Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '08

 
Kategori
Blog
 

Bloglar hakkında sizlerle sohbete varmışsınız?

Bloglar hakkında sizlerle sohbete varmışsınız?
 

Ne kadar okunuyoruz?


Bloglar hakkında sizlerle bir söyleşi yapalım ne dersiniz.

Bloglar. Ah benim güzel bloglarım!

Burada blog yazan bir sürü yazarlar var. Yazarlar mı? Kimimiz ya öğretmen, ya bir avukat ya da bir doktor. Aramızda benim gibi işsiz olup yazan da var emekli olup kendini yazmaya adı yanda var. Kim olursak olalım herkes bir şeylerle paylaşmak adına düşüncelerini ve fikirlerini tek tek yazıyorlar. Yazmak iyi bir şey midir? Elbette iyi bir şeydir. Çünkü blog yazmak ve o bloğu okuyucularına sunup okumalarını sağlıyoruz her birimiz.

Ne kadar okundu. Halen de okunuluyor mu? Bu öyle bir şey ki hani kitap yazarsınız ya ve bir yayın evi ile anlaşırsınız. Kitaplar basılır ve kitapçılara dağıtılır. Yazar umutla bekler. Ne kadar satıldı diye.

Gerçi biz millet olarak okumayı sevmediğimizden yazarlar pek kitaplarını sattıklarını düşünemiyorum. En baştan kitaplar belli bir miktarda kitap satılır. Kitap satışı bitmeden ve tükenmeden ikinci baskıya verilmez. Eğer okuyucu kitabı okur beğenir ve başkalarına tavsiye eder. Mesele buradan kaynaklanmaktadır. Beğenildiyse hemen yayılır ve kitap ikinci baskıya hatta üçüncü baskıya gider.

Mesela “Şu Çılgın Türkler” romanı yok sattı.

Ben her zaman, yazmış olduğum blogların ne kadar da eski de olsa okunduğunu görüyorum. Kimileri nasıl oluyor da bizleri buluyor ve okuyorlar.

Çok okunmak mı yoksa az okunmak mı?

İstiyorsanız aramızda şöyle bir rekabet oluşturalım. Çok okunan yazarlarımız yazmakta başarılı olsun. Acaba böyle bir şey yapsak nasıl olur.

Böyle bir işlem yapmaya kalksak ortalaması az olan arkadaşlar gücenirler diye düşünüyorum. Çünkü onlarında çok güzel konuları işlediğini biliyorum. Ama ne yazık ki millet herhalde o konular işlemiyor. Ben bir örnek vermek istiyorum. “Telekızlar ve hayat kadınları” bloğum okunanların sayısı bakımından 1 ay kadar sonra 10.000’leri telaffuz edeceğiz. http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=44411

O blog içimden gelerek ve o gece nasıl olduysa en fazla okunacak bloğum olacak diye düşünmeden yazdım. Ya diğerleri. Az okunan o kadar bloğum var ki. Okunmaya değersiz mi bunlar. Yok! İçlerin de benimde çok hoşuma giden bazılarında bilgi olup bir yerlere mesaj verdiğim ama çok az miktarda okunan bloglar mevcut. Özelikle bisikletle ilgili yazdığım yazılar. Ama ne var ki Türk Milleti benim yazdığım bu yazıları aldırış etmiyor. Pekiyi ben mi yanlış yoldayım. İnandığım bir konuda niye o kadar ısrar ediyorum ki.

Sebep açık ve net! Dünya nelerle uğraşıyor ve bizler nelerle meşgulüz.

Dünya insanı kitap okuyor. Tatilde bol bol yanına okuyacakları kitapları getirir ve okurda okur. Özelikle Avrupalılar. Ya bizler tatilde neler yaparız. Bol bol denize gireriz. Kendimizi tutamayız yanda ki kızların tabi yaz mevsimi olduğu için de plajlarda bikini ile giren kızların popo suna bakarız ve utanmadan içimizden geçiririz. “Göğüsleri bir açık olsa ya” der röntgenciliğe başlarız. Aklımızdan o vajinayı atamayız. Diğer yandan penisimiz sertleşir. Ya ondan sonra…

Avrupalının göğüsleri ortada, bir yandan göğüslerini güneşe gösterirler ve çevresinin bakışlarına aldırmadan da kitap okurlar. Pekiyi yanda ki sevgilisi ya da eşi bundan rahatsızlık duymaz mı? Çünkü o da kitap okumakla meşguldür. Kitap okuduğu içinde çevresinde ki kızlarla da ilgilenmemektedir. Aklıma geldi de hani şu Avrupalı erkeğin hiç penisi yok mu? Onun kişi farklı bizim kişi farklı mı yani. Bizler kitap okumadığımızdan aklımız fikrimiz hep oradadır. Gerçi ben cinsel konuda ve aşk konusunda yazılan blogların okunan sayılara baktığımda rakamların yüksek olduğunu görüyorum. Ve özelikle bu konuda abartılı bir şekilde yazan yazarlarımız mevcut. Ya diğer konular. Ele alınıp tartışılabilecek konular.

Avrupa’da her ailenin de bir arabası vardır. Ama orada belediyeler bisiklet yolları yapmışlardır. Çoğu insanda ulaşımını bisikletlerle sağlarlar. Özellikle Amsterdam da, Paris’te ve diğer Avrupa kentlerinde yaşını almış basını almış kadınlar ve erkekler de dâhil olmak üzere bisiklete bindikleri görülür. Ya burada bisiklete binenlere özelikle kasklı ve kara gözlüklü binenler olursa benim gibi “Uzay’dan mı geldi?” derler. Çocukların her biride “Hello” diyiverir.

Zannedersem TBMM’nde değiştirilen kanunla artık üniversitelerde yasak nedeniyle okuma imkânı bulamayan türbanlı kızlarımız da okuma fırsatı bulabilecekler. Zaten bu hükümetten de bu beklenirdi. Halimize acıyayım mı güleyim mi?

Bir yandan açılan ve bunda rahatsızlık duymayan bir Avrupalı, diğer yandan kendi kızlarımıza ve hanımlarımıza namus meseleleri ile güya koruma altına alırız ve sonunda elde namus gittiyse sanki bu ülkede hukuk yokmuş, adalet yokmuş gibi aile kararları ile namus cinayetleri işlenir. Avrupalı ne mi yapar. Hukuka, adalete güvenir.

Beyler ve bayanlar. Basımızı öne eğelim ve bir düşünelim. Bizler mi insan gibi yaşıyoruz, ya da Avrupalı insan gibi mi yaşıyor?

Bence insan gibi yaşamanın bir tek yolu var. O da kültürlü olmak. Ondan dolayı da okumak, okumak, okumaktır. Başka çaresi yoktur.

Size sormak lazım… Kapanmanın bir çaresi var mı? Kapanmakla neyi düzelteceksiniz. Hadi bana deyin ki kızlarımız kapanacak erkekler de bir kız gördüklerin de tövbe deyip basını yana çevirecekler. Yani birbirleri ile göz göze bile gelmeyecekler. Bu mümkün mü? Bu ne zihniyetsizlik böyle! Olabilir mi böyle bir şey? Hem de Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinde.

Hiç düşünemiyorum. Anfi de kızlar bir yanda, erkekler ise diğer yanda oturacaklarmış. Yok, canım bizim türbanlı kız sevgilisini almış yanına el ele göz göze. Genç değil mi? O kızında diğer kızlardan farkı ne olabilir ki? İstemediği halde aile baskısıyla ya da çevrenin korkusuyla kapanmış ama ileri görüşlü üniversiteli bir genç kızın da bir sevgilisi olamaz mı?

Kapanmak neyi değiştirecek.

Namus meselesi daha iyi mi korunacak?

Bir erkeğin bir kıza şöyle bir bakması. Gözleri ile sürmesi demiyorum. Kültürlü ve ileri görüşlü bir insanın daha doğusu bir erkeğin yapacağı bir iş değildir. Tıplı Avrupalı erkeğin yapığı gibi!

Bana birileri kalkıp AB’ne gireceğimizden bahsetmesin. Çünkü AB ‘ne girmek biraz da Laik’liği gerektiriyor. Türbanlı olmak ileri görüşlü bir kişiliği simgelemiyor. Ve onlar dışarıya çıkmadan yalnızca pencereden dışarıya bakabilirler. Ne kadar da okusalar da kafaları bir yerler de saplanır kalır. Kendilerini aşamazlar.

Örnek mi? Burada 50 yaşlarına gelmiş bir hanımın bisiklete binebileceğini düşünebiliyormuşsunuz. Avrupa da binerler. Kaldı ki burada benim bindiğim bisiklete bile karışıyorlar.

Karışırlar. Çünkü kafaları almıyor. İleri görüşlü değiller. Çünkü bir kitap alıp okumamışlığın bir eseri yok o beyinciklerinde. Kulaktan dolma duyduğu şeyleri farklı şekillerde anlatıp başka anlamlar vererek anlatırız. Esasında onu duyan ilk kişi doğru duymuştur da biz başka anlamlara yönlendiririz. Okusak o kitaptaki kelimeler değişmeyeceği için ilk okuyanla son okuyan hep doğruları okuyacak.

Buradan milletime sesleniyorum. Bu kadar işlerinizin arasında günde yarım saat okumaya ayırsanız.

Politikacılara sesleniyorum. Daha karanlık emeller peşinde koşmasanız ve ellerinizden çekseniz.

Daha ileri bir düzeye gelebilmek için türbanı üniversitelilere değil bilakis bu ülkeye sokmayınız, lütfen!

 
Toplam blog
: 540
: 3176
Kayıt tarihi
: 02.01.07
 
 

Hiç bir motorlu araca binmeyi sevemedim. Daha doğrusu sevdiremediler. Onun yerine iki tekerlekli ..