Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir halkı sevmek

Bir halkı sevmek
 

Nihat Genç hafta sonları SKY TÜRK TELEVİZYONUNDA keyifle izlediğim, bir yazar, filozof, muhalif, isyancı bir konuşmacı. Bazı kitaplarını da aynı keyifle okudum. Düşünmeyi, irdelemeyi, “acaba doğru mu?” sorusunu bir haber, bir söz karşısında kendine sorabilen, maniple edilmeye müsait bir toplumda, “hayır beni kandıramazsınız” diyebilen nadir beyinlerden biri. Aslında böyle bir beyin, başkalarını maniple etmek için kullanılabilir ve bu beyinin sahibi emsalleri gibi servete boğulabilirdi. Bunları yıllardır 80 sonrasında medyada görüyoruz, iğrenerek izliyoruz. Ama bizim iğrenmemiz onların kuşkulu varlıklarının , servetlerinin göğe vurmasını engellemiyor.

Medyanın 80 sonrasında nasıl bir kabuk değiştirdiğini anlamak için 80 öncesi gazeteciliğin öykülerini, gazetelerini gazetecilerini bilmek gerekir. Belki de gazetecilik anlayışını. Reyting icat oldu mertlik bozuldu demek ne demek o zaman anlaşılır.

Nihat Genç yukarıda özetlemeye çalıştığım yapısı nedeniyle medyada yer bulmakta zorlanan birisi, yönetimin ve insanların gözüne hatalarını çekinmeden sokabiliyor.

Sofizmden söz ederken , Şeb-i Aruz töreni için yapılan Mevlana Kültür Merkezinin soğuk mermerleri ile bir gasil haneye benzediğini ve bu yapının mimarının, ne Selçuklu, ne Osmanlı ne de Avrupa mimarisinde anladığını söyleyebiliyor.

AKP den söz ederken, din tabanlı bir partinin , Telafer’de, Darfur’da ve daha bir çok yerdeki Müslüman kıyamına sessiz kaldığını haykırabiliyor.

07.09.07 günü, benim de çok iyi bildiğim bir dönemi dile getirdi, Özal dönemini anımsattı. “Uçuyoruz, yükseliyoruz” denilen dönemleri, Cuma’ya giden cumhurbaşkanın imajının jaguarlar ve benzeri şeylerle nasıl yıkıldığını Ülkenin aslında nasıl yoksullaştığını söyledi. Çok güzel bir terim kullandı “ülkenin gücü çevresindeki gölgesi ile belli olur” dedi. Yani, sözü dinlenmeyen bir ülkenin yoksul olduğunu söyledi. Bunlara katılıyorum ben de. Şu andaki durumun Özal dönemine benzemeye başladığı görülüyor, jaguarlar yerini gemiciklere bıraktı. Borcumuz boyumuzdan büyük, ve o nedenle sesimiz cılız.

Ama boyalı basın, AKP li basın ülkenin neredeyse kanatlanıp uçacağını söylüyor. Keşke öyle olsa da biz utansak. Keşke desek ki parayı layık olan kazanıyor, mevkilere layık olanlar geliyorlar.

Yeni dönemin ahlakının insan haysiyeti ile bağdaşması gerekiyor, eğer bu olmaz ise kaybedeceğimiz şeylerin sayısı artar. Nedir insan haysiyetine uygun ahlak, çalmamaktır, insan hakkı yememektir, adil olmaktır, insanı kategorize etmemektir. Dünyanın neresinde bir insan haksızlığa uğrasa ona müdahale edebilmektir. Yaşamı ve kaynakları adil paylaşabilmektir.

Ama maalesef yeni dönemin ahlakı “kendini kurtar” ile özetlenebilir. Bunları bir yana bırakıp ülkemiz laik, anti-laik çatışmasına sürükleniyor, bu çatışmadan nemalananlar var.

Nihat Genç dün anımsattı, insan hakları adına Türkiye’ye sık sık gelen Madam Mitterand’ın oğlu silah kaçakçılığından tutuklanmış, Teatcher’in oğlu da. Gördüğünüze bile inanmamanızın gerektiğini gösteren iki basit misaldir bu. Bunlar insan hakları adına çok alkışlandı bazı çevrelerde.

Peki Nihat Genç çok mu başarılı olabilir? Hayır. Çünkü her filozof gibi çözümü yok, sadece tespit yapıyor neden ve nasıl üzerinde çözüm yolları üzerinde duramıyor. Bir de halkın yanlış yapmayacağı sanısına fazla kapılmış.

Halk olmak çok fazla doğru olmak anlamına gelmiyor, çoğunluk olmak çoğunluğun seçtiği olmak da doğru seçim anlamına gelmiyor. Tarihte yüzde 95 oy almış Hitler örneği tapu gibi ortada dururken çoğunluk doğru seçer gafletinden uyanmak lazım. Bir şeyleri beğenmediğini söylemekten korkar hale getirdiler insanları. Halkı beğenmiyorlar noktasına çabuk ulaşıyor birileri.

Evet beğenmiyorum diyebilmeli.
Evet beğenmiyorum, televizyonlarda üç kuruş için sunucuya yalvaran halk kesimini beğenmiyorum.

Evet beğenmiyorum, trafikte sürü gibi araba kullanan halk kesimini de beğenmiyorum.

Evet beğenmiyorum, halktan biri olacağım diye tüm değer yargılarını alabora eden halk kesimini de beğenmiyorum.

Evet beğenmiyorum, tuvaletlerde sevişen, 22 yaşında 100.000 dolarlık araba sahibi olup elifi görse mertek sanan halk kesimini de beğenmiyorum.

İnancını başkalarının başına kakarcasına, iki kocaman camiyi bırakıp sokaklarda Cuma namazı kılan halk kesimini de beğenmiyorum.

Evet beğenmiyorum, okumayı sevmeyen halk kesimini de beğenmiyorum.

Evet beğenmiyorum çizgili pijama ile piknik yapıp ardında dünyanın çöpünü bırakıp giden halk kesimini de beğenmiyorum.

Evet beğenmiyorum devlet arazisini gasp edip gecekondu yapanlara iskan izni verenleri de buna aracı olan halk kesimini de beğenmiyorum.

Yıkanmayan, ter kokan, yerlere tüküren halk kesimini de beğenmiyorum.

Zenginliği vurguna dayanan halk kesimini de sevmiyorum.

Eğer benim ülkemde böyle insanlar var ise, ki sanmıyorum(!), bu insanları da beğenmiyorum.

Eğer bu insanlar benim çoğunluğum ise vay bu ülkenin estetiğine, yaşam kalitesine, geleceğine. Bugün gazetede bağdaş kurmuş müdür benim halkımın yani bizlerin çoğunluğu ise, vay halimize. Benim o gibi insanların yaptıklarını beğenmem mümkün mü?

Bunları sevmeyenlere halkını sevmeyen biri demek olası mı?

Bırakın halk yardakçılığını, halkı yaşam kalitesine ulaştıracak, eğitim, kültür ve refah seviyesine götürecek kaynakları bulun, yolları gösterin. Bu halk Siirt’de Jet Fadıl’ı seçti, bir ara İnci Babayı seçmek üzereydi, Uzan ailesine yüzde 8 civarında oy verdi.

Ben ülkemi, insanlarını her şeyi ile sevdiğim için ve geçmişten gelen özellikleri ile daha farklı bir yaşam içinde olmayı hak ettiğini bildiğim için, bugünkü sosyal yaşamın kalite düşüklüğüne isyan ediyorum.

 
Toplam blog
: 283
: 1304
Kayıt tarihi
: 04.12.06
 
 

Nükleer fizik doktoru, şiir yazmaya çalışıyor, kalite yönetim sistemleri danışmanı, öykü deneme yaza..