Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Böyle mi olacaktı?

Böyle mi olacaktı?
 

Kaç kişiye ilham verdi Mick Jagger, bilemiyorum. Kaç kişi yastığa başını koyup bir gün Rolling Stones gibi dünyayı sallama hayali kurmuştur, kaçı bunu başarmıştır? Hendrix'in sololarını yüzlerce kez çalan yeni yetmelerden kaçı kendi stilini geliştirmiştir de hislerini gitarla ifade etmeyi başarmıştır? Solaları Hendrix'inkiler gibi rüzgarsız bir günde ağaçtan düşen yaprak gibi zarifçe salınırken aniden dört nala giden bir vahşi at sürüsünün çoşkusunu anlatabilmştir? Yavru bir kedinin tırnakları gibi hafifi hafif çizerken aniden bir çelik kılıç gibi doğramıştır insanları?

Bilemiyorum. Böyle kaç grup, kaç gitarist vardı bilemiyorum. Sadece "iyi müzik" hayaliyle yola çıkan, gerekten çok yetenekil ve çok çalışkan guruplardan birisini biliyordum. Akibetlerini daha yeni öğrendim ve taş yutmuş gibi ya da birisi kalbim mıncıklamış gibi oldum.

***

Cuma günüydü. "Nereye gidelim", dedim. "Arka Oda", dediler. Kadıköy'de Kadife Sokak'daydık. İstanbul'da Londra tribi yaşanan tek yerde, evlerin amatör müzisyen dolu, yeni yenetme veletlerin sırtlarında gitarlar taşıdığı, korsan VCD ve DVD'nin merkezi, köşesinde Reks Sineması'nın aslanlar gibi durduğu yerde, hani hafta içi okullar dağıldıktan sonra gömlekleri dışarıda, ceketleri zaten olmayan, kravatları boyunlarında bol bir ilmk gibi sırıtan çocuklarla dolu sokaktaydık.

"Arka Oda'ya gidelim" dediler. Şöyle en kabasından bir hesapla en az 10 yıl olmuştu gitmeyeli ve ben o sokaktan ve barın önünden geçip geçip gitmiş ve fakat içeri hiç girmemiştim. İçeri girdim ve girdiğim gibi buradan ya da oradan 10 yıl önce kaçarkenki ruh halim geldi, İstanbul nemi gibi yapıştı sırtıma. Bazı şeyler gerçekten değişiyor. Mesela ben, çok değişmiştim. Bazı şeyler ise asla değişmiyor, mesela o günkü ruh halim tüm canlılığı ve gerçekliği ile beni esir almıştı. Koşarak kaçmak istedim. Tıpkı 10 yıl önce yaptığım gibi.

O zamanlar orada bir dinleti vardı. Bizim okuldan bir grup çalmıştı ve ben çok beğenmiştim. Sonrasında bu gurubun küf kokulu pis Kadıköy stüdyolarında doldurduğu amatör kayıtları dinlemiştim. 10 yıl oldu ve belki de daha fazla. Hala dinliyorum o kayıtları. Dinlediğim hiç bir şarkıda onların içtenliğini, bozulmamışlığını bulamıyorum çünkü. Ben hayatımda o gurubun solisti kadar içten "Lanet olsun" diyen birisini hiç tanımadım ve dinlemedim şimdiye kadar. Bir sokak müzisyenin ruhunun bu kadar iyi anlatılabileğini de sanmıyorum;

Akordeon çalarım
Para koyarlar keseye
Yaşamam için

Eğilmem kimsenin önünde
Şöyle buruk bir selam veririm
Gözlerimi kapatarım size

Arka Oda'daydık. Yıllardır bir araya gelmemiş 3 kişiydik. Muhabbeti önce biraz ittirmek gerekti fakat sonra yokuş aşağı giden freni patlak kamyona binmiş gibiydik. Sözlerimizi kesip durduk. Aynı sokaklardan geçmiştik. Aynı kişileri farklı zamanlarda tanımıştık. Her birizmizin elinde bir yap-bozun farklı parçaları vardı. Geçen 1o yılı biraraya getiriyorduk. Çok eğleniyorduk.

Gerçek bir muhabbet asla bitmez. Bu da o anlardan birisiydi. Dağılma vaktimiz gelmişti ve biz sohbete bir kaç günlüğüne ara verdik. Paramızı ödemek üzereyken Orkun barmeni gösterip dedi ki, Deniz'de bizim okuldan, tanıyor musun?

Barmene baktım ve hemen tanıdım onu. Bahsettiğim gurup da çalıyordu o da. Aynı Deniz'di. Aynı boyda, aynı kilodaydı ama saçları biraz dökülmüştü. "Çok iyi çaıyordu bu herifler" dedim. Sonra diğer arkadaşıma, Eser'e döndüm. "Ne yapıyor bunlar" dedim. "Gerisi ne oldu?"

Sadece "iyi müzik" çabasında olan, manevi gözleri açık gurup uzunca bir süredir beraber değildi. O güzel sözleri yazan solist (ne mutlu banaki adaşım kendisi) ses teknisyeni olmuştu. Yinede bir şekilde müziğin içinde kaldığı düşünülüp sevinilebilir ama bu kadar yetenekli ve içten bir sanatçı adayının teknisyen olarak çalışması beni biraz üzdü. Sonrasında duyduklarım daha da bir tuhaftı, yeni bir dine inanıyormuş. Arkadaşım da konuya benim gibi vakıf değildi ama "ışık dini" falan gibi bir şey olduğunu, Mevlana'nın uzaylı olduğunu iddia eden bir inanışa mensubmuş. Eleştirecek halimiz yok ama o güzel şarkıları yapan adamın bu işe devam edemeyip manevi açlığını giderme çabası biraz üzücü bir durumdu.

"Peki gitarsit ne oldu" dedim? Boyu daha enstrumanı kadarken okula sırtında gitarıyla gelirdi o. Severdim kendisini ama pek konuşmazdım. Çekinirdim ondan. Bir keresinde bir minübüste karşılaştık. Lise bitmişti. Onun yine gitarı vardı. Bu sefer konuştuk. İmreniyorum size dedim. Ben sizin kadar cesur olamadım. "Müzik bir seçimdir" demişti. Çok içten bir ifadeydi. Daha önce hiç konuşmadığımıza pişman olmuştum. Biraz daha konuştuk ve ayrıldık. Bir daha hiç görmedim.

Sonra yıllar önce "sabah şekerleri" programında gördüm onu. Yazıklar olsun banaki dalga geçtim kendisiyle. Esasında dalga geçmem gayet olağandı. Özgür olanlara karşı, yapmak istediği işi yapanlara karşı her zaman haset edilir. Doğal bir tepkiydi benimkisi. İnsan dediğin defolu bir yaratık. Esasında onu çok kıskanıyordum. Hasetim biraz da kendimi korumamla ilgiliydi.

"Seçimmiş müzik! Al sana müzik, çalarsın böyle sabah şekerlerinin arkasında işte!"

Şimdi öğrendimki bu çocuk parasız kalmış. Barların kapısında önce badigardlık yapıyor, sonra içeri girip gitar çalıyormuş. Gitar çalıyor dediysem, kumsalda manita peşinde gitar çalan sersemlerden bahsetmiyorum. Bu çocuk 15 yaşındayken Hendrix çalıyordu. Çatır çatır hem de.

Sonra içi içini yemiş, ben 30 yaşıma geldim, hiç bir şey olamadım, evlenemedim, hayatımda kimse yok, para yok diye. Sonra kafayı çizmiş hafif, tedaviye almışlar hastahanede. Şimdilerde daha iyi olmuş diye duydum, inşallah daha da iyi olur.

Ah be çocuklar, çok param olsun menecereniz olucam, cd de yapacağım size, turneyede çıkaracağım. Tüm cdleri yine ben alırım gerekirse, konserlerde sadece ben dinlerim. Olamaz mı?

Olamaz anasını satayım. Yokki ben de o kadar para.

K.

 
Toplam blog
: 295
: 733
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Bugün ölseniz mesela, ya da hafifletelim biraz hadi, bu giriş çok karamsar oldu. Bugün ortadan kay..