Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '07

 
Kategori
Kültürler
 

Biz, hepimiziz

Biz, hepimiziz
 

Alt kat komşumuz Arus Hanım’ın hayatında, oğlu Harut ve kedilerinden başka hiç kimse yoktu.

Aynı kat komşumuz Şinorik Hanım ise gün görmüş bir İstanbul Ermenisi’ydi. Çocukluğumda onun renk renk düğmelerle dolu dikiş kutusunu karıştırmayı çok severdim. Hatta taşınıp gittiğinde metal bir zambo ciklet kutusunun içinde yüzlerce düğme bırakmıştı. Kimse anlamasa da ben biliyordum; o düğmeler bana bırakılmıştı. Ama babaannem “ Kardeşin küçük yutar, boğulur.” diyerek o düğmelere el sürmemi yasaklamıştı.

Babaannemin bahçedeki kümesinde kazları ve tavukları vardı. Kümes ahalisinin yemleri Eşkenaz Yahudisi Bay Yakop’ un dükkanından alınırdı. Bay Yakop’un dükkanı camsız ve kapısızdı.. Günün büyük bir kısmını bir taburenin üzerinde uyuklayarak geçirir, akşam olduğunda kepenkleri kapatır; sabah olduğunda kepenkleri açıp akşam kaldığı yerden tek düze hayatına devam ederdi. Çuvalların içinde duran yemleri, gazete kağıdını sulu hamurla yapıştırarak yapıltığı kese kağıtlarına koyar, iki gözlü el tartısında tartardı. Yemleri alıp geldiğim her defasında babaannem kızar, “ Kese kağıdı yemden ağır. Yeme değil, kağıda para veriyoruz.” diye söylenirdi.

Babam erkek berberi. 12 yaşında Batı Trakya’dan İstanbul’a göç etmiş. Mesleğini altmışlı yıllarda Yunanistan’a göç etmek zorunda kalmış Bay Anastas’tan öğrenmiş. Evdeki pikapta Balkan türküleri kadar Rumca ezgilerde çalınırdı. Ailenin bir kısmı Yunanistan’da yaşamaya devam ettiğinden, onların İstanbul’a bizi ziyarete gelişleri eve ayrı bir hava getirirdi.

Hıdırellez kutlamalarında Fatma Hanım teyzenin bahçesinde salıncaklar kurulur, kocaman bir ateş yakılır, tüm mahalleli aynı ateşin üstünden atlardı. Fatma Hanım teyzenin bahçesinin duvarları yoktu. Kocaman kavak ağaçları duvar vazifesi görüyorlardı. Laz kökenliydi Fatma Hanım teyze.. Babaannemin Trakya, onun Laz şivesi ile konuşarak ettikleri sohbetler dinleyenlere kahkaha attırırdı.

Mahallemizin en renkli simalarından biri, herkes Nonoş dediği için asıl adını asla öğrenemediğim, hasta yatağında bile makyajını ihmal etmeyen teyzeydi. Kırk yılın başında temizlik yapmaya kalktığı bir gün düşerek kalça kemiğini kırmış, bir daha da ayağa kalkamamıştı. Babaannem sık sık ziyaretine gider, giderken beni de götürürdü. Bugün bile kıpkırmızı dudakları, sürmeli gözleri, süslü gecelikleriyle gözlerimin önünde çok canlı bir resim olarak duruyor görüntüsü...

Erzincanlı olmaktan duyduğu gururu her fırsatta ortaya koyan Feramuz Amca ve karısı mahallemize sonradan taşınmışlardı. Eşi sanki sesini duymamızı istemezmiş gibi çok alçak sesle konuşur, yolda hep eşinin arkasında yürür, evin içinde de kara çarşafını çıkarmazdı. Türkçe anlar ama konuşamazdı. Evlerine ilk hoşgeldiniz ziyaretini babaannem yapmıştı.

Hafta sonları, Tatar İsmail Dede’nin evinde yaptığı elma şekerlerinden almak için itişe kakışa sıraya girerdik. Girmek zorundaydık, yoksa şekerlerden alamazdık. Tatar Dedemiz bayramlarda da horoz şekeri yapardı. Bunu bilen çocuklar bayram harçlıklarını kaptıkları gibi Dede’nin evinin önünde bekleşmeye başlar, kapıya çıkan Dede ve eşinin elini öpüp, bayramlarını kutladıktan sonra şekerleri alır , öttüre öttüre mahallenin sokaklarına dağılırlardı.

Okul arkadaşlarımdan Ani, diş hekimliği okudu ve Almanya’ya yerleşti. Marta, bir bankada yönetici oldu.

Eski eşimin askerlik arkadaşı Rober, “ La ilahe İllallah” der, devamını getirmezdi.

İlk işe başladığım dönemlerde Kapalıçarşı’dan geç vakitte çıkmak zorunda kaldığımızda, arkadaşımla bana, bizim mahallede oturan pırlanta ustası Jirayr Usta eşlik ederdi. O karanlık dehlizlerle dolu hanların arasından tek başına geçmek, sadece kadınları değil, eminim erkekleri de ürkütür.

Üst kat komşum, can dostum Ayten’in rahmetli annesi, Türk asıllı bir Kosovalı’ ydı. Kosova şivesi ile Türkçe konuşurdu. Hala bazen bir soruya “ Po ” cevabı verdiğim olur.

Ben şanslıyım, benim oturduğum mahallede Yılbaşı akşamları tencere, kapak çalınmaya devam ediyor.

Bayramlarda, yortularda, din, kültür farkı, köken farkı gözetmeksizin insanlar birbirlerini kutluyor.

Bakkalımızda zamanı gelince aşureliklerin yerini paskalya yumurtası alıyor.

Hanımlar Mıhlama, Çıplak, Yufkalı Tavuk, Yuvalama, Topik, Kete gibi farklı yöresel tadları birbirlerine ve çevrelerine tanıtmak için iki haftada bir biraraya geliyorlar.

Düğünlerde, cenazelerde, vaftiz törenlerinde, mevlüt toplantılarında Bir olmanın bilinciyle bir arada insanlar.

Dünyada Anadolu toprakları kadar kanla sulanmış bir yer daha olmasa da, Bir olmak, birlikte olmak bu toprakların üzerinde yaşayan tüm insanların genetik kodunda var.

Ne demişler , “Dıştan bakan içeriyi göremez.”

Biz, hala biziz.

Biz, hepimiziz.

Biz Anadolu’yuz.

Ayşegül Tekfidan

Nakkaştepe- 2007

 
Toplam blog
: 35
: 913
Kayıt tarihi
: 11.07.07
 
 

1964 yılında Güneş Akrep burcundayken İstanbul'da doğmuşum. Aslen Balkan kökenliyim. İ.Ü. SBF Kamu Y..