Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mayıs '09

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Bir babaanne ve bir anne..

1960’lı yılların sonu, 70’li yılların başları idi.
Kars’tan Ankara’ya göç ettikten sonra kiracı olarak yaklaşık sekiz yıl oturdukları Kurudere’deki iki göz gecekondudan çıkıp, çok zor şartlar altında yaptıkları tek göz gecekondularına taşınmışlardı.
İkisi erkek ikisi kız dört çocuğu vardı. İlerleyen zamanlarda, yeni evlerinde beşinci çocuğunu da doğuracaktı.
Kocası hangi işi bulsa (daha çok kahvehanelerde) çalışır ve evine ekmek getirmeye zorlanırdı. Yani pek hayrı yoktu evin geçimine.
Hem ana hem baba olmuştu çocuklarına.
Çoğu kez büyük oğlunu da yanına alarak geceleri zenginlerin evlerine çocuk bakıcılığına giderdi. Gündüzleri de temizliğe giderdi yine zengin evlerine.
O geçindirirdi evini, büyük kavgalar ve uğraşılar sonucu çizdiği arsasına yaptırdığı tek göz gecekonduda onun eseriydi.
Çocuklarını iyi kötü okutuyordu.
En büyük ideali çocuklarının okuması ve kendisi gibi bir hayat sürmemelerini gerçekleştirmekti. Çok yakın bir arkadaşına, “hayatımda en sevindiğim gün oğlumun üniversiteyi kazandığını öğrendiğim gündür” demişti.
Doğrusunu söylemek gerekirse kocasının bu mücadelede kendisine gerektiği gibi destek verdiği söylenemezdi.
Yılmaz, yorulmaz bir kadındı, savaşçıydı.1970’li yıllarda Seyranbağları Umut mahallesinde yaşayanlar onu çok iyi tanırlardı. Hayatta olup ta onu tanıyanlar hala saygıyla ve rahmetle anar.
Namusluydu dürüsttü.
Temizliğe gittiği bir evin bahçesinde bulduğu bir çanta dolusu parayı, sahibine kuruşu kuruşuna teslim etmesi dillere destan olmuştu o zaman. Bu durum o çevrelerde itibarını da yükseltmiş ve o insanlar tarafından daha da aranan birisi olmuştu ilerleyen zamanlarda.
Tek göz gecekondusunu satmış yerine (daha önce çizmiş olduğu arsanın çok geniş olmasının verdiği avantajla) üç göz bir gecekondu yaptırmıştı. Tabi kocası ilk eve ne kadar “destek” vermişse bu yeni eve de o kadar “destek” olmuştu.
Ama yine de kocasından hiç şikayetçi olmadı. Onu hep sevdi, saydı. “Sinek olsun, üzerimizde uçsun yeter” derdi hep.
Çok yiğit bir kadındı.
Beş çocuğunu da el kapılarında çalışarak okuttu, dördünü evlendirdi. Beşinci çocuğunun evliliğini göremeden bu dünyadan göçtü gitti.

******* ******* *******

Kars’lı fakir bir ailenin dördü kız biri erkek beş çocuğunun en büyüğü idi.
13-14 yaşlarında kazandığı “Yatılı Hemşirelik Okulu’nu” bitirebilmek için dört yıl Ağrı’da kaldı.
Annesi ve babası sürekli gidip geliyorlardı Kars’tan Ağrı’ya. Hep destek oluyorlardı kızlarına, onlarında umutları kızlarının okuması ve “Devlet Kapısı’nda” bir iş sahibi olması idi. Kim bilir belki kızları kendilerini kurtarırdı.
Ufak tefek, cılız fakat çalışkan ve azimli bu kız çocuğu da annesinin ve babasının yaptıklarını görüyor ve onların hakkını ödemek için var gücü ile çalışıyordu.
Ailesinin yanında olmadığı soğuk Ağrı gecelerinde sabahlara kadar ağlayarak ders çalıştığını anlatır zaman zaman.
Okulu bitirdiği yıl Mersin Yetiştirme Yurdu’na tayini çıkar Suna Hemşirenin.
Bu arada Ailesi Ankara’ya göçmüştür. Yeni bir mücadelesi vardı şimdi bu fedakar hemşirenin, annesi ve babasına daha yararlı olabilmek ve aile bütçesine daha fazla katkıda bulunabilmek için Ankara’ya tayin yaptırması gerekiyordu.
Çok uğraştılar.
Sonunda “Becayiş” yoluyla Ankara Numune Hastanesine tayini çıktı. Tayini çıkar çıkmaz ilk işi babasını Ankara Belediyesine işçi olarak yerleştirmek oldu. Bu işi gerçekleştirmek için bir maaşını harcadığını anlatırdı annesi hep. Babasına destek oldu ev yapmasını sağladı. Babası emekli oldu ve ölünceye kadar kızından çok memnun kaldı.
Ankara Numune Hastanesinde tanıştı kocası ile. Arada akrabalıkta olduğundan çabuk kaynaştılar.
Evlendiler.
İki çocukları oldu.

Emekli oldu yirmi yıl yedi ay çalıştıktan sonra. Emekli oldu ama işi bırakmadı. Artık çok daha fazla rahatsız eden ve çekilmez olan kahrolası “diz ağrılarına” rağmen çalışıyor. Kocasının “artık çalışma yeter” diye dayattığı tüm baskılara rağmen çalışıyor. Daha işinin bitmediğini çocuklarını evlendirdikten sonra ancak rahat edebileceğini ve o zamana kadar çalışacağını söylüyor devamlı.
Büyük olan oğlu, annesine benzer çalışkanlıkta, kızı ise annesinin titizliği ve fedakarlığını örnek almış kendisine.
Kocası mı?. O da mutlu ve eşini çok seviyor. Böyle bir insanla evli olmanın kendisine sağlanmış bir ayrıcalık olduğunu düşünüyor hep ve şanslı olduğunu söylüyor devamlı.

******* ******* ******

Alın size iki anne..

Biri benim annem..

Diğeri çocuklarımın annesi..

******* ******* ******

En güzel Anneler Günü hediyesini, öteki taraftaki anneme öpücük olarak gönderiyorum..

Çocuklarım..
Onlar da annelerine kendi kafalarına göre en güzel hediyeyi vereceklerdir umuyorum.
Bu hediye belki de babaannelerine ve annelerine benzemek için gösterecekleri büyük çaba olacaktır.

Tüm annelerin ellerinden öpüyorum.

Saygılarımla..

10 Mayıs 2009

 
Toplam blog
: 243
: 760
Kayıt tarihi
: 26.03.07
 
 

1957 Kars doğumluyum. Emekliyim. Gazi Üniversitesi İİBF İşletme bölümü ön lisans mezunuyum. Yazı ..