Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Aralık '11

 
Kategori
Eğitim
 

Bir müdür portresi

İnsanları anlayabilmeniz için illa kendinizi onun yerine koymanıza yani moda deyimle empati yapmanıza gerek yok.

“Kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyleri başkasına da yapmazsanız” hem empati kurmuş olursunuz hem insanları anlamış olursunuz.

Birlikte yaşamak zorunda kaldığınız insanlar var, yönettiğiniz, ya da yönetildiğiniz. Bir de kendi isteğinizle oluşturduğunuz çevreniz var.

Her ikisinde de huzurlu bir ortam arzu edersiniz. Huzur kendiliğinden gelmez. Kimse kimseye huzur da vaat edemez.

Kendi isteğinizle oluşturduğunuz çevreden, her an çıkma gibi bir lüksünüz mevcut lakin mecburen bir araya geldiğiniz insanlarla birlikte yaşamak zorundasınız. İstediğiniz zaman o ortamdan çıkma şansınız olmadığı gibi insanların davranışlarına çekidüzen verme gibi bir şansınız da maalesef bulunmamaktadır.

Madem bu tür ortamlarda yaşamak kaçınılmaz madem herkesin en çok istediği huzur, gelin hep birlikte bir ortamı huzur bahçesine çeviren bir portreyi ele alalım ve ele almadan önce asıl niyetimizi de belli edelim…

  1. İnsanlara yaşarken vefa borcunu ödemek, hakkını teslim etmek, o insanları onure etmek asıl amaç.
  2. İkincil amaca gelince, o insanların yaşam tarzlarını birilerine dayatmadan canlı örnekler sunmak.

Önce portreyi tanıyalım: Abdullah ERŞAN. Emekli Okul Müdürü. Görevi bırakalı yaklaşık 7 sene oluyor.

Görevi başındayken de görevi bıraktığında da birlikte yaşadığı insanların en üst seviyeden beğenisini kazanmış bir müdür. Herkesin amiyane tabirle “Baba Müdür” dediği bir kişilik.

Kutucuk karalatarak, birkaç kanun ezberleterek okullara yönetici seçen bir sistemin işi gücü bırakıp, bu gibi müdürlerin hayatlarını, yaşam tarzlarını ve yöntemlerini incelemesini isterdik.

Ama maalesef bu düşüncemiz hep hayal olarak kalmaya mahkûmdur. Batı medeniyetini ve batıdaki bireyselliği maddesel bağlamda ülkemizde uygulatmaya çalışan bir eğitim sisteminde tabii ki müdürler de çoktan seçmeli sorularla işbaşına gelecek.

Öyle halden anlayan, liderlik yeteneğine sahip, uzlaştırıcı, soruna değil çözüme odaklanan müdürler sistemin içinde çıkıntı gibi görünür ve sistem bu tipleri sevmez, sevene de hoş gözle bakmaz.

Adı geçen okul müdürlerinin nesli tükendi maalesef. Ne mi yapıyordu bu Abdullah ERŞAN?

Aslında elle tutulur, gözle görülür bir şey yapmıyordu. Okulun her türlü yazı-çizi işini, okulun işini, işleyişini muavinlerine bırakıyor, çantası koltuğunun altında okulun içinde gezip dolaşıyordu.

Kimseye kaşının altında gözün var demiyordu. Zaten herkesin kaşının altındaydı gözü. Demesine gerek yoktu.

Her öğretmenin sorunuyla birebir ilgilenirdi, hastası olanla ayrı, cenazesi olanla ayrı, sevinci olanla ayrı...

Dara düşenin yardımına ilk kendisi koşardı.

Herkes gözünün içine bakardı bir iş verse de yapsak diye.

Bir öğretmenin başı dertteyse ve öğretmenin bundan haberi olmadıysa, bundan öğretmenin hiçbir zaman haberi olmazdı.

Her öğretmene eksiğini tatlı bir dille söylerdi ve arka planda sinsice bir söyleyiş tarzı olmazdı.

Eksiklerden çok övücü yaklaşımlar sergiler önce motive edici konuşur, bardağın dolu tarafını görürdü.

Olumluya giden hiçbir şeyde kendisine bir pay çıkartmaz, övülmeyi asla benimsemezdi, birileri onu överken konuyu ustalıkla başka yöne çevirirdi. Zira bilirdi ki, övülmek, kendisine güveni olmayan kişilerin beklentileridir.

Okulda olmadığı zamanlarda herkes merak eder, birbirine sorar ve ararlardı onu. O yoksa okul bomboş sayılırdı. O yoksa okul gerçekten boştu.

En önemli zamanlarda, kriz anında, olağanüstü durumlarda, çevreye hiçbir şey aksettirmeden her türlü sorunu kendine has yöntemlerle çözerdi.

Huzursuzluğu, ortaya çıkan sorunları bir başkasına yükleyerek işin içinden sıyrılmaya çalışmaz, taşın altına önce kendi elini koyar, aman benim başıma iş gelmesin, kendimi garantiye alayım da.. diye hareket etmezdi.

Hiç dersine girmediği bir sınıfın en tembel öğrencisini de bilirdi en çalışkan öğrencisini de.

Her veliyi tanır, okul ve çevresinde “bir bilen” olarak bilinirdi.

O Abdullah ERŞAN idi. Nev-i şahsına münhasır. Herkesin saygıda kusur etmediği, başımızdan hiç gitmeseydi keşke dediği…

En güzeli de her girdiği ortamda, bana para harcatmazsanız sizi hep güldürürüm, diyerek onca cömertliğine rağmen mütevazı bir hal sergileyerek yine güldürürdü herkesi.

Allah da onu güldürsün ve her iki dünyada da mutlu olsun, dileklerimle…

mustafasus@hotmail.com

 
Toplam blog
: 394
: 178
Kayıt tarihi
: 17.09.09
 
 

Bir kurumda yönetici olarak çalışmaktayım, 1974 Kayseri doğumluyum. Son demine varmadan hayatın h..