Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '08

 
Kategori
Aile
 

Biz tam altı kardeştik

Biz tam altı kardeştik
 

Karadeniz'in bir köyünde imam ezanı sehven on dakika önce okur. Yanlışlığın farkına geç varan kazazede köylü ertesi gün orucun akıbetini öğrenmek için Müftülüğe başvurur. Olay tüm kamuoyunun gündemine oturunca, bir televizyon kanalı da köylülerin sorularını yanıtlaması için Diyanetten bir görevli ile canlı yayına geçer.

Din görevlisi, bir yandan soruları yanıtlarken diğer yandan da dini vecibeler gereğince bu köy halkının ramazan bitiminden sonra bir gün fazladan oruç tutmalarının caiz olduğunu söyler.

O sırada Almanya’dan canlı yayına bağlanan gurbetçi bir vatandaşımız Diyanet görevlisine sorar;

-Hocam bizde o köydenuk, şimdi Almanya’da ikamet ediyruk…

-Evet, sorunuzu alayım, buyurun!

-Haçan şimdi bizde oruç tutacağiz mi diyesun?

Bazen elde olmayan nedenlerle olaylar hiç istemediğiniz biçimde gelişebilir, genişleyebilir ve hatta başınıza patlayabilir! Şimdi eski bir ramazan gününde küçük kız kardeşime ait bir hatıra düştü yadıma...

...İlkokula gittiğim yıllardı. Ramazan demek biz çocuklar için düğün- bayram demekti. Çünkü on bir ay boyunca görmediğiniz ilgi, sevgi, hoşgörü ve hatta doyasıya yiyip içemediğiniz ne varsa, şimdi bunu bir ayda telefi etme fırsatı çıkarıyordu önümüze.

Aile büyüklerimiz “oruç tutun” diye asla baskı yapmazlardı bize. Hatta küçücük bünyelerimizin soğuğa (-25-30) dayanamayacağını, hasta olabileceğimizi söyleyerek ertelememizi isterlerdi. Buna rağmen vazgeçmezdik. İşten güçten fırsat bulup ta bir araya gelemeyen tüm aileyi ancak iftar sofrasında bir arada görebiliyorduk zaten!

Çetin kış şartlarında sahura kaldırmaya kıyamazlardı kimi zaman. Eee..Bizde az fırlama değildik hani! Sekiden düşüyor numarası yapıp kendimizi yatağın kıyısına yayınca artık ev halkı için de yapacak bir şey kalmıyordu! Sahur sofranın bir kenarına ilişmek, sofradakilere bakıp iştah kabartmak bizim için tarifi imkânsız bir mutluluktu!


Ayrıca, iftara kadar dayanabilirsek bunun karşılığı olarak üç beş kuruş harçlık alacak olmamız, biz çocuklar arasında bir rekabet ortamı yaratıyordu adeta. Sonucunda her gün aramıza yeni girişimciler katılıyordu!

Henüz beş yaşında olan en küçük kız kardeşim de bize özenmiş ve o gün oruç tutmaya karar vermişti. Buna biz de inanamamıştık ama "hevesini kırmayın" diye annem sıkı sıkıya tembihlemişti. Birkaç saat sonra hareketleri ağırlaşıp durgunlaşmaya, göz kapakları ağırlaşmaya başlamıştı ki annem, onu şimdilik yatırmayı başarmıştı! Uyandığında, ne güzel yemek kokuyor diye etrafı kolaçan edip içini çekmekten burun deliklerinin genişlediği geliyor gözümün önüne!

Akşam olmuş, gaz lambasının kör ışıkları köyün zifiri karanlığına karışmıştı. İftarın müjdecisi çocuklar, imamın minareye çıkmasını bekliyordu dört gözle. Her geçen dakika bana saat, kız kardeşime de asır gibi geliyordu doğrusu! Neticede ben de çok küçüktüm, saatler öncesinden orucu bozmayı düşünmüştüm ama küçüğün inadı beni de aç susuz sürüklemişti iftara kadar...

İmkânı yok, ne küçüğün ne de benim iftara kadar dayanacak halimiz kalmamıştı. O kadar mahzunlaşmıştı ki abisi olarak bir şeyler yapmam lazımdı. Dayanamamıştım artık! İftara yaklaşık 8- 10 dakika kala evin çatısına çıkıp bacadan aşağıya doğru davudi bir tonla ezan okumaya başladığımı hatırlıyorum. Aşağıya indiğimde ev halkı kız kardeşimi de aralarına almış iftar sofrasında kaşık sallamaya başlamışlardı bile.

Gerisini tahmin edersiniz artık. Gerçi Temel'in köyündeki gibi orucun tekrarı falan oldu mu bilemiyorum ama olan benim harçlığa oldu. Babaannemin o gün için bana vaat ettiği bir lira yine kendi çıkısında kalmıştı.

 
Toplam blog
: 156
: 5679
Kayıt tarihi
: 05.11.06
 
 

Söz konusu Atatürk ve Laik Cumhuriyet ise; asla tarafsız olamam! Ben; İş ve özel hayatımda Cumhur..