Milliyet blog yazarlarıyla İzmir' de buluşmak...

Hava güz güzelliğinde. Belki o anda sanatçı Selim Öztaş’ın Güz Gülleri şarkısı çalmıyor. Ama Şükrü Bey’in Yeri’ nde ılık bir güz şenliği var. Sesler, gülüşler, şakalar, anlatılar… Daha Kemeraltı’nda Piyaleoğlu Çarşısı’na girerken izliyoruz bunları. Ben, şair dostlarım Abdullah Neyzar Karahan’ı, Veli Başak’ı da alıp getiriyorum. Orada uzunluğuna masalara yerleşmiş Milliyet Blog yazarlarına selam vermeden gözüme çarpıyor Agora Meyhanesi’nin ünlü şairi Onur Şenli ve eşi Türk Halk Müziği sanatçısı Kıymet Unutma (Şenli). Hemen yanlarında o güzelim “üzüldüğün şeye bak”, “söyle bana yağmur gözlüm”, “aşk rüyadır çok zaman” gibi şarkıların söz yazarı sevgili Yalçın Benlican dostumuz var. Sarılıp öpüşüyoruz onunla da. Benlican bu kez bize “hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir”, “seneler ne olur üstüme gelmeyin”, “güneşin battığı yerde” gibi ünlü şarkıların söz yazarı ve Milliyet Blog'un üyesi Cansın Erol’ u tanıştırıyor.
İnsan sevdiği, tanıdığı, dost olduğu arkadaşlarını görünce nasıl da mutlu oluyor. Ayaküstü laflıyoruz onlarla da. Hal hatır soruyoruz. Etkinlerde buluşmak için anlaşıyoruz. Geçen toplantıdan tanıdığım, dost olduğum Milliyet Blog yazarlarına da toplu merhaba diyerek bir kerevete oturuyoruz.
Bir kenarda MB yazarı, okuru, dostu arkadaşların evde hazırladıkları, satın alıp getirdikleri yiyecekler var. Mercimekli köfte, boyoz, börek, kuru pasta, gevrek, çerez, meyve… Özellikle bu toplantının oluşumuna katkısı çok olan Pınar hanımın annesinin emekle hazırladığı yaprak sarmasının tadını unutamam.Ellerine sağlık. Sonrasında çaylar, soğuk sıcak içecekler, kahveler… Bir tabak dolduruyorum bu lezzetli yiyeceklerden. Dostlarımla birlikte bir yandan atıştırıyoruz bu güzel yiyecekleri, bir yandan sohbet ediyoruz.
Neyzar Karahan 40 yıllık dostum İzmir’in tanınmış şairlerinden. Yirmiye yakın şiir kitabında imzası var. Attila İlhan’ın da yakın dostu olan Karahan, ona benzerliği ile de göze çarpar. Veli Başak da çokça dergilerde yazan ve bir de şiir kitabı olan bir şair dostum. İlk kez katılıyorlar bu toplantıya; üstelik çok da mutlu oluyorlar. Toplantıya katılanların sayısının 50’yi aştığını söylüyor Neyzar. Göz ucuyla saymış. Bu arada kimi dostlar işleri nedeniyle ayrılırken, kimileri de gelmeye devam ediyorlar toplantıya. Onur Şenli ve eşi erken ayrılanlardan dı. Yetişmeleri gereken bir başka toplantıları varmış, o nedenle erken ayrılmak zorunda olduklarını öğrendim. Gitmeden yukarıda sunduğum fotoğrafı çektirdik Şenli ve diğer şair dostlarla.
Söyleşiler sürerken, Hilmi Polat ağabeyimiz güleç yüzüyle uzaklardan göründü. Bir dalgalanma oldu topluluk içinde. Milliyet Blog yazarlarının en genci (yaşına bakmayın ilişkileri, düşüncesi, davranışı ile genç) herkesi sevgiyle selamladı.Alkışlar onaydı elbette. Herkes birbiriyle özlem giderirken, Hilmi Polat ağabeyimiz günün anlam ve önemini belirten konuşmasını yaptı.Bir de güzel şiir okudu.
Kahvenin sahibi Şükrü Bey, her zaman olduğu gibi yine toplantıya katılanlara hizmet etme yarışındaydı. Eksiksiz hizmet veriyordu diğer çalışanlarıyla birlikte. Bu toplantıyı düzenleyen, örgütleyen, katkı koyan, hizmet eden Milliyet Blog yazarı dostları unutmak olası mı? Başta Pınar ve Seda hanımlar olmak üzere, genç hanımlar hep ayaktaydılar. Onlara bu özverili çalışmaları için ben ve birlikte gelen şair arkadaşlarım adına çok teşekkür ediyorum. Sağolsunlar.
Biz de bir başka etkinliğe yetişmek üzere erken kalkmak durumundaydık. Tam o sırada Mustafa Mumcu dost, o sevecen sesiyle Onur Şenli’nin ünlü Agora Meyhanesi şiirini okumak için izin istedi. Şairi yoktu o anda, ama Kasım1959’da yazılmış, bestelenmiş, ünlenmiş şarkının şiirini ezbere okurken yeniden duygulandık. Hadi o şiiri burada bir kez daha paylaşalım:

AGORA MEYHANESİ

Sana bu satırları
Bir sonbahar gecesinin
Felç olmuş köşesinden yazıyorum
Beş yüz mumluk ampullerin karanlığında
Saatlerdir boşalan kadehlereŞarkılarını dolduruyorum
Tabağımdaki her zeytin tanesine
'Simsiyah Bakışların' ı koyuyorum
Ve kaldırıp kadehimi
Bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum.
Burası Agora Meyhanesi
Burada yaşar aşkların en madarası
Ve en şahanesi
Burada saçların her teline bir galon içilir
Gözlerin her rengine bir şarkı seçilir
Sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin
Bu sekiz köşeli meyhane seni bilir
Burası Agora Meyhanesi
Burası arzularını yitirmiş insanların dünyası...
Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
Boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik
Bu aksam umutlarımı meze yapıp içiyorsam
Elimde değil
Bu da bir nevi namuslu serserilik
Dışarda hafiften bir yağmur var
Bu gece benim gecem
Kadehlerde alaim-i semaların raksettiği
Gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu
Camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum
Ve sana susuzluğumu
Birazdan plaklardaki şarkılar susar, kadehler boşalır
Umutlar tükenir, mezeler biter
Biraz sonra bir mavi ay doğar tepelerden
Bu sarhoş şehrin üstüne
Birazdan bu yağmur da diner
Sen bakma benim böyle delice efkârlandığıma
Mendilimdeki o kızıl lekeye de boş ver
Yarın gelir çamaşırcı kadın
Her şeyden habersiz onu da yıkar
Sen mesut ol yeter ki ben olmasam ne çıkar?
Dedim ya burası Agora Meyhanesi
Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan okuduğu yer
Burası Agora Meyhanesi
Burası kan tüküren mesut insanların dünyası

Bir başka Milliyet Blog toplantısında buluşmak üzere ayrılırken, aklımız, gönlümüz orada kalmıştı. Milliyet Blog’da yazılar, şiirler, anlatılar, anılar , günceler sürecek; ama yazanların böylesine buluşmalarla yüz yüze gelmeleri, yaşamın güzel anlarını paylaşmaları da çok anlamlı. Ben bu tür doğal, içten, sıcak toplaşımları çok önemsiyorum. Yeni dostlar edinmek, hayatı paylaşmak neden güzel olmasın. Tekrar bu tür birliktelikleri sağlayanlara, ön ayak olanlara teşekkür ederim. Yeni buluşmalar da görüşmek üzere diyorum. Sevgiyle kalın dostlar.