319
Kayıt tarihi
: 15.02.07
 
 

Düşünen, üreten, kendine, insana, çağına sorumlu, tavırlı, taraflı , çağdaş ve yüzü aydınlığa dön..