Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Haziran '14

 
Kategori
Tarih
 

Biz Türklerde KUT anlayışı; Türk Kadınının, Toplumda yeri ve önemi ( Tarihsel bakışla)

Biz Türklerde KUT anlayışı; Türk Kadınının, Toplumda yeri ve önemi ( Tarihsel bakışla)
 

'' Çocuklarımıza Vermeyi Umabileceğimiz İki Kalıcı Miras Vardır: Biri Kökleridir; Öbürü Kanatları...''


''Türklerde hâkimiyetin kaynağı olarak gösterilen. O Kağanlığın simgesidir, ''Kut''

Oğuz destanına göre, Oğuz Han bilge bir şahıs idi. hâkimiyeti ilahi menşeden almıştı. Yönetme hakkı hükümdara tanrı tarafından ilahi bir lütuf olarak verilmişti. “Kut” diye nitelendirilen bu anlayış Türk devletlerinde yönetici aileye bağlılığı da oldukça kuvvetlendirmiştir.

KUT NEDİR?

Kut: Devlet, baht, iyilik, talih anlamınada gelir!

Eski Türkler: Tanrının bu yetkiyi vermesini ülüg (kısmet) olarak tanımlarlardı. Türk hakanları adeta göğün yerdeki temsilcisi gibiydiler. Avrupa Hun Hükümdarı Atila, 451’deki “Katalanum savaşından” bir gün önce şaman’a ; “söyle bakalım yarınki savaşın galibi ya da mağlubu kimdir?” Diye sormuş Şaman ; “Sen Tanrının Kılıcısın” cevabını vermişti.

Gök tanrı inancı bütün Türk milletinde hâkimdi. Tanrı vergisi kut’a sahip olan tahta çıkar ve görevini yapabildiği sürece orada kalırdı. Başarılı olamazsa tanrının kut’u geri aldığına inanılır ve tahttan düşerdi. Türklerin ilahi kaynaklı hâkimiyet telakkisi başka milletlerinkinden farklıdır. Hunlardan beri hâkimiyetin ilahi kaynaklı olduğunu, kabul edilmekle birlikte hakanlara herhangi bir ulûhiyet atfedilmemişti. Hakan; Tanrı tarafından KUT verilmiş bir insan olarak kabul edilmektedir. Başka kültürlerde kralın şahsıda ilahi menşeli kabul edildiğinden “kral hata yapmaz” fikrini de beraberinde getiriyordu. Bu ise Türk anlayışında ilahi olan görevlendirmedir.

Türklerin; Hıristiyanlıktan bile yüzyıllar önce Tek Tanrıya inanması ise, ayrı bir güzellikti!

Türk hâkimiyet telakkisine göre Kut babadan oğla geçerdi. Kut (irsen) geçse de buna sahip olabilmek için gerekli başka özellikler vardı. Hazar Türklerinde, umumi felaketler; Hakandan Kut’un gittiğine delalet eder ve Hakan idam edilirdi. (Bugün,Soma'da yaşananlara bakalım ve düşünelim)

Türklerde; Hakan, devleti töreye göre yönetirdi. Yani yönetim hâkimiyete kanuni bir mahiyet verirdi.  Türkler İslam’ın kabulünden sonra; İslamiyet ile çatışmayan geleneklerinide devam ettirdiler. Kut’a, İslam-i bir anlam verdiler. Onu Allah’ın takdiri veya nasibi olarak yorumlamışlardır. İslam inancında, Allah Kadir-i mutlaktır. İnsanın nasibinde varsa, devlet başkanı olabilir.

Günümüzde, ''Kut” anlayışı binlerce yıldan sonra bile, hayatımızdaki yerini korumaktadır. Bayramlarda dostlarımızın bayramını “kut”larız. Doğum günlerini “kut”larız. Evlilikleri “kut”larız. Kut kavramı zaman içinde değişime uğraşa da ilahi kudretini devam ettirmiş ve toplumumuz içindeki temel kavramlar içinde yerini almıştır. İyi dileklerimizi inandığımız yüce güç ile ifade etmek atalarımızdan miras kalan kültürümüzün bir parçası olmasının yanı sıra, ilahi gücün takdirinin hala bu millet üzerinde egemen ve yol gösterici bir unsur olduğunu göstermektedir. Tanrı, Kağana milletini doğru yolda yürütmesi için “Kut” vermiştir.

“Kut” kanın kutsallığını sembolize etse de burada kullanılan mecaz, kanın fizyolojisinden ziyade, insan bedeninin tamamını kaplayan ve yol gösterici olan ilahi bir güce tekâmül etmektedir.

İlerleyen Tarihle, Anadolu’da ve Osmanlı’da ise, bu zamanla özünü yitirerek; Padişahlık adı altında,Sultanizm sistemine dönüşmüştür ve bu sistemin esasında, temelinde; Kadını cahil bırak, koyun doğursun ve sende Sultan (ÇOBAN) olarak, o koyunları güt felsefesi vardır.

Bozkurt Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, 29 Ekim 1923’te, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğu günden bu yana, bu düzen Anadolu’da sistemli halde uygulanmaya çalışılmış ve halen de çalışılmaktadır.

Ülkemizde ki; Rejim düşmanı hainlerle beraber, kökü ve gözü dışarıdan olan o dönme kalleşlerin, Anadolu da vilayetlere gönderdikleri ‘’Kara İmam’’ lakaplı kişileri ile… Anadolu insanlarına verdikleri sahte, kurmaca, düzmece ve sosyal bir zehir olarak da nitelendirebileceğimiz; İslam dininin özüne, düşüncesine aykırı, vaaz ve sohbetleriyle: Anadolu’da Anne ve Babaların kanıları, düşünceleri bu şekilde etkilenmiş ve şu an bile etkilenmektedir ki, bu sayede ülkemizde ki o canım Kızlarımızın okutulması engellenmiştir…

Dediğimiz gibi, Vatandaşlarımızın kendini yönetememe ve hatta özünü kültürünü öğrenememesi de bu şekilde güttükleri politikaları ile koyun yetiştirip, koyun gütme felsefesinin kökeni, o bozuk düzen Sultanizm’e dayanmaktadır!  Bugüne bak; bak seni kim yönetiyor?

KUT ANLAYIŞININ HÂKİM OLDUĞU DÖNEMDE TÜRK KADINI:

Esasında Milli Kültürümüzün ve Milli Felsefemizin temelinde yatan: O - KUT, anlayışında, Devletin başkanı olan; O Kağan’ın olduğu kadar, Eşi Hatun’da devlet yönetiminde söz sahibidir. Bu da Atalarımızın, ne kadar Demokratik ve Laik olduğunu göstermektedir.

KUT anlayışında: Kağan ve Hatun! Yeryüzün de, Âdem ile Havva’nın simgelemesine  de benzetilebilir.

… Şimdi

Eski Türk boylarında, kadın özgür ve eşit bir toplumsal konuma sahipti.'

Bozkurt Atatürk’ün de, kendisine ‘’Fikir Babam’’ dediği; Ziya Gökalp’a göre: Eski Türkler “hem demokrat, hem de feminist” idiler.

Türklerde feminizmin birinci nedeni, toplumda var olan demokrasi, ikinci nedeni ise Türklerin o zamanki dini olan Şamanizm’in, kadındaki “kutsal” güce dayanmasıydı. Rahmetli Gökalp’ın bu görüşünü desteklemek içinde, kendi köyümden dolaylıda olsa bir örnekle…  

Çorum ili, Kargı ilçesi, Köprübaşı Köyümüzde; Köy düğünlerimizde, Davul eşliğinde düğünün devam ettiği gece;KIZ tarafı olarak! Hem güreşler yapar hem de yaktığımız o ateş etrafında, Orta Asya’dan bizimle gelmiş olan o geleneğimizle bir çeşit Ritüel biçiminde; Sağ ve sol elimizi aynen asker selamı vererek, ateş etrafında davulun ritmine göre hızla dönerek ‘’Sim Sim’’ dediğimiz o oyunu oynar, Gelin ve Damadı orada selamlar, bir nevi Kut-lardık

‘’ Tarihi Araştırmalarla; Orta Asya’da, Türk Kadınlarının Toplumdaki Yeri ve Önemi’’

Avrupai olmuşlar, burayı daha iyi okusunlar! Bugünkü Avrupa'da dahi kadına verilmeyen haklar o günün Türk toplumunda vardı. Bugün Avrupa toplumlarında bile kadın eşeysel (cinsel) bir nesne olarak görülmekte ve toplumsal anlamda erkeklerle tamamen eşit olamamaktadır.

Orta Asya’da; Hukuksal açıdan kadın ve erkek tamamen eşittir.

- Erkeğin yalnızca bir tane “zevce”si, yani Eşi olabilirdi.

-Kadınlar doğrudan doğruya hükümdar, kale muhafızı, vali ve elçi olabilirlerdi.

- Kızlar, kendileriyle evlenmek isteyen erkeklerle bir çeşit düello yapıyor ve kendilerini yenemeyen erkeklerle evlenmiyorlardı. Ah nerede o kızlar şimdi!

Bir kız'ın birden fazla isteyeni olduğunda, Kız, erkeğini kendi seçerdi. Evlenirken de bir kız ve bir erkek çadırlarını birlikte kurardı. Evlilik çağı gelen erkek ve kız, ailelerinden yaşarken kalıt (miras) payını ister, aldıkları paylar onların çeyizi olurdu. Bu payları birleştirir ve kendi yuvalarını kurarlardı. Her şey tamamen eşittir.

-  Eski Türk topluluklarında, devlet başkanlığı hatun-hakan’ın ortak sorumluluğu ile yürütülürdü. Yasa niteliğindeki emirname’ler, her ikisince imzalanmadan uygulanamazdı.

- Kadın devlet yönetiminde, hatta askerlik ve sporda bile etkin rol oynuyordu. Elçi kabulü dâhil, bütün önemli törenlerde, Hakan ile Hatun beraber bulunurlardı. Kadınlar savaşın her aşamasında, erkeklerle eşit koşullarda katılırlardı. Hatun bizzat savaş kurulunun üyesiydi.

- Tarihte devlet başkanlığı yapmış ilk kadınlar da Türklerdi. Bu kadın, Saka Türkleri(İskit) Hatunu Tomris'tir. Tomris,Türkçe: Temir,‘’Demir’’ anlamına gelir Bizim Hatunlarımızın yanında (diğerlerinin o demir leydileri kimdi ki?)

- Delhi Türk Devleti’nde: Raziye Sultan, Kirman’daki Kutluk Devletinde, Türkan Hatun, bunun en ünlü örneklerini oluşturuyordu. Çağımıza gelince...

Bugün; yaklaşan T.C Cumhurbaşkanlığı seçimine bir atıfta bulunarak; Aday olarak bir Kadın gösterilmesinden. O Kadının, Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinden yanayım ve ‘’Kadın Harekettir, Kadın Berekettir.’’ deyimimizle, benim adayım: MERAL AKŞENER’dir. Türkiye Cumhuriyetimize HATUN olmak, en çok o’na yakışacaktır diyoruz! Kızlar, Kadınlar, Anneler bu sesime kulak verin, ses verin!

Son kez: Tarihimize Geçmişimize ve Özümüze Bakarak!

‘’Benim Türk Yurdumda ‘’Kızlar’’ Her Zaman Okumalıdırlar’

Okumalıdırlar; Çünkü onlar gelecekte bir gün Anne olacaklar ve Çocuklarımızın İlk Öğretmeni, Tonyukuk’u onlar olacak ve bu sayede Cumhuriyetimize; ‘’Milli bilincinin geçmişi kadar yaşlı ve Milli düşüncesinin geleceği kadar genç’’ Binlerce Bilgeler, eğitimli, şuurlu nesiller yetiştirebileceklerdir. Allah rızası için; Kızlarımızı okutalım, okumasına engel olmayalım!

Uzman Öğretmen Olan, Babamın da Söylemiyle: Zekânın %76’sı kalıtsaldır; %21’i Eğitim ve Okul’dan, %3’ü çevreden gelir ve gelişir. Batı medeniyetini adam akıllı alan o Japon’lar; bugün uçan arabalar ve robotlar yapabiliyorsa! Bu,1950’de tüm ‘’Japon Kadınlarının’’ Üniversite mezunu olmasındandır…

Ve bizim söylemimizle: ''Okuyacağınız 300 Sayfalık Bir Kitap Bile; Çocuğunuzun Yahut, Torununuzun; Fakülte’de Doç ve Prof Apoletini Almasını Sağlar.''

Önce sen oku; Çocuğunu özel kolejlere, özel dershanelere göndermekle adam edemez, eğitemezsin… Zekânın %76’sı kalıtsaldır, yani sendendir. Önce sen oku, ilk emir ile Oku!

‘’En Derin Saygı Ve Sevgilerimle’’

‘’Geçmişe ait olan ben değilim; Geçmiş bana aittir.’’

 2020’ye Dolunay’a Doğru… 

 

Beyazıt-İstanbul

A. Ümit Yıldız

 
Toplam blog
: 67
: 4037
Kayıt tarihi
: 24.04.07
 
 

17 Şubat 1986'da: Soğuk karlı bir Şubat gecesi Koca Karı olan ebenin ellerine ''bilim otoritelerinc..