Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ekim '11

 
Kategori
Güncel
 

Bizim ev depremde yıkılır mı?

Bizim ev depremde yıkılır mı?
 

RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR


Çocuklar, onlar daha net ve doğrucular bize göre sanırım. Belki de, henüz riyakarlık üzerine öğretileri olmadığı içindir.

Kendilerince küçük hesapları olduğu gerçeğini göz ardı etmiyor olsam da bunların minik kalplerinde kötülük olmadan, kendilerine aldıracakları bir oyuncak veya bir çikolata için yaptıklarına şahit olurum. 

Van’da yaşanan depremin ardından, Ali’nin okulunda da deprem tatbikatı yapılmış. (Ali, benim küçük prensim, bu yıl ilk okul üçüncü sınıfta)

“Deprem tatbikatı yaptık anne. Deprem için işaret verilince sakince sınıflardan çıktık.” Dedi. “Nasıl, sakince mi? Kuzum, niye koşarak çıkmıyorsunuz?” dedim. “Koşup, birbirimizi mi ezelim anne?” dedi.

Kendimden utandım. Ali’nin hızla sınıftan çıkmasını hesaplarken diğer çocukları dikkate almamanın üzüntüsünü yaşadım. Şükür, öğretmenleri duyarlı bir hanım ve doğrusunu öğretmiş.

Depremden önce de sürekli ifade ettiği bir konu var. Hatta takıntı haline getirmişti. Okullarının yanında yapılan yüksek binalara fena sarmıştı. Üstelik, binalar yükseldikçe ve kat numaralarını gördükçe “Bu adamı fena yapacağım, kırk iki kat olmuş, kırk üç kaç olmuş” diye sayıp duruyordu.

Çocuk haklıydı. Okulun yanında küheylan gibi yükselen binaları gördükçe benimde sinirim bozuluyor olmasına karşın, yapan firmanın deprem yönetmeliklerine uyacağını düşünmekten başka açarda bulamıyorum.

Geçen sabah kahvaltı masasında. Küçük prens tabağındaki kruasanları (Ali’nin söylemiyle “Kuru Hasan”) uçlarını kopartıp tabağında soğumaya bırakmış. “Çikolatası sıcak olunca ağzımı yakıyor” der ve uçlarını kopartıp ılımasını bekler. Kuru Hasanları yerken uçlarını sona bırakır. Keyifli oluyormuş.

O, masada Kuru Hasanlarını beklerken, ben de beslenmesi için yemekleri ısıtıyorum. (Bu yıl öğretmenimiz çocukları yemekhaneye vermemizi yasakladı. Hepsi yemek saatinde sınıfta beslenmelerini açıyorlar ve ev yemeği yiyorlar. Yemeğini bitirmeyenler, onların deyimiyle “Uzun teneffüse çıkamıyor.” Bu da yemeklerini bitirmeleri ve yeme alışkanlıkları üzerinde etkili oluyor. Bana çok yaradı bu uygulama. Mızıl mızıl yemek yiyen Ali, yemeğini bizimle bitirebiliyor artık. Bundan önce, babası ve ağabeyi masadan kalkar, ben Ali beklerdim.)

Konuya dönecek olursam, küçük adam düşünceli. “Hayır ola anneciğim?”

“Deprem oldu, binalar yıkıldı. Deprem öldürmez, bina öldürür diyorlar. Bizim evimiz depreme dayanıklı mı? Depremde yıkılır mı?” dedi. “Tabi, depreme dayanıklı kuzum. Sen sıkma canını” dedim. 

“Ben biliyorum zaten. Annemler evi alırken mutlaka kontrol ettirmiştir diye düşündüm” dedi.

Ali’ye evimizin depreme dayanıklı olmasının pek de depremde binalardan korunmaya yetmeyeceğini söyleyemedim. Depreme ev dışında yakalanma ihtimalimizin olması ve çevremizde bulunan binaların depreme dayanıp dayanmayacağını sorgulamak gerektiğini ise aklına dahi düşürmek istemedim.

Binaların altında bulunan marketlerde yahut bir arkadaş ziyaretinde depreme yakalanacak olursak yaşayacağımız sonuçları ona anlatıp, son zamanlarda Van depremiyle aklında yer eden korkuları perçinlemek yerine onu rahatlatmak için evimizin deprem yönetmeliğine uygun yapıldığını ve korkmamasını söyledim.

Gel de bana anlat. Korkuyorum, inkar etmek yersiz. Özellikle de küçük marketler ve birbirine yakın binalardan irkiliyorum. Hiç yer bırakmadan tüm boşlukları binalarla doldurmaya izin veren imar planlarınıanlayamıyorum. 

Köprüler ve viyadüklerden geçerken deprem olabileceğini düşünmek bile kanımı donduruyor. 17 ağustosta yıkılan üst geçitleri hatırlayınca başımıza geleceklerin hayali bile korkutuyor.

Tüneller ve metroya asla sıcak bakamıyorum. Canlı canlı gömüleceğimi düşünüyorum. Aslında bir anlamda da sığınak olarak düşünülen bu alt tünellerin, deprem sonrası en geç yardıma gidilecek yerler olmasından endişe ediyorum.

Bunca ikircikli deprem paranoyasını hep yanımda taşımıyorum şüphesiz. Yazgının ve kaderin kaçınılmaz olduğunu ve her şeyin hayırlısını istemek gerektiğini de düşünüyorum.

Küçük bir çocuğa kendi yaşadığı konutun depreme dayanıklı olmasının, pek de önemli olmadığını söylememekle onu korumaya çalışırken korkunun yaratacağı psikolojiden, kendime yapabileceğim fazlaca bir şey olmamasının hüzünlü haline de boyun eğmekten başka çıkar yol bulamıyorum.

İzmit’de depremden sonra gördüğüm ve harap haldeki binaların tamir edilip kiraya verilmesini içime sindiremiyorum.

Avcılar’da depremden sonra sessizliğe gömülen binaların insan cıvıltılarına mezar olabileceği fikri beynimi kemiriyor.

Kim bilir? Başbakan tarafından açıklanan yapılaşmaya ilişkin yenilikler hayata geçirebilirse, ben de küçük adamı rahatlatmak için ülkemizdeki binaların hepsi depreme dayanıklı diyebilirim bir gün belki…

Ali’nin ve diğer çocukların saflıkları karşısında onlar kadar dürüst davranabileceğimiz günler olması dileğiyle.

Sağlıkla ve mutlu kalın 31/10/2011

Gülay Mustafaoğlu

 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..