Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Aralık '06

 
Kategori
İzmir
 

Bir zamanlar Karşıyaka

Bir zamanlar Karşıyaka
 

Sende soluk almak tarifsiz bir mutluluk Karşıyaka.


Ilık bir bahar akşamının tatlı serinliğinde, Ege'nin incisi İzmir'in karşı yakasındayım. Gün batımında, ufuk çizgisinden yansıyan ışınların, birer kızıl kalkan misali binalara ve oradan körfez sularına yansımasını seyrediyorum. Bu renk cümbüşünün sarhoşluğuyla, sema kızıldan laciverde dönerken, sokakları yasemen kokan Karşıyaka sahilinde ağır adımlarla ilerliyorum şimdi. Burada yaşıyor olmanın huzur ve bilincinde, birbirinden güzel ve güler yüzlü insanlar arasında dolaşmak içimi ısıtıyor. Bir an durup, arkama bakıyor ve geride bıraktığım güzelliklerden bir kareyi hafızama kazıyorum. O anda, Karşıyaka iskelesinden kalkan bir vapurun, körfez sularını yara yara ve ışıklar içinde, peşinde, martıların sevinç çığlıklarıyla Konak yönüne doğru süzüldüğünü gördüm. İşte akşam olmak üzere, bir biri ardına evlerde ışıklar yanıyor şehrin dört bir yanında. Giderek, körfez sularına yansıyan ışıkların dansı gün ağarana kadar sürecek. Bir Fransız şair, İzmir'i gördüğünde, kenti bir kraliçenin başına benzetmiş. Karşıyaka'dan İzmir'e bakınca, dağlara doğru yükselen ve genişleyen ışık kümesini kraliçenin tacına, körfezi de kraliçenin boynuna benzetmiş; İzmir'den Karşıyaka'ya bakıtığında ise, Kraliçenin boynuna takılı bir sıra inci kolye gelmiş şairin aklına. Vapur giderek uzaklaştı, neredeyse Konak iskelesine varmak üzere, kahveler, pastaneler, lokantalar yavaş yavaş dolmaya başlarken birden elli yıl öncesine, çocukluğuma döndüm.

Sıcak, çok sıcak adeta yanıyor Karşıyaka. Ortalıkta kimseler görünmüyor. Yalıda, ailemize ait cumbalı taş evin üst katında, sahilde sırtında un çuvallarıyla iki büklüm dar bir tahta iskeleden geçerek küçük teknelere un taşıyan hamalları seyrediyorum.Başlarına güneş geçmesin diye sardıkları bezleri, ara sıra suya daldırıp ıslatıyor ve tekrar sarıp kan ter içinde çalışıyorlar. Onlara çok acırdım. Bir süre sonra uzun koridoru geçip, ahşap merdivenlerden aşağı kata, oradan da arka bahçeye çıktım. Burada, o bunaltıcı sıcaktan eser yoktu. Hemen tüm Karşıyaka bahçelerinde olduğu, gibi bizim bahçemizde meyve ağaçları ve çiçeklerle doluydu. Bahçe içinde bulunan bir çeşmeden günün belli saatlerinde Yamanlar suyu akar ve büyük, kiremit renkli testiler bu içimi güzel suyla doldurulurdu. Bahçemizde arkadan üst kata ve ayrıca terasa da çıkılan bir taş merdiven vardı. Her basamağında ise, anneannemin büyük bir özenle baktığı saksılar içinde çok güzel çiçekler diziliydi. Bir demir kapı da bahçeden yan sokağa açılır ve akşama kadar çokça bu kapı kullanılırdı giriş çıkışlarda. İşte Karşıyaka'lılar tüm günlerini böyle ve benzeri arka bahçelerde geçirirlerdi. Pek tabi, gün boyu bu bahçelerde yaşanan aile içi ve komşu ziyaretleriyle renklenen sohbetler o günleri yaşayanların hafızalarınnda hoş bir anıdır.

Akşam, ana caddeye bakan ve yukarı kaldırılıp mandalla tesbit edilen hareketli cam pencerelerin ardından, dışa doğru ağır demir kepenkler açılır ve mermer basamaklardan oluşan giriş kapısı ile tretuar süpürülür, bol suyla yıkanırdı. Sözleşmiş gibi, aynı saatlerde yan komşularımız da aynı şeyleri yapardı. O dönemler, aşırı sıcaklarda resmi kurumlar yaz mesaisi uygular  ve 15.30' da paydos ederlerdi. Yıkanmış mermer basamaklarda babamın ve aile büyüklerimin dönüşlerini özlemle beklerdim. Saat 17.00 cıvarında, bir belediye arazözü Tersaneden başlayarak tüm yalı caddesini sular ve gün boyu aşırı sıcakla kavrulan asfalt biraz serinletilirdi. Ve sıkı durun, işten dönenler hemen soyunup mayolarını giyer, evlerinin önünden o zamanlar prırıl pırıl, dibi görünen körfez sularına bırakırlardı kendilerini. Çok geçmeden, körfez beyaz yelkenlilerle dolar, bugün değme pastanelerde tadına erişemeyeceğiniz sakız dondurmacılar, kumrucular sokaklara, caddelere dökülürdü. Kapı önlerine masalar sandalyeler çıkarılır, bir akşam çayı hazırlığı telaşı hemen tüm evlerde gözlenirdi. Bir gözünüzün önüne getirin, tüm sahil boyunca tertemiz örtüler serilmiş masaların çevresinde oturan huzurlu ve dingin aileler, dostlarıyla bu sıcak sohbet dolu anları aynı anda yaşar, her yerden kahkahalar yükselirdi. Hep sahilden bahsediyorum, çünkü o zamanlar zaten geriye doğru uzanan bir iki paralel sokak ve çevresi dışında başka yerleşim yeri yoktu Karşıyaka'da. Arka sokaklar uzun ve geniş narenciye bahçeleriyle çevriliydi. Mandalin, portakal, limon, nar, erik ağaçlarını her yerde görebilirdiniz. Ara ve arka sokaklarda yaşayanlar da sahilde oturanlar gibi, kapılarının önünde ve bahçelerinde akşamı karşılamaya hazırlanır, bir kısmı ise sahildeki dostlarına konuk olur veya deniz kenarına inerlerdi. Gençler ise, çoktan kendilerini sahile atmış iskeleye, çarşıya ve daha ileriye doğru akşam piyasalarına başlamış olurlardı.

Bir başka hatırladığım güzellikte, Karşıyaka' nın tam bir bisiklet cenneti olduğuydu. Ziller çalarak neşe içinde, bir aşağı bir yukarı pedal çevirirdi gençler ve hatta genç yaşlılar. ( Karşıyaka'da kimse ve asla kendini yaşlı hissetmez, hissedemez.) Ve tabi, akşam sefasının vazgeçilmezi, unutulmaz süslü alımlı faytonları. Fayton sefası yapanlar, başlarını bir denizden yana bir sahilde oturanlardan yana çevirir, bu tarifsiz güzelliği seyretmenin keyfini çıkarırlardı. Eh, tabi, çok kişi de onların yerinde olmayı düşlerdi. Gün batımı ile bu kez evlerde bir başka sevinçli telaş yaşanırdı, akşam yemeğine gelmişti sıra. Bütün gün özenle hazırlanan Ege yemekleri akşam sofrasında yerini alır, bol domatesli, rokalı salatalar da hiç eksik olmazdı. Neşe içinde başlayan akşam yemekleri ve bu doyulmaz akşamlarda o leziz yemeklerin yanında alınan bir kaç kadeh içkiyle yaşamanın zevkine varan Karşıyaka sakinleri için gün yeni başlıyor gibidir.

Sıcak yaz gecelerinin bir vaz geçilmezi de, o dönemler çok sayıdaki yazlık bahçe sinemalarıdır. Yemekler bittikten sonra, bir kısım bu sinemalara koşturur, hatta önceden biletler bile alınmıştır. Siyah beyaz Türk filmlerinin çoğunlukta olduğu dönemlerdi. Şan, Cihan, Hayal, Dünya, Simeranya sinemaları haırladıklarımdan, ama daha çok vardı. Hemen hepsi sokak aralarında olduğu için, çevre evlerde oturan ve balkonlarından hatta odalarından keyifle filmleri izleyen, doğal bedavacılara hep gıpta ederdim. Bunların da her akşam misafirleri eksik olmazdı. Eh, bizlerin de keyfi az sayılmazdı, arada içilen soğuk gazozların tadı hala damaklarımda. Fakat, o tahta iskemlelerde oturmak sıkıcı ve yorucuydu bir de önüme benden uzun boylu biri oturdumu ( çoğunlukla da öyle olurdu) bütün hevesim kaçardı.

Sinemayı terecih etmeyenler sahil boyunca yürümeye çıkar, iskele civarındaki lomacılardan lokma yer, çarşıda bir tur atarlardı. Çarşı içinde, hemen girişte solda bir meşhur, BABA pastanesi vardı ki, onun da onun da dondurma ve pastalarına doyulmazdı. İskeleden sonra Ege yat kulübünü biraz geçince Karşıyaka biterdi zaten. Evet o zamanlar Karşıyaka küçücük, şirin ama her anı dolu dolu yaşanan, belki de dünyada eşi olmayan bir inci kolye idi İzmir körfezini süsleyen.

Karşıyaka şimdi de çok güzel, büyük, çağdaş ve modern bir kent görünümünde. Ancak bu anlattığım güzellikler artık düşlerde kaldı. Rahmetli Piriştina' nın büyük çaba ve katkılarıyla körfez yavaş yavaş temizleniyor, balıklar da geri dönüyor, belki bir kaç sene sonra denize de girilecek, ama benim çocukluğumdaki Karşıyaka bir daha yaşanmayacak.

 

KALSA DA HER ŞEY BELLEKLERDE
TARİF EDİLMEZ BİR MUTLULUK
YAŞAMAK SENDE SOLUK SOLUK
KARŞIYAKAM DÜN DE, BU GÜN DE


Not. Bu yazım Milliyet hafta sonu ekinde, Blog'lardan önerilerde yayınlanmıştır.









 



















 

 

 
Toplam blog
: 220
: 2018
Kayıt tarihi
: 02.07.06
 
 

Yazmak, ufkun da ötesine taşan engin bir serüven gibi gelir bana ve gençlik yıllarımdan bu yana v..