Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '07

 
Kategori
Blog
 

Blog hastalığı...

Daha önce adını duyduğum... Ama, ne belirtileri, ne de çaresi olup olmadığı hakkında hiç fikrimin olmadığı bir hastalık bu. Adı "Blog Hastalığı."

Bu hastalığa birden bire yakalanmıyor insan.

Önce "yazmayı sevmek" denilen bir mikrop bulaşıyor. Bazılarının -özellikle ergenlik döneminde, bazan da ilk kalp çarpıntısında- mikrop giriyor kanına. Kimisinde geçip gidiyor... Bir "geçmiş" olarak kalıyor... Kimisi de -benim gibi- taşıyıcı oluyor.

Fark etmiyorsunuz...Yavaş yavaş ele geçiriyor sizi.

Taşıyıcı olduğunuzu... Yaşadıklarınızı ve yaşananları farkında olmadan biriktirmeniz ve zaman zaman da unutmamak için kağıda dökmenizden anlıyorsunuz.

Siz "lay lay lom veya hüngür hüngür" yaşamınıza devam ederken...O birikimler var ya o birikimler...Dışarı çıkmak için baskı yapmaya başlıyor...İşte, ilk hastalık belirtileri.

Artık her yerde ve her şeyde yazacak bir şeyler bulmaya başlıyorsunuz...En küçük olay, bir yazı konusu oluyor sizin için...Eyvah...Eyvah ki, ne eyvah! Artık hastalanmaya başladınız siz...İster sevinin, ister üzülün...Öldürmüyor ama ölene dek sürüyormuş. Öyle diyorlar, diyenlerin yalancısıyım.

Geçiyorsunuz bilgisayarın başına, başlıyorsunuz yazmaya...Siz değil, parmaklarınız yazıyor...Yetişemiyorsunuz hızına...İlk hapınız bu oluyor...İyi de geliyor, ama yetmiyor.

Daha etkili bir ilacı olmalı...."Okunmak" diyorlar adına.

Nerede bulurum ben bunu diye deli gibi aranırkeeeennn...Yokladığınız hafızanızda "Blog" kelimesi, tur atmaya başlıyor.

İyi güzel de...O ilacı öyle kolay vermiyorlar..."Biraz bekle bakalım, sabret" diyerek, sizi sancılar içinde bekletiyorlar.

Bekliyorsunuz çaresiz. Her gün kapısının önüne gidip, "Beni aldılar mı acaba?" diye yokluyorsunuz...Veee, içerideki mutlu mesut diğer hastaları gıptayla seyrediyorsunuz.

Bu durumda yapacağınız en iyi şey, umutsuz olmamanız...Azimle beklemeniz.

Sonuç ne mi oluyor? "Bekleyen derviş, muradına ermiş" derler ya hani, siz de o kapıdan içeri giriyorsunuz.

Okunmak denilen ilacın aslında nasıl bağımlılık yaptığını, "yazma arzusu" nu nasıl beslediğini...Artık hastalığınız "Blog Evresi" ne girdiğinde anlıyorsunuz.

Kronik bir "Blog Hastası" olarak deneyimlerim şöyle:

Sabah gözümü açar açmaz, bilgisayarımın açma düğmesine basıyorum, o açılırken alelacele duş alıp, kahvemle birlikte oturuyorum karşısına.

Hemen messengerı açmam lazım...Mutlaka mail gelmiştir doktorumdan. Doktorumun adı: Milliyet Blog... Kısaca MB diyoruz aramızda. O yüzden hastalığımızın adı "Blog Hastalığı". Doktorun adından almış ismini.

Gelmiş maillerim. hepsini okuyorum, yorumlara cevap yazıyorum, mesajlarımın cevaplarını okuyorum...Her yorum yüreklendiriyor beni.

En sona saklıyorum büyük hediyeyi.

Kabul edilen yazımın maili bu.

Bir keyif bakıyorum sayfamdaki yazıma. Bazan "Bu sayfayı ilk okuyan sizsiniz" yazıyor..."Olsun, doğru düzgün yazarsan, okunur üzülme" deyip, teselli ediyorum kendimi. Bu hastalıkta en iyi gelen şey "umudunu asla yitirmeyeceksin."

Hemen diğer yazıları okuyorum yine aynı keyifle...Bazılarına yorum yapıyorum...Bazılarını kıskanıyorum..."Nasıl akıcı yazmış" diye. Bilmediğim konular hakkında bigileniyorum.

Saatler su gibi geçip gidiyor bu arada...Ne gam.

Birden bire parmaklarım klavyenin tuşlarında dolaşmaya başlıyor...Yazıyor yazıyorum...

Yazmam bittikten sonra "doktor kontrolü"nden geçebilmesi için dikkatle inceliyorum. Resim ekleyip, "yayına al" butonuna basıyorum.

Sonra tekrar diğer arkadaşların yazılarını okumaya başlıyorum...Messenger açık, MB'den her an mesaj gelebilir.

Yazıların arasında kaybolmuş... Okur ve bazılarına yorum yaparken, sorumluluklarım geliyor aklıma.

Evin içinde "mecburen" rutin işlerimi yaparken, gidip gelip mesaj kontrolü yapıyorum.

Gazete okurken, yemek yerken gözüm ve kulağım messengerda.

İlk boş bulduğum anda, geçiyorum başına blog sayfasının, yeni yazıları okumaya başlıyorum.

Beslenmek için kitap okuduğum araları saymazsak..."Ev işi" denilen zorunlulukların ve günlük yürüyüşün, kısa kesilen telefon konuşmalarının, sevdiklerime ayırdığım zamanların dışında... Okuyorum, yazıyorum, yorum yapıyorum, yorum alıyorum...

Gün be gün hastalığım ilerliyor...

Bu hastalığın adını hiç duymamış olanlar da var çevremde..."Ne yapıyorsun sen öyle saatlerce bilgisayar başında" dediklerinde, sevimli sevimli gülümsüyorum...Çünkü anlatmaya çalıştığımda pek çoğu anlamadı...Ben de artık anlatmaktan vazgeçtim.

Ben böyle gülümserken dışımdan...İçimdeki ses "Rahat bırakın beni, ben kronik bir blog hastasıyım" diyor.

 
Toplam blog
: 139
: 1916
Kayıt tarihi
: 12.04.07
 
 

Bana biri kendini anlat dese, susar kalırım. Her konuda çılgın bir istekle konuşan ben, işte o anda ..