Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '07

 
Kategori
Eğitim
 

Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş

Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş
 

Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş... Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Aracılar göndermiş. Fakir ihtiyara bir servet önermiş atı satması için.

''Satmam'' demiş ihtiyar köylü, ''bu benim için bir at değil, bir dost.'' Sonra da eklemiş. ''İnsan dostunu satar mı?'' Bir sabah kalkmışlar ki at yok. İhtiyarın ahırı boş. Köylüler ihtiyarın başına toplanmışlar. ''Seni ihtiyar bunak'' demişler, ''kralın bu atı sana bırakmayacağı, adamlarını gönderip atı çaldıracağı belliydi. Neden atı ona satmadın? Zengin bir adam olacaktın... Şimdiyse ne paran var, ne atın.''

''Karar vermek için acele etmeyin'' demiş ihtiyar. ''Şimdilik sadece 'at kayıp' deyin. Çünkü bildiğimiz gerçek bu. Atımın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa bir talih mi, henüz bunu bilmiyoruz. Atın kaybolması bir başlangıç, ardından ne olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz.''

Köylüler ihtiyarla alay etmişler. Gülmüşler onun haline.

İki hafta sonra at bir gece ansızın dönmüş. Meğer çalınmamış. Ahırından kaçıp dağlara gitmiş. Dönerken de dağlarda rastladığı on iki atı peşine takıp getirmiş. Atları gören köylüler gelip ihtiyardan özür dilemişler. ''Sen haklı çıktın ihtiyar, '' demişler. ''Atının kaybolması bir talihsizlik değil, bir talih oldu senin için. Eskiden bir atın vardı, şimdi bir at sürüsüne sahipsin.''

''Karar vermek için gene acele ediyorsunuz'' demiş ihtiyar köylü. ''Şimdilik sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Çünkü bildiğimiz o kadar. Bundan sonra ne olacağını hiçbirimiz bilmiyoruz. Bu sadece başlangıç... Bir kitabın ilk sayfasını okur okumaz nasıl sonu hakkında fikir yürütebilirsiniz?'' Köylüler bu kez açıkça alay etmemişler ama içlerinden ''bu adam şaşkın'' diye geçirmişler.

Bir hafta geçmeden, ihtiyarın tek oğlu vahşi atları terbiye etmeye çalışırken attan düşüp bacağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul uzun bir zaman için yatağa mahkum olmuş. Köylüler gene gelmişler ihtiyara. ''Bu kez de haklı çıktın, '' demişler, ''bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını kırdı. Uzun süre yataktan kalkamayacak. Sana bakacak ondan başka kimse de yok. Eskisinden daha da fakir olacaksın.''

''Gene erken karar veriyorsunuz'' demiş ihtiyar, ''hiç ders almıyorsunuz. Hemen karar vermeyin. Oğlum bacağını kırdı. Bildiğimiz gerçek bu. Ondan ötesini bilmiyoruz. Biz hayatın sadece bir parçasını görebiliyoruz, ondan sonrasını göremiyoruz, onun için çabuk bir hüküm vermeyin.''

Birkaç hafta sonra düşmanlar, büyük bir orduyla ihtiyarın ülkesine saldırmışlar. Kral seferberlik ilan etmiş. Köye gelen görevliler köyün bütün gençlerini askere almışlar. Sadece ihtiyarın bacağı kırık oğlunu bırakmışlar, sakat olduğu için. Köyü matem sarmış. Ordularının yenileceğini ve askere giden bütün çocuklarının öleceğini düşünüyorlarmış. İhtayarın evine gelmişler yeniden. ''Gene haklı çıktın, '' demişler. ''Oğlunun bacağı kırık ama hiç olmazsa evinde, güvende. Oysa bizimkiler belki bir daha hiç geri gelmeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması talihsizlik değil, büyük bir şansmış meğerse.''

İhtiyar başını sallamış. ''Siz hiç ders almıyorsunuz, '' demiş, ''gene erken karar veriyorsunuz. Oysa ne olacağını, hayatın ne getireceğini kimse bilmez. Bildiğimiz tek bir gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Ama bunlardan hangisinin şans, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.''

Bu Çin masalını, daha önce Vatan'da yazan Okay Gönensin'in pazar yazılarından birinde okumuştum. Bildiğiniz böyle hikayeler varsa Okay Gönensin'e gönderebilirsiniz. Bu masalı ikinci kez de 06 Mayıs 2007 tarihli Hürriyet Pazar ekinde Ahmet Altan'ın ''Kendimizle dövüşüyoruz...'' başlıklı yazısının içinde okudum.

Son bir buçuk aydır yurdumda herşey çok hızlı gelişmekte. Terör, yurdunu ve milletini seven her yurttaşımızı derinden sarsmakta ve öfkelendirmektedir. Sabırlar tükenmiştir. Ama ortada bir gerçek var ki önümüzdeki seçime kilitlenen partilerin tek derdi oydur, barajı geçmektir; bir adım ilerisinde iktidar olmaktır. Bir kere seçim tarihi partilerin milletini sevmediklerini göstermektedir. Temmuz ayında yerinden yurdundan tatil beldelerine, köylere, yaylalara, yazlık işlerine güçlerine gidenlerin seçim için dönüş yollarına düşmeleri hem zaman, hem de mal ve can kaybına sebebiyet verecektir. Trafik kazaları sonucu can yitimleri içimizi yakacaktır. Sıcaklardan ve terörden ve daha bir sürü aymazlıktan, hainlikten; seçime kilitlenmişlikten kaynaklanan orman yangınlarının yaşanması, yangına müdahelede zaaf doğması da yaşanacak tehlikeleri beraberinde getirecektir. Susuz bir yazın yaşanması da ayrı bir dert olacaktır. Salgın hastalıklar da olabilir. Tüm bunlara karşın partilerin ortak bir anlayışla biraraya gelmeleri gerekirken, karşılıklı sertlikler ön plana çıkmaktadır. Oysa tabanda milletin bir ve bütün olması, tavanda da partilerin biraraya gelmesi kaçınılmazdır.

Büyük olmamız, büyük düşünmemiz, acele karar vermememiz gereken bir dönemden geçiyoruz. Bir partinin tarafı olmak, kavga, kin, nefret ve didişme içinde olmak bizi kurtarmaz. Yazımın burasına Fransız asker ve devlet adamı Charles De Gualle'nin bir sözünü ekleyeyim:

''Dünyada büyük olan hiçbir şey, büyük olan insanlar olmadan elde edilemez ve insanlar yalnız öyle olmaya karar verdikleri zaman, büyük olurlar.''

İşsizlik nedir, yoksulluk nedir bilir misiniz? Yaşanmadan bilinmez ki işsizlik ve yoksulluk. Gençlerin okuma, düşünme, hoşgörme alışkanlığı kazanmadan diploma almaları; sonra da işsizler ordusuna katılmaları... Hepsi dev sorunlarıdır Türk milletinin.

Ortada bir gerçek var: Türk milletini tabanda bir ve bütün yapacak ve tavanda da milli birlik ve beraberliği oluşturacak ''büyük adamlar''ın önderliğine ihtiyacımız var. Tek gerçek bu; gerisi zaman kaybıdır, yaşanacak yeni acılardır Türk milleti için...

Fotoğraf galerisi w3.gazi.edu.tr

 
Toplam blog
: 323
: 2029
Kayıt tarihi
: 04.09.06
 
 

Yaşanan her hayat en iyi hayattır; yeter ki içinde kötülük olmasın!.. ..