Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Kasım '08

 
Kategori
Gelenekler
 

Bir babanın töre savaşı ve alınması gereken dersler

Bugünkü gazetelerin bir çoğunda Diyarbakırlı bir babanın töre savaşını konu alan haber, sizlerin de gözüne takılmıştır. "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne, Diyarbakır’da okulunun önünden kaçırılan, yedi ay boyunca işkence gören, uyuşturucu verilerek fuhuşa zorlanan genç kızın dramı damgasını vurdu." diye başlıyor haber. Kadına Yönelik şiddet... Çağdışı, akıl dışı, anlamsız bir uygulama, bir anlayış sürer yüzyıllardır. Erkek egemen toplumlarda değişmez bir yazgıdır sanki. Bugüne dek ne akça pakça, ne suçsuz, yaşlarının baharında genç kızlarımız töre denen bir karabasanın pençesinde yok olup gitmişlerdir. İçim titriyor, acılar basıyor yüreğimi bu tür haberleri okudukça, duydukça.

Haberi okumayı sürdürelim: "S.Ç., fuhuş çetesi tarafından, geçen yıl Aralık ayında öğrenim gördüğü okulun önünden kaçırıldı. Diyarbakır’daki bir evde tutulduktan sonra Mardin, Kırıkkale, Erzurum ve Ankara’ya götürülerek fuhuşa zorlanan S.Ç.’ye çete üyeleri tarafından uyuşturucu verildi." Gencecik bir kızı, öğrenim gören, geleceğe umutla bakan, yaşamını eğitimle olgunlaştırıp, memleketine, ülkesine yararlı görevler yapma hayali içinde olan bir genç kızı, gözü dönmüş çete kaçırıyor. Böylesi bir durumda umarsız, güçsüz bir kız ne yapar? Ona zorla söyletilmesi istenen iletiyi geçer babasına. "S.Ç., çete elemanlarının zoruyla, babası Ş.Ç.’ye cep telefonundan, 'Baba ben iyiyim, beni aramayın. Siz hep iyi olun' yazılı mesaj çekti. Baba Ş.Ç. ise kızının bulunması için Cumhuriyet Savcılığı ve polise başvurduktan sonra kendi imkánlarıyla da S.Ç.’yi aramaya başladı." Baba böyle iletiler, haberler alınca, kızını aramaya koyulur, sonunda başarır ve Diyarbakır’da 11 ay önce okulunun önünden zorla kaçırılan S.Ç.’yi, çetenin elinden kurtarmayı başarır. Ancak dört ay önce babasının da çabasıyla çetenin elinden kurtarılan genç kızın acısı burada bitmiyor. Çile sürüyor. Evine dönen, ailesine kavuşan genç kızın babası sıkıntılar, bunalımlar içinde. Çevrenin, yakınlarının baskısı da cabası… Töre (!) gereği kızı öldürülmeli, namusu temizlenmeli!... Düşünün bütün suçu genç, güzel olması, istemi dışında çete tarafından zorla kaçırılması, fuhuşa zorlanması, uyuşturucu uygulanması... Sonrasında tüm bu suçlar onun temiz omuzlarına yüklenip töreye kurban edilmesi...

Bu konuda çok yazılar yazıldı, kitaplar çıkarıldı, açık otutrumlar düzenlendi medyada. Bir takım sivil toplum kuruluşlarından, kadın derneklerinden tepkiler geldi, çığlıklar yükseldi. Ne ki durum değişmedi, töre canavarı genç kızların canlarını almayı sürdürdü. Bu tür haberleri de zaman zaman içimiz yanarak, gözlerimiz yaşararak iletişim araçlarından izliyoruz! Bu ilkel, çağdışı, aymaz uygulamayı…

Milliyet Blog yazarlarından, benim de sevdiğim bir dostum Rıfat Mertoğlu "Ağıtsız Kadınlar" adlı romanında salt bu töre saçmalığına dikkat çekiyordu. "İlkel bir geçmişin gölgesi töre cinayeti, uygarlığımızın üstüne düşen kara bir leke gibi...Ama aynı zamanda kozmik bir çığlık!" diyerek. Güneydoğu bilen, orayı tanıyan, bu tür acıları duyumsayan Mertoğlu, isyanını romanında dile getiriyor. Sesi bir çığlık gibi: "İnsanın içini yakan bu çığlık nasıl bir gurur nedeni olabilir? Hivalara nasıl kıyılır.Bir vebalıymış gibi ölüsü bile lanetlenen...Böyle bir değer olabilir mi?" Evet bu sesi, bu isyanı, bu başkaldırıyı, bu çığlığı duymalısınız;duymalıyız... Mertoğlu'nun İzmir'de İlya Yayınları arasında çıkan romanını bulup okumalısınız. Konusu, anlatımı, dili, iletisi ile ilginç bir roman Ağısız Kadınlar. Bir gerçeğin altını çiziyor, sesini duyurmaya çalışıyor Mertoğlu.

Evet biz habere devam edelim. Diyarbakır'da dört aydır azap çeken baba ne yapacağını şaşırmış durumda. "Kızını ’töre’ gereği öldürmesi için kendisine baskı yapıldığını iddia eden baba Ş.Ç. "Kızım kendi isteğiyle gitmedi, neden öldüreyim? Kızıma sahip çıktım diye çevrem bana sırtını döndü" diye yanıt vermiş gazetecilere. Haberi gazetelerde okuyunca farklı duyguları bir arada yaşadım. Bir yanda bir genç kızın başına gelenler, yaşadığı acılar; öte yanda babanın duyarlı ve mantıklı davranması, karanlık beyinlere, baskıcı çevrelere karşı verdiği savaşım... Bugüne dek hep töre gereği aile meclisince alınıp uygulanan ölüm kararlarını, infazı okumuştuk basından, radyo ve televizyonlardan.

Baba Ş.Ç., gene bu gidişe, bu katliama dur demek istercesine, "Ben kızımı öldüremem. Kızımı neden öldüreyim? Kızıma bunları yapanları öldürmem lazım. Ben kızımı öldürmeyip, sahip çıktım diye çevrem bana sırtını döndü. Tüm malvarlığımı kızımı bulmak için harcadım. Ama ben ölünceye kadar kızıma sahip çıkacağım, kızımı onların eline vermeyeceğim" Bir babanın baskıya, aymazlığa, kara düşünceye, zorbalığa karşı direncini, savaşımını buluyoruz bu sözlerde. Gönül bu töre denen, bu insanlık dışı anlayışın son bulmasını istiyor. Geri kalmışlığın, eğitimsizliğin, cahilliğin, çevre baskısının, kula kul olmanın, feodal yapının uzantısı töre olgusunun ortadan kalmasını diliyoruz insan olarak. Güldünya'lar, Necla'lar, Ayşe'ler, Hiva’lar, Fatma'lar; yaşamlarının en güzel dönemini yaşayan genç kızlar boşu boşuna ölmesin, öldürülmesin artık. Onların da sevmeye, duygularını açıklamaya, sevdalanmaya, yaşamı her boyutuyla, insan gibi yaşamaya, arkadaşlarıyla umudu, mutluluğu, sevinci, hüznü paylaşmaya hakları yok mu? Umarım Diyarbakırlı ailenin yaşadıkları, çağ dışı, karanlık, aymaz, kör düşüncelere ders olur. Bu böyle geldi böyle gitmemeli. Umuduma sahip çıkıyorum...

 
Toplam blog
: 178
: 1483
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

1946 yılında Gaziantep’in Oğuzeli ilçesinde doğdum. İlkokulu aynı ilçede, ortaokulu Ceyhan’da, li..