Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '16

 
Kategori
Deneme
 

Bir Acem Şairi; Füruğ

Bir Acem Şairi; Füruğ
 

Size bu satırları yazarken çalışma masamın tam karşısındaki duvarda resmi asılı duran oldukça güzel bir kadına ara ara bakarak, zihnimde ve ruhumda tahayyül eden onun etkilerinden bahsedeceğim. İlk önce bunun bir biyografi yazısı olmadığını söylemeliyim. Yalnızca evrensel ölçütlere ulaşmış bir Acem şairinin benim yüreğimde aldığı kıymetli makamı izah etmektir.
 
Resmine şimdi bir kez daha bakıyorum. Sağ yanağını sağ eline yatırıp, simsiyah kirpiklerinin arasından kömür karası gözleri ile beni izliyor. Siyah kısa mat saçlarının ona yakıştığını söylemek isterdim. Şayet ruhun ölümsüzlüğü doğru ve o aramızda gerçekten geziniyor ise onun beni duyduğunu ümit ederim… Evet, Füruğ yalnızca kaleminden dökülen şiirleri, aklının parlaklığı, yüreğinin merhameti kadar yüzünün güzelliği ile de hayranlığıma mazhar oluyor.
Acem diyarının tüm karakteristiğini kişiliğinde toplayan bu şairi, emsallerinden ayıran önemli bir özelliği var; İran topraklarının sert ve baskıcı geleneklerinden sıyrılıp, feodal bağın kendisini tutsak etmesine izin vermeden aklının özgürlüğünü ve yüreğinin şiir tutkusunu takip ederek, sadece otuz iki yıllık ömrünün gerisinde muhteşem bir yaşanmış hayat bıraktı. Belki babasının ve on yedi yaşında yaptığı evliliğin kendisine buyurduğu buyruklara riayet ederek kendi küçük dünyasında mütevazı bir hayat sürdürebilir, yüksek olasılıkla o mefhum kazayı geçirmeyerek uzun bir ömrü tüm sadeliği ile yaşayabilirdi. Tabi o zaman da bir Füruğ geleneği doğmayan dünyamızda önemli bir şairimizden yoksun kalmış olacaktık.
 
Bu kadın şair hakkında çok şeyler yazıldı, çok şeyler söylendi. Ben bunlar üzerine bir şeyler yazmayacağım. Fakat kendisinde saygıdeğer bulduğum bir özelliğinden bahsedeceğim. O da şudur ki, kararlı ve cesur oluşu… Öyle ki hayatında sadık bir rehberden, öğretici bir bilgeden yoksun şekilde ideallerine ulaşmak adına ne yaptıysa, nasıl yürüdüyse bunların hepsini tastamam kendi başına başardı. Şiirlerindeki ustalık ve ruhundaki olgunluk dahi bizzat kendi çabalarının olumlu bir sonucu idi.
Şu söze bir bakar mısınız, nasıl da her şeyi özetliyor;
‘Şiir benim Allah’ım, yani ben şiiri bu derece seviyorum…’
Dinsel otoritenin böylesine etkin olduğu bir coğrafyadan gelip, böylesine tehlike yaratabilecek bir cümleyi sarf eden bir insanın niçin edebiyatta ve şiirde bu kadar başarılı olduğunu şimdi daha iyi kavrayabiliriz. Bir mümin için İslam ne kadar kıymetli ise, Füruğ için de şiir o denli kıymetli, hayatında olmazsa olmaz idi. Hem şiire yönelik bu zaafından dolayı değil midir ki, genç yaşında yaptığı evliğinden feragat edip, canı kadar çok sevdiği biricik oğlu Kamyar’ı gözleri yaslı bir şekilde ardında bırakmak zorunda kalmıştır. Bu trajedi, onun hayatında büyük bir eksiklik yaratmış olacak ki, Tebriz’de İranlı cüzam hastalarını ve onların sorunlarını anlatan ‘Kara Ev’ isimli ödüllü filmini çekerken cüzamlılar evinde tanıştığı Hüseyin Mansur adlı bir çocuğu evlat edinir ve Kamyar’ın yokluğunu onun varlığında bulmaya çalışır.
Müslüman genç bir kadın olup, üzerinde yoğunlaşan içi boş, gerici ve yoz eleştirilere karşın bir an bile geri durmaz ve mücadeleci yönünü gösterir biçimde kendi soluğunu tüm dünyaya duyurmak, haklıyı, güzeli ve doğruyu göstermek ister. Bunu öyle etkileyici yapar ki kendi ülkesinde bile karanlığın demir pençelerine hapsedilmiş bazı kadınlara cesaret verip, bir ışık huzmesi ile aydınlığa dönüşür.
 
Füruğ Ferruhzad için değil sayfalar, kitaplar dahi yazılsa yeridir… 13 Şubat 1967 tarihinde öğleden sonra saat 14:30’da stüdyoya gitmek için hızla seyir halindeyken karşısına çıkan okul aracına çarpmamak için direksiyonu kırıp, aracından fırlayarak boynunun kırılmasıyla sadece otuz iki yaşında hayata gözlerini yumar ve buncacık kısa yaşamına rağmen bize çok, ama çok güzel anılar, öyküler, şiirler ve senaryolar bırakır. Belki de Füruğ için böylesi hızlı, etkileyici ve öğretici bir hayatın normalliği onun zihninde hep vardı. Mesela şu söz aslında bize Füruğ’un kararlı ve idealist yönlerini çok iyi tanımlar;
 
‘ Ben büyük olmak istiyorum ve hâlâ da istiyorum, bir günde dünyaya gelip ertesi gün bu dünyadan kalıcı bir iz bırakmadan giden milyonlarca insan gibi yaşayamam…’
Evet Füruğ! Sözünü tuttun işte. Bir günde dünyaya gelip ertesi gün bu dünyadan kalıcı bir iz bırakmadan giden milyonlarca insanlardan biri olmadın. Şimdi biz seni yüzünün güzelliği, yüreğinin merhameti ve ruhunun olgun şiirleri ile hatırlıyoruz.
Kısacası dostlarım bu dünyadan Füruğ isminde güzel bir kadın geçti. Ardında nice izler bırakarak hem de… Sevgisi öylesine büyüktü ki yazımızı isterseniz onun şu dizeleri ile bitirelim en iyisi;
 
Keşke ben de bir güvercin olsaydım,
Bu dünya sevmek için çok küçük,
Çok küçük, çok…
9 Ağustos 2016
İstanbul
 
Toplam blog
: 27
: 732
Kayıt tarihi
: 21.06.10
 
 

Edebiyat, edebiyat, edebiyat....  ..