Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bir şifre de ben buldum!!!???

Bir şifre de ben buldum!!!???
 

İnsanlığın temeli ahlâk, ahlâkın temeli dürüstlüktür. İnsana güven duygusu veren, huzurlu yaşatan, mutlu eden bir özelliktir dürüstlük…

Dürüst insanların yaşadığı bir ortamda ve toplumda, rahat ve huzurlu bir hayat yaşanır.

Uzun vadede hepimizin gayesi, böylesi güvenli bir hayat standardı yakalamaktır. İyi bir eğitim almak ve buna bağlı olarak çok para kazanmak için sarfedilen bütün gayretlerin amacı budur.

Hepimiz bunu çok iyi biliriz ve herkesin de bize dürüstçe, medenice, insanca davranmasını isteriz. Ama nedense biz başkalarına karşı aynı şeyi yapmayız, yapamayız.

Bu çelişkiyi izah etmek zor ama, insan doğası işte böyle bir yapıya sahip.

*****

Güven duygusu huzurun ve mutluluğun temelidir.

Korkusuzca ve fütursuzca sırtımızı dayadığımız birinin yanında, kendimizi kuşlar gibi hür, kelebekler gibi özgür hissederken, hiç ummadığımız bir olay veya kişi, içimize kuşku düşüren bir şüphe virüsü sokarsa beynimize, ortada hiçbir şey olmasa da, artık bizim için o güzel günler sona ermiştir.

Karşımızdaki ne yapsa, biz hep kötüye yorar, iyiliklerin altında da kötü bir sebep aramaya başlarız. Şüphenin olduğu yerde huzur da barınamaz, mutluluk da…

Dürüstlük sadece kişiler için değil, kurumlar için de çok önemli bir özelliktir. Hani derler ya insanın adı çıkacağını canı çıksın, aynı şekilde söz gelimi ürünleriyle ilgili olumsuz bir şayia çıkan firmanın kendini toparlaması hayli zordur.

Kötü niyetliler, hayatımızın her safhasında, karşımıza çıkmaktan geri durmazlar.

Ticaretin de, siyasetin de temelinde dürüstlük olması lazım gelir. Ancak görevini her zaman en iyi yapan kötülerdir. Çünkü onların işi her zaman daha kolaydır.

“Çamur at,izi kalsın” şeklinde ifade edilen asılsız iddialar, toplumun ve onun güven duyduğu kurumların yıpratılmasına yönelik uygulanan en klasik yöntemlerden biridir.

*****

Türkiye çok kritik günlerden geçiyor. Statükocu bir zihniyetin, kendi düşünce eksenine göre oluşturmaya çalıştığı bir toplum anlayışından, demokratik bir ortamda, toplumun yapısına uygun bir devlet modeline geçişin sancılarını yaşadığımız bir zamandayız.

Hiç beklenmedik şekilde derin devlet anlayışına karşı dik duran hükümetinin çomak soktuğu kovanlardan ortaya dağılan arılar, korkunç bir vızıltıyla sokmak için adam arıyorlar. Bilmiyorlar ki korunma içgüdüsüyle yaptıkları bu eylemle geçici bir acı vermiş olsalar bile, bu onların sonu olacak…

Güven duygusunu ortadan kaldırmak, toplumu yapılan her şeyden kuşku duymaya zorlamak, yapılabilecek en ucuz, en kolay ve en tesirli, ama en iğrenç eylemlerden biridir.

Son olarak yükseköğretim giriş sınavlarıyla ilgili ortaya atılan şifre iddiası bunun ilginç bir örneği… Her yıl sınavdan sonra tekrarlanan iddiaların bir yenisi, daha gizemli bir tarzda bu sefer de ortaya atıldı.

Malum, üniversite sınavına 1 milyon 700 bin civarında öğrenci katılıyor. Bu o kadar sayıda aileyi de ilgilendiren bir konu demektir. Nereden baksanız yaklaşık 8-10 milyon kişi…

Türkçemizde, “şüyuu vukuundan beterdir” diye çok güzel bir deyim vardır. Yani bazen bir şeyin olmuş gibi farzedilmesi, olmasından daha kötüdür. İşte bu gizli şifre meselesi de aynen öyle olmuştur.

Neden? Çünkü farzedelim böyle bir şifre olayı varsa, bundan sınırlı sayıda kişinin faydalanması mümkündü. Ama olmadan olmuş gibi davranıldığı zaman, sınava giren herkes şüphelidir, en önemlisi de herkes şüphecidir..

Test usulü sınavlar ilk yapılmaya başlandığında, sadece tek bir soru kitapçığı vardı. Benim girdiğim sınav böyle bir sınavdı. Daha sonra A ve B kitapçıkları hazırlandı.

Şu anda ise her öğrenciye ayrı ayrı soru kitapçığı basılıyor. Buna rağmen bir şifrelemeden söz edilebiliyorsa, tek kitap döneminde olup bitenleri insan düşünmek bile istemiyor.

Kaç gündür maalesef inandırıcı bir temeli olmayan, ama ilgili ilgisiz herkesin dikkatini çeken bir komployla karşı karşıyayız.

Çocukluk yıllarımda bir gün arkadaşlardan biri, iki elimi açarak öne doğru uzatmamı söylemişti. Şaşkınlıkla uzattım. "Çapraz olarak sağdakini sola, soldakini sağa geçir" dedi. Onu da yaptım.

Şimdi gördüğün sayıyı oku dedi. Bir şey anlamadım.

Avuçlarımızda dikkat ederseniz işaret parmağımızla orta parmağımız arasından aşağı doğru uzanan bir çizgi vardır. Bir de işaret parmağımızla başparmağımız arasından aşağı doğru ters V şeklinde uzanan çift çizgi.

Arap rakamlarıyla ters V 8 anlamına geliyormuş. Sağ elimizde bu şekilde 18 rakamı oluşuyormuş. Sol elimizde de tabii ki 81. Arkadaşımın dediği gibi çapraz şekilde sağ ve sol elimizi yan yana getirince 1881 rakamı ortaya çıkıyormuş. Yani Atatürk’ün doğum tarihi…

Doğrusu o zaman buna pek anlam verememiştim. Bana bunları anlatan arkadaşıma da bunu birileri anlatmıştı besbelli… Şimdiki bilgilerimizle buna şifre deniyor. Ne işe yarıyorsa…

Yıllar sonra Çelakıl’la tanıştık. Bir tıp doktoru olan Ömer Çelakıl, Kur’an üzerinde yaptığı araştırmalardan birçok şifre bulduğunu iddia ederek şöhrete ulaştı biliyorsunuz.

Neymiş efendim, mesela Kamer suresine kadar Kur’an’da 1389 âyet varmış. Kamer ay demekmiş, 1389 Hicri yılı 1969’a denk geliyormuş, aya da 1969 yılında çıkılmış. Öyleyse Kur’an’da Ay’a çıkılacağının şifresi varmış…

Eğer 1969’dan önceki yıllarda Çelakıl bu hesabı yapıp “1969’da Ay’a çıkılacak” diyebilseydi, bu gerçekten işe yarayan bir şifre olurdu. Ama her şey olup bittikten sonra sayıları toplayıp çıkarıp, çarpıp bölerek bir sonuca ulaşmak hiçbir işe yaramaz ki….

Ona bakarsanız bir şifre de ben buldum. Sınavda sorulan soruların cevapları 5 şıkta toplanıyor. A, b, c, d, e. Sonuçta 100 sorunun cevabını sözgelimi “a” olarak işaretlerseniz 15-25 arası doğru şıkkı işaretlemeniz garanti.

Ama yanlışlar doğruları götürünce puan hanenizde bir şey kalır mı bilemem.

Bu son sınavla ilgili olarak koparılan fırtınada da yoğun olarak bir şifre tartışmasıdır gidiyor. Cevapları şöyle sıralarsanız böyle oluyor, böyle sıralarsanız öyle oluyormuş. Üstelik sadece matematik sorularıyla ilgili..

Peki bu şifreler birilerine ulaşmış mı acaba?

Eğer ortada bir yanlışlık varsa, amaç da bunu düzeltmekse, yapılacak olan iş bir an evvel bu şifrelerin ele geçirilip geçirilmediğini, sınavda kullanılıp kullanılmadığını tesbit etmektir.

Yoksa tek başına bir şifrenin var oluşu, herhangi bir olayı doğrulamaz…

Dünyada yüz milyonlarca kredi kartı var. Ve bunların hepsinin de 4 rakamlı bir şifresi var.4 rakamın tamamı 9999 çeşit şifre üretir. Demek ki aynı şifreye sahip milyonlarca kart var. Bu tek başına bir şey ifade eder mi?

ÖSYM başkanı Prof. Dr. Ali Demir’in açıklamasından sonra da bazı çevreler hâlâ ısrarla, öküz altında buzağı aramaya devam ediyorlar. Olayla çok yakından ilgilenen Radikal gazetesinden bir ekip, yaptığı araştırma sonucunda, ortada kasti bir durum olmadığı sonucuna vardı.

Savcılar da cevap kağıtları üzerinde gereken araştırmayı yapıp en kısa zamanda bir sonuca varacaklardır sanırım.

Peki sonuçta her şey geriye doğru silinip “hiçbir şey olmamış” bir hale gelecek midir? Hayır… Asla… Ömür boyu bu şüphenin sancısını kim çekecektir? Bir milyon 700 bin aile…

Peki asıl amaç nedir? Seçim öncesi bir kuşku ortamı yaratmak, iktidarı yıpratmak… Bu o kadar bariz ki, tüm muhalefet partileri neredeyse seçim stratejilerini bu olay üzerine kurguluyorlar. Bu kadarına gerçekten pes doğrusu…

Bunlar hakikaten tasvip edilmesi mümkün olmayan çok yanlış hareketlerdir. Ülkeye, topluma bir faydası olmayacağı gibi, bu fitili ateşleyenlere de bir fayda sağlamayacaktır. Çünkü bu tür komplolar artık kolayca açığa çıkmaktadır.

*****

Seçimlere kadar toplumun zihnini bulandıracak buna benzer daha çok şayialar çıkacaktır sanırım. Özellikle seçimlere bir hafta kala yapılacak SBS sınavları için çok şey söylenecektir.

Çünkü bu sınavlara girecek öğrencilerin sayısı daha çoktur. Çünkü bu şekilde ülkenin büyük bir kesimini tedirgin etmek, oy verecek çok sayıda vatandaşın zihnini çelmek daha kolay olacaktır. Eh böyle bir fırsat da kaçırılmaz değil mi?

Burada meşhur Temel fıkrasını bilenlere hatırlatmak, bilmeyenlere de anlatmak isterim.

Temel, bir bayan ve yabancı bir erkekle küçük bir adaya düşmüş. Ne yapacaklarını, nasıl kurtulacaklarını bir süre tartıştıktan sonra, erkeklerin bir ağaca çıkarak nöbet tutmasına karar vermişler.

Temel gönüllü olarak ilk nöbeti tutmayı üstlenmiş. Yalnız demiş öteki erkeğe, bir şartım var. Kadına asla yaklaşmayacaksın…

Adam şaşırmış tabii, niye böyle bir şey yapayım ki, demiş.

Temel ısrarla aynı şeyi tekrarlayarak, ağaca çıkmış ve çıkar çıkmaz da, “hop hemşerim, kadına dokunma, elini sürme, uzak dur, öpme yahu, n’apıyorsun, niye kadına sarılıyorsun” demeye başlamış ve ininceye kadar da hiç susmamış.

Temelin nöbeti bittiktan sonra öteki erkek ağaca tırmanmaya başlamış. Bizim Temel hiç vakit kaybetmeden doğru kadının üstüne…

Adam ağaca çıkmış, bakmış ki Temel kadınla sarmaş dolaş vaziyette… Demek ki buradan öyle görünüyor yahu, Temel haklıymış demiş…

*****

Dünyada eşine rastlanmayan ve hiçbir akıl-mantık çerçevesine de sığmayan “açık oy gizli tasnif” gibi bir garip sistemi uygulayarak tarihe geçen ve hilenin adını bu şekilde meşrulaştıranların, her şeye hile karıştırmaları veya herkese hilekâr gözüyle bakmaları, ya da hile yapmakla suçlamaları, doğrusu pek yadırganacak bir durum değildir.

Bugüne kadar ikinci sınıf vatandaş muamelesi yaptıkları büyük bir kesimi dışlayarak hep kendi taraftarlarına rahat bir hayat sağlayanların, ne kadar kolay bir “yandaş” edebiyatı yarattıklarını biliyoruz.

İnsan karşısındakini hep kendisi gibi bilirmiş. O yüzden yaptıkları her şeyi, kolayca ve rahatlıkla başkaları da yapar diye düşünmelerine şaşmamak lazım.

Sordukları sorulara doğru cevap verenleri, “senin bunu bilmemen lazım. O yüzden cevabın doğru da olsa, ben yanlış kabul ediyorum veya hiç cevaplanmamış sayıyorum” diyerek gençlerin alın teriyle kazanılmış hakkını gasp ederek, ömür boyu travma yaşamasına sebep olanlar, bunlar.

Şimdi de milyonlarca gence ve ailesine başka bir travma yaşatma çabası içindeler.

Sarsılan güven duygusuyla kimsenin kimseye itimadı kalmadığı bir ortamda yaşıyoruz. Doğru da söyleseler kimseye inanmıyoruz. Dürüst de davransalar kimseye güvenmiyoruz.

Oysa şu anda hepimizin dürüst ve temiz bir siyasete ihtiyacı var. Ne yapıp edip kaybettiğimiz o “güven ortamını mutlaka oluşturmalıyız.”

Bu tip entrikalarla ülkeye ve topluma bir yarar sağlamak mümkün değildir.

Eğer güven içinde mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamak istiyorsak, elbirliğiyle hepimiz buna katkıda bulunmak zorundayız.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..