Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ekim '14

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir günüm nasıl geçiyor?

Bir günüm nasıl geçiyor?
 

Dilek Yarımadası Milli Parkı


Bir kişinin yaşadıklarını, duygu ve izlenimlerini, tarih belirterek günü gününe anlatmasıyla oluşan yazıdır günlük. Emeklinin günlüğü nasıldır? Nasıl olacak tekdüzedir. Günleri, birbirine benzer.

Günlüğün eski edebiyattaki adı ruznamedir. Edebiyatımızda Batılı anlamdaki ilk günlük Direktör Ali Beyin Seyahat Jurnali adlı eseridir. Bunu şair Nigâr Hanım’ ın “ Hayatımın Hikâyesi” adlı eseri izler. (18 Nisan 2014 Vikipedi)

Batı etkisinde gelişen Türk Edebiyatı’nda günlük türünde; Ömer Seyfettin’in Ruzname’si, Nurullah Ataç’ın Günce’si,  Salah Birsel’in Günlük’ ü, Süreyya’ nın Günler ’i vardır. Özellikle Ataç’ın günlükleri ilginçtir. O, bir dil ustasıdır. Dilin yabancı sözcüklerden temizlenmesi; kendi kimliğini kazanması için Öz Türkçenin yılmaz savunucusu olmuştur. Dilimize yüzlerce sözcük kazandırmıştır. Ataç’ın kullandığı, ama günümüze gelmeyen sözcüklerden birkaçı:abay ( dikkat),angı ( hatıra, anı), bağlanç(din), betlek (defter),betke ( makale), bilimtay ( akademi), boşuğ (izin),buğulu ( vapur), güdek (dava), satak (pazar),sücü (şarap), yazak (kalem), yoru(mana)

Ataç’ın dün, bizim bugün rahatlıkla kullandığımız sözcüklerden birkaçı: akım, anı, asalak, ayrıcalık, ayrıntı,bağnaz, beğeni, bellek, bilim, ödev, öğreti,bilinç, birey, çeviri, devrim, doğal,eleştiri,etkinlik, ezgi,örneğin,tanım, içerik,ilke, izlenim, koşul, kural, olanak, olay, somut, soyut, tepki, uyak  (www.msxlabs.org/.)
Ataç, günlüklerinde de dil konusundan uzaklaşmamış. Türkçemize yeni sözcükler kazandırma çabasını sürdürür.  . “Kardeş, amca, baba ”gibi söküklerinin özdenlikle(samimilikle) kullanılmadığını yazar. Bu sözcükler, günümüzde de yazılı ve sözlü yayın organlarında ne denli özensiz kullanıldığını görüyor, duyuyoruz.

9 Kasım 1953

Özdenlik (samimilik), bir erdemdir; ama ne demektir özdenlik? Ağzını yaya yaya ötekine berikine “sen” demek midir? Özdenlik; duygularımızı, düşüncelerimizi kendi kendimize inceleyip iyice kavrayıp onları söylemek, onlara göre davranmaktır. Aklına ne eserse onu söyleyen, karşısındakini kırmaktan çekinmeyen, tanımadığı kimselere yakınlık göstermeye kalkışan kimse, özden değildir, düşüncesizin biridir. Beni tanımıyorsunuz, bilmiyorsunuz kim olduğumu, ne türlü bir kişi olduğumu, belki en sevemeyeceğiniz, hoşlanamayacağınız insanlardanım, bana “kardeş, amca, baba” demenizin ne yeri var? Öyle demekle yalan söylemiş olmaz mısınız? Yalan da özdenliğin tam tersi değil midir?(Nurullah Ataç,Günce)

Ben de bana “kardeş, amca, dayı, baba” demelerinden Nurullah Ataç gibi hoşlanmam. Bir de “kardeş” sözcüğü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve bakanların dilinden düşmez oldu.”Kardeş” sözcüğü, çok sıcak, özel bir sözcüktür. Ben, bu sözcüğü çok yakın arkadaşlarım için kullanırım. Herkes için kullanılırsa bu sözcüğün özelliği mi kalır? Son yıllarda bir de “hacı” çıktı. Bana “hacı” diyen esnafı genellikle uyarıyorum. Ben, hacca gitmedim; “hacı” değilim, diyorum. Geçen gün Kuşadası’nda bir saat tamircisi dükkânına girdim. İlgili, buyur “hacı” ,dedi. “Hacı” olmadığımı söyledim. Öyleyse o zaman biz de senin saatini tamir etmeyiz demez mi? Demek ki bu tamirciye saatimi tamir ettirebilmek için “hacı”lığı kabul etmem ya da hacca gidip “hacı” olmam mı gerekiyor?

Benim bir günüm nasıl geçiyor? Okurlar, nasıl geçerse geçsin, bize ne, diyebilirler. Emekli yakın bir arkadaşıma “Günlerin nasıl geçiyor ?”diye, sormuştum. Ne dese beğenirsiniz? “Arap’ın yallesi gibi” demez mi? Ne demekse? Herhâlde nasıl rast geldi öyle. Yaşantımda belli bir planlama yok, demek istemişti. Benim güncel bir planım var mı? Yok. Mayıs'ta eşimle Kuşadası’ndaki yazlığımıza geliyor; Kasım'da Ankara’ya dönüyoruz. Yazlıkta, günler nasıl mı geçiyor? Nasıl geçtiğini çoğunuz bilir; ama gene de anlatayım. Kimileri kâğıt oyunlarını sever. Oyun arkadaşları vardır; sezon başında gelir, Oyuna başlar, yazlıktan dönünceye dek bıkmadan usanmadan oynar da oynarlar. Yemeklerini de oyun masasında yerler. Ben, oyun bilmem. Bilmem dedimse o kadar da değil. Tavla, okey ara sıra oynarım. Oktay Rıfat da hesap kitap bilmediği hâlde muhasebede memurmuş. Nasıl oluyorsa? Bu şairleri de anlamak, zor. ”Tecelli” şiirinde şöyle diyor:

Nedir bu benim çilem

Hesap bilmem

Muhasebede memurum

En sevdiğim yemek imambayıldı

Dokunur

Bir kız tanırım çilli

Ben onu severim

O beni sevmez (Oktay Rıfat)

Bu oyun tutkunlarının kimilerinin araları denizle araları yoktur. Denize de pek gitmezler. Kimileri denizlerini de yaparlar. Hem de denizin derinliklerine dek giderler. Onlar gider de ben gidemem mi? Ben de giderim. Deniz dalgasız olursa ben de yüzmeye doyamam. Kuşadası/Davutlar sahilleri genellikle sabahları dalgasızdır. Deniz âdeta uyur. Öğleden sonra uyanır, kıyıları dövmeğe başlar. Dalgaları sevenler için de güzeldir deniz. Hani derler ya “deniz dalgasız, güzel sevdasız olmaz.” Deniz, dalgasıyla güzeldir. Güzel de sevildikçe güzelleşir. Sevginin güzelleştirmediği canlı ve cansız varlık yoktur, diyebiliriz. Bahçedeki güllere, begonvillere, sardunyalara, petunyalara… sevgiyle bakarsanız daha güzel açar; size gülümserler. Dünyanız aydınlanır

Ben, yazlıkta ne yaparım?

“Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç; 
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç
.”diyor, Yahya Kemal.

Benim de ömrümün son faslı, nasıl geçerse geçsin, diyorum. Sabahleyin kalkınca eşimin hazırladığı kahvaltıyı balkona dek uzanan fıstık çamının gölgesinde yapar; Samsun Dağları’nın yeşilliklerine bakarak göz ve gönlümü dinlendiririm. Bahçede, begonviller, zakkumlar, güller açmıştır. Beyaz kelebekler, dallar arasında dairler çizerek uçarlar. Kimi kez kahvaltımızı kumrularla birlikte yaparız.Gelir balkon setlerine konarlar. Ekmek kırıntılarını veririz; yer, giderler. Vermediğimiz zamanlar, sofradaki ekmeğe, peynire uzanırlar. Baharda kara tavuklar yuva yaparlar. Yuvalar dişi ve erkek kuşlarının birbirlerine duydukları sevgi ve özlemin dışa vurumu olarak düşünülebilir. Yuvayı dişi kuş yapar; erkek de ona yardımcı olur. Islık şeklindeki melodiyle haberleşirler. Bir kuşun çıkardığı ıslık şeklindeki melodi, hayvanlar arasındaki en karmaşık haberleşme türlerinden birisidir ve bunun kompleksliğini anlayan bir kimse, bir daha “kuş beyinli” sözünü kullanmayacaktır. (www.sorularlaislamiyet.com/.../kuslar-otusu-manasiz)

29 Eylül Pazartesi 2014

Bugün ne yaptım? Bugün Güzelçamlı pazarı. Bu bölgede hemen hemen her gün bir yerin pazarı olur. Salı, cumartesi Kuşadası; çarşamba, Söke; Pazar, Davutlar; pazartesi de Güzelçamlı pazarıdır. Bu pazarların biri diğerinden daha bol sebze ve meyveyle dolar. Bu pazarlara ucuz giysiler de dökülür; insanlar,özellikle bayanlar, içlerinden seçer, alırlar. Özellikle giysi pazarları, turistler için çekicidir.

Yazları oturduğumuz Özlem Sitesi’nden Güzelçamlı ’ya dek bir Sevgi Yolu uzanır. Bu yol ANAP iktidarı zamanında yapıldığı için asıl adı “Turgut Özal Sevgi Yolu”dur. Nedense ANAP iktidardan gidince “Turgut Özal” adı kalktı. Biz, bizden öncekilerinin yaptığını kırıp dökmekte ustayızdır ya! Bu yol iki şerit hâlindedir; biri yayalara, diğeri bisikletlere ayrılmıştır. Bisiklet yoluna “Motorlu araç giremez” diye yazılıdır; ama kim dinler. Biz, kural tanımayan bir ülkeyiz! Başkalarının sırasını geçmekten, başkasının hakkını çiğnemekten zevk alır; bir de yaptığımızla övünürüz.

Doktor olan bir öğrencim, birkaç yıl ABD’de kaldı. Ülkeye döndüğünde ABD’yle ilgili izlenimlerini anlattı:”Kurallar ülkesi”, diyordu. Biz de NASA’da çalışan çocuklarımızı görmeye gitmiştik. Bizi,Los Angeles Havaalanı’nda karşıladılar. Evlerine dönüşümüzde yolda bir sürücü hatalı solladı beş dakika sonra trafik polisi sürücünün ensesindeydi. Değil şerit değiştirmek, arabadaki yolcu sayısına göre ayrılan şeritten gitmek zorunluluğu var. Arabada tekseniz en sağ şeritten gitmek zorundasınız.

Sözü nerelere götürdüm; oysa bisikletle Güzelçamlı pazarına gittiğimden söz edecektim

Bu pazaryeri, oturduğum siteye 5 km kadardır.  Pazardan ceviz alacaktım. Daha önceki hafta ceviz azdı. Sonraki hafta bol ve ucuzdu. Çığırtkan satıcılara pek yanaşmam. Gerçi çığırtkanlar da pazarı şenlendirir; ama onlar tüketiciyi aldatmanın da yollarını bilirler. Ne olursa olsun pazar esnafını severim, ben. Onlar, ekmeklerini taştan çıkarırlar. Orta yaşlı bir bayan satıcıya yanaştım. İki tür cevizi vardı. Biri yaş,8 TL, diğeri daha kuru 10 TL. 10 TL olanı yeğledim 4 kg. aldım. Döndüm,1kg.daha aldım. Bu arada satıcının başı kalabalıktı, nerdeyse 1kg.parasını unutuyordum, satıcı uyardı da rahatladım. Aldıklarımı bisikletin sepetine attım; evin yolunu tuttum.

Güzelçamlı Balıkçı Barınağı,son yıllarda küçük bir liman oldu. Turistleri gezdiren tekneler bu limana demirler. Bunlar, Dilek Yarımadası koylarını gezdirir; kimi kez Gümüldür, Özdere ’ye de uğrarlar. Biri turist indiriyordu; önünde eski denizcileri simgeleyen bir heykel, sanki limanı selamlıyordu. Burada günlük deniz balıklarını satan balıkçılar kooperatifi vardır. Bu kooperatifin işlettiği bir çayevi de vardır. Burada dinlenir Dilek Yarımadası Milli Parkı Koylarını, Samsun Dağları’nı, Sisam Adası’nı izleyerek çayımı yudumlar; denizin ninnisini dinlerim. O da ne bir küçük siyah, ama alnı beyaz kedi masamın altından bana bakıyor; göz göze geliyoruz. Anlaşılan benden yiyecek istiyor; ne yazık ki yanımda onun yiyeceği bir şey yok, balıkçılar da bugün kapalı.

Dönüşte rüzgârlı bir havada bisikletle zor ilerliyorum.Sevgi Plajı’nı geçtim. Kuşadası yönünde ilerliyorum. Sırasıyla Örnek Köy, Gönül, Sök kur, Eren, Tek, Ayday Sitelerini geçtim. Aydın Evler Sitesi’ndeyim. Bu sitenin yolun kıyısında küçük bir parkı vardır. Adı,”Türkan Saylan Parkı” duygulandım. Nasıl duygulanmam. Türkân Saylan, Türkiye’nin aydınlık yüzüydü. Binlerce genç kız onun kurduğu “Çağdaş Yaşamı Derneği” nin katkılarıyla eğitimini tamamladı. Onu daha yakından tanıyalım:

1989 yılında, "Atatürk ilke ve devrimlerini korumak, geliştirmek, çağdaş eğitim yoluyla çağdaş insan ve çağdaş topluma ulaşmak" amacı ile oluşturulan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin (ÇYDD) kurucularındandır ve uzun bir süre Genel Başkanlığını yürütmüştür. Bunun yanı sıra, 14 Nisan 2007 Ankara-Tandoğan ve 29 Nisan 2007 İstanbul-Çağlayan Cumhuriyet Mitinglerinin organizasyonunda ve icrasında bulunmuştur.

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin dışında farklı sivil toplum kuruluşlarında da çeşitli görevlerde bulunmuş, örneğin 1990’da oluşan “Öğretim Üyeleri Derneği”ni kurmuş ve ilk dönem II. Başkanlığını yapmıştır. Ayrıca 1995’te, mezun olduğu lise için oluşturulan Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı (KANKEV)nın ve yine 1995’te kurulan 'Türkiye Çağdaş Yaşamı Destekleme Vakfı' (TÜRKÇAĞ)’nın kurucusu ve başkanıydı.

Ergenekon Operasyonu dahilinde 13 Nisan 2009'da, oturduğu ev ve başkanlık ettiği ÇYDD'nin çeşitli merkezlerinde aramalar yapılmış, bazı ÇYDD yöneticileri gözaltına alınmış, birçok bilgisayar ve belgeye el konulmuştur.(1.08.2014,Vikipedi) Onlarca ödülü vardır.

Benim günlerim böyle geçiyor. Okurlara saygıyla sunulur. 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..