Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Şubat '09

 
Kategori
Blog
 

Blog dedikoduları devam ediyor

Blog dedikoduları devam ediyor
 

Berlin'li blog yazarlarının fotoğraflarıyla bezenmiştir. Az sonra yayım da olacak:)



Dedikodu meraklıları için birinci bölümün linki:

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=163833

- Eeee, MB’de en sevmediğin yazarı sormuştum. N’noldu?

- Boşver sen şimdi bunları. Asıl son haberleri dinle. Az evvel MB’nin baharda, mart sonu veya nisan başında yapılacak olan İzmir blog toplantısına Ümit Culduz’un katılacağını duydum.

- Kimden?

- Ümit Abi’den!

- Demin messenger de onunla mı yazışıyordun?

- Evet.

- Nasıl yani ? O da mı gelecekmiş?

- Evet!

- Hani Ümit Abi Blog toplantılarına katılmıyordu?

- Uzun hikâye canım. Ama bu sefer gelecek gibi. Yani gayet ciddi!

- Gelecek gibi mi? Gidecek gibi mi?

- ??? Fark ne?

- Gelecek gibiyse, sen de ordasın demektir. Gidecek gibiyse sen burdasın demektir. Anladın mı farkı?

- Ne fark eder canım. Ha ordayım, ha burdayım. Ben...

- Çok fark eder canım! Ordaysan ben de ordayım!

- Neyse orasına sonra bakarız. Ama şu kadarı kesin Ümit Abi giderse ben de giderim.

- Tamam işte aynı şeyi söylüyoruz. Sen gidersen ben de giderim.

- İyi iyi tamam! Gidersek beraber gideriz!

- Okan şu MB’den ayrılanlar demiştim geçen!

- N’olmuş onlara?

- Ahmet Balcı’nın yazıları gittikçe azalıyor. N’oldu ki acaba?

- Valla canım ben de bilmiyorum ne olduğunu. Ne bildiri var ne de bir blog. Sessiz sedasız siliyor bloglarını. Son günlerde yorumlarına da rastlamıyorum. Resmini de silmiş. Neye kızdı bilmiyorum ki. Ama bana sorarsan meleklerin haberi var sanki.

- Haberi olsa ne olur. Önemli olan onu durdurmak!

- Aynı fikirdeyim canım. Mizah kategorisinde hüzün yelleri esiyor günlerdir. Umarım onu bu kararından vazgeçirenler olur.

- Peki konu açılmışken; ayrılanlar sence niye ayrılıyorlar?

- Dün de söylediğim gibi bunun bir çok sebebi olabiliyor. Ama bence en önemli sebeplerden biri bu yazma, yorumlama ve cevaplama işinin fazlaca zaman alıyor olması. Bugün Aydın Sevinç 1000 günde 800’cü bloğum demiş mesela. Her blog için sadece ortalama 2 saat harcansa ( Yorum, Yorum cevabı, mesaj vb. dahil ) 1600 saat yapar. Peki bunun hiç mi bayramı, tatili (ki takip edebildiğim kadarıyla Aydın Bey seyehati seviyor ve sıkça seyehate çıkıyor) özel günleri vb yok. Yani bu sadece bir misal. ( Burada Aydın Bey ile alakalı sadece rakamsal misal getirdim. Kendisinin kontrolsüz yazdığını kesinlikle ima etmedim ) Diyeceğim şu; birçok yazar kendini bu işe fazlaca kaptırıp işlerini, sorumluluklarını aksatabiliyor. Bu durumu şapkasını önüne koyup kabul eden, ya ara veriyor ya da sayfasını iptal edip çıkıyor.

- İyi bari, bunu tespit etmiş olmana sevindim.

- Ne demek istiyorsun sen şimdi?

- Yani diyorum; acaba az evvel söylediklerin senin için de geçerli olabilir mi?

- Ben biliyordum zaten senin konuyu gezdirip dolaştırıp buraya getireceğini. Israrla sormandan belliydi. Evet bu durum benim için de geçerli. Yazmak resim yapmaktan farksız bence. Karalamaktan söz etmiyorum. Zaman ve özen istiyor. İnsanlar yazılan yazılara emek sarf edip yorum yazıyor *** Yorumunuz ve katkılarınız için teşekkürler *** demekle olmuyor anlayacağın. Ben kendimden yola çıkıyorum. Yazdığım bir yoruma üstün körü bir cevap alınca üzülüyorum. Bence sabah kalkar kalkmaz ilk olarak kim ne yazmış diye bilgisayarı açıyorsan tehlike çanları çalıyor demektir.

- Haaaa! Öyle miii? Kiliseye bu kadar uzak olduğumuz halde bu çan sesleri nereden geliyor diyordum ben de. Nasıl susturmayı düşünüyorsun bu çanları?

- Tüm hobi sahibi insanlar ne yapıyorsa onu yapmam gerekiyor. Dozajını kaçırmadan. Zamanı iyi ayarlayarak. Herşeyden önce öngörülen sürenin dışına çıkmayarak, oto kontrolü elden bırakmadan. Birçok yazarın aldandığı bir nokta da yazmanın okumanın zararı olmaz düşüncesidir. Herşeyin fazlası nasıl zararsa, bunun da fazlası zarar. Ayrıca kendini sanal aleme fazlaca kaptırıp reel dünya ile dengelerin yer değiştirmesi gibi hasta bir durum da söz konusu olabiliyor. Söz konusu hasta durumun ilk belirtileri blog dostluklarının ve yazışmalarının rüyalara girmeye başlamasıdır.

- Yani?

- Üfff tamam ya söyledik ya işte! Farkındayım! Hastalık boyutunda olmasam da zamanımı daha iyi ayarlamam gerektiğinin bilincindeyim! Senin bu yaptığın psikologluğu geçti. Resmen kendi kendimi terapi ettiriyorsun. Ayrıca fazlaca ciddi oldu mesele. Sonra bu işin bu boyutlarını bilmeyen yeni yazarları da korkutacağız. Kapatalım şu konuyu artık!

- İyi iyi, bugünlük bu kadar yeter. Şimdi yeniden dedikodulara geçebiliriz: )

- Ne dedikodusu canım? Dedikodu yapacak kafa bırakmadın ki! Sayende kendimi hasta gibi hissetmeye başladım.

- Hani bu pazar Ümit Abi’ler gelecekti?

- Yaa evet! Öyle düşünmüştük ama Ümit Abi iptal etti! Dans’a gidecekmiş.

- Ne dansı?

- Ümit Abi’nin her hafta gittiği bir dans klübü varmış! Bu defa pazar günü için sözleşmişler.

- Kiminle?

- Valla aldığım istihbarata göre her hafta başka bir hanımla çıkıyormuş.

- Ümit Abi’mi?

- Eveeet! Ne var bunda? Bekâr adam. İstediğini yapar. Sonra karizma var, boy pos var. Eeee bir

- Yine

- Çok yoğun bir adam bakma sen onun blogda bu kadar zaman geçirdiğine. Şimdi de felsefe kurslarına falan başlamış. Kafayı takmış; Filozof olacam diyor: )

- Ya bırak Allah’ını seversen! Sen beni makaraya sarıyorsun di mi?

- Yok kız ciddiyim.

- Okan, sana bişey daha sorcam.

- Uzatma gülüm! Soracaksan sor! Yazı diyorum, çok uzuyor...

- Sence Sabiha Abla gerçekten editör mü???

- Ne bileyim canım. Bu konular derin konular. „ Derinblog“ Olabilir de olmayabilir de. Mesela geçenlerde kendisinden bir konuda yardım istedim. Bir tek editörün halledeceği bir işti bu. Ben icabına bakarım dedi ve anında çözdü meseleyi. Sonra da yorum yazdı. Tamam mı diyeJ

- Eee tamam işte editör o zaman! “Duyduk duymadık demeyin MB’nin editörlerinden biri Sabiha Rana’dır!”

- Sus kız! Ortada kesin birşey yok! Duyduk duymadık demeyin kısmı sansürlenmiştir! Okumamış olun: )

- Şu sıralar çıkan tartışmalardan dolayı baya üzgünsün ve konuyu açmak istemiyorsun biliyorum ama bence konuşulması gereken yazılar ve yazarlar var. İki üç gündür okuyup okuyup söylendiğin yazılar var. Niye kızıyorsun bu yazılara.

- Canım yine biçimsiz sorular sormayla başladın farkında mısın? Yavaş yavaş dedikodu partnerimi değiştirmeye zorluyorsun beni. Bu soruya cevap verirsem onaydan çıkmaz bu yazı.

- Saçmalama lütfen! Hep de mizahi konuları konuşacak değiliz ya. Ayrıca fikir beyan etmek de bir sorun olmamalı.

- Bak! Bence MB’de bir bloklaşma var. Bu bloklaşmanın ayrı sebepleri var. Bazılarının iddia ettiği gibi söz konusu bloklaşma dünden bugüne oluşmuş bir durum değil. Senin az evvel sorduğun o “ kızıyorsun” dediğin bloglardan birinin altında yer alan yorumlar da resmen tahammülsüzce tahammülsüzlüğü eleştiriyorlar. Açık açık karşıt oldukları kimselerin MB’den gitmeleri gerektiğini dile getiriyorlar.

- Hangi yazı bu?

- “Kim bunlar?”
Başka bir misal vereyim sana. "Blog mu? Blok mu?" Isimli bir yazıda, yazar resmen hakaret kriterlerini belirlemiş ve bu belirlediği kriterler doğrultusunda hakaret edildiğini varsayarak bazı yazarların MB’den kovulmasını talep etmiş. Hem de alenen. Eğer son tartışmada ( Köle ) dile getirilen hakaretleri bir araya toplarsak o tartışmaya iştirak edenlerin hemen yarısının MB’den şutlanması gerekir. Hakaret kriterlerini belirleme ukelalığı yapmadan şu kadarını söyleyebilirim; Silinen yorumları hatırlamamız kâfi; her iki tarafın da yorumları silindi. Bazı yorumlarda tehdit bile vardı. “ yanına gelirim “ falan gibi. Bunları sen de okudun.

- Evet!

- Yani benim kızdığım nokta şu: Herkes olaya kendi penceresinden bakıyor. Kimse karşısındakinin gördüğü manzarayı merak etmiyor. Herkesin elinde çuvaldız ama kimse iğneyi kendine yaklaştırmıyor. Hem bloklaşma var diye dert yanılıyor hem de onlardan, bizlerden, sizlerden söz ediliyor. Tahammülsüzlük tahammülsüzce eleştiriliyor. Hani " Dinime küfreden Müslüman olsa " derler ya. İşte tam o sözün yeridir bence.

- Anladım!

- Tamam işte canım, benim söylediğim de bu ya. Biz bizi anlıyoruz. Onlar da birbirlerini anlıyor. Kıyamette bundan kopuyor.

- Bak yine sinirlendin. Kaşlarını çattın!

- O kadar söyledim sana açma bu konuları diye. Dönüp dolaşıp konuyu tartışmaya getiriyorsun.

- Tamam canım anladım. Bu konu sansürlü. Konuşmayalım o zaman. Arif Abi’nin yazdığı bloğu okudun mu?

- Okudum! Bana kalırsa şaka yapmış Arif Abi. Olmaz o iş! Biz biraraya gelip bir konunun üstesinden zor gelirken öyle bir başkanın vay haline. İki günde alaşağı ederler başkanı. Devrim, ihtilâl, darbe hepsi birden olur valla. Kaldı ki böyle bir başkan ihtiyacımız olduğunu da sanmıyorum.

- Ya baksana sen! İndir bakiim şu kaşını!

- Tamam tamam!

- Sen dün 1000. yorumunu aldın di mi

- Evet!: ))

- Bak nasıl güldü yüzün?

- Zühal Voigt Hanım yazdı 1000. yorumu. Ona bir ödül sözüm var!

- Nasıl bir şey düşünüyorsun?

- Bence kendi belirlesin. Kendisiyle bir söyleşi yapmak isterim mesela.Veya bu dedikodulardan birini onunla yapıp kendi sayfasından yayıma verebiliriz. Berlin’e gelirse onu çok güzel ağırlayacağımız kesin. Genelde turistlerin bilmediği göremediği ama Berlin’i asıl Berlin yapan yerleri gezdiririrz ona. En iyisi kendisinin belirlemesi.

- Alev Abla'nın anketine yorum gönderdin mi?

- Evet! Uç Bey sokak...! En sevdiğim yazısı!

- Hadi kalk şu bilgisayarın başından! Ben de yorum göndereceğim o yazıya!

Blog dedikoduları devam edecek! Kaynatacak yazar arıyorum. Şu Tatlı kız beni köşeye sıkıştırıp duruyor:)

 
Toplam blog
: 121
: 1814
Kayıt tarihi
: 29.01.07
 
 

Almanya'da doğdum. Haylaz bir öğrenciydim. 16 yaşımdan beri ticaretle ilgileniyorum. Şu anda büyük b..