Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ağustos '09

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Bozcaada Günlüğümden...

Bozcaada Günlüğümden...
 

gün batımında rüzgar gülleri...



"Yaz geliyor.. geldi.. yok gelemedi.. yağmurlar bitemedi, yaz gelmeyecek mi" derken yaz bitti... Ağustosun yarısı yaz yarısı kış" der eskiler.. bundan sonra iflah olmayız. Ağustos da bitti gitti işte.

Bundan sonrası hazandır, hüzündür..

Turgut Uyar; "Eylül de toparlandı gitti işte/ ekim mekim de gider bu gidişle" demiş ya hani? o hesap; Eylül, Ekim de gider bu gidişle...

Zaman ne çabuk geçiyor...

Yapmak isdeğiniz ne varsa yapın.. görmek istediğiniz yerlere gidin, görün... söylemek istediklerinizi söyleyin, söyleyemiyorsanız küçük bir kağıda yazın ellerine verin. İki lafı bir araya getirip de konuşamayanlar, duygularını yazarak ifade ederlermiş... (benim gibi)

Bu sabah baş dönmemle uyandım.. gözümü açıyorum, oldugum yerde dönüyorum sanki.. çocuklugumdan bu yana hep binmek istediğim, ama korkudan binemediğim lunaparklardaki uçan sandalyalere binmişim gibi... fır, fır dönüyorum... kolonya falan sürdüm yüzüme gözüme ama yok faydası... hala da devam ediyor. geçecektir eminim.

Sanırım poyraz fena çarptı beni.. ne poyrazı mı?

Bozcaada'nın poyrazı...

Bozcaada'dan henüz geldim..

Bozcaada= Poyraz, demekmiş öğrendim.

Daha gemide, henüz karşıya geçerken başlıyor sizi dövmeye.. resmen evirip çevirip dövüyor.. Ada'ya adım attıgınızda şaşırıp kalıyorsunuz poyrazın hırçınlığına, şımarıklıgına.. Ada çok güzel.. poyrazına katlanıyorsunuz ve her santimetre karesini gezip görmek size yetiyor.

Bozcaada kalesi bütün gizemiyle karşılıyor adaya girenleri. Onu keşfetmek, sırlarından sıyırıp atmak sizin elinizde..
begonviller adayla özdeşleşmiş.. hemen hemen her evi kucaklamışlar... taş evleri, dar sokak aralarındaki eski rum evlerini, pansiyonları, motelleri..

Sokaklar, evler, kapılar, pencereler... hepsi ayrı güzellikte!

Dar bir sokak arasında, kapısı sardunyalarla kaplanmış yeşil kapılı bir evin resmini çekerken, "papazın evi bu" dedi ta dibimde bir ses... dönüp baktım.. Bozcaada'ya yerleşmiş eski rumlardan yaşlı bir amca.. " öyle mi?" dedim. kafasını salladı. "Tabii ya", dedi. Öldü... Şimdi karısı doldurur burayı.." -doldurur-yani; dedim. "Doldurur işte, dedi serttçe. teşekkür ettim.. ilerledim. o da ilerledi gitti..

Bozacaada'ya giderseniz eğer;

Mutlaka Ada cafe'de oturup gelincik şerbetinden için. Ve orada otururken gelinciğin öyküsünü okuyun.. Ayrıca; camına herkesin okuması için iliştirilmiş yazıyı da okuyun.. diyor ki orada;

"Sarhoş olmalı insan, omzularınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zamanın korkunç ağırlıgını duymamak için, durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? şarapla, şiirle, ya da ya da erdemle... nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun."

Sonra; Rüzgar güllerinin bulundugu yerden günbatımını izlemeden dönmeyin.. gün batımını izlemeye giderken yanınıza arkadaşınızı, sevgilinizi ya da eşinizi ve mutlaka ve mutlaka bir Bozcaada şarabından da almayı unutmayın.. gün batımını izlerken bir kadeh şarap muhteşem oluyor..

Küçük bir kasa çavuş üzümlerinden evinize, sevdiklerinize alın götürün.
Vee.. ev yapımı olan domates reçelinden...
Sonra; Bozacadaya gidip de Ayazma'da denize girmeden olmaz! ben giremedim, çünkü çok soğuk:)
Asma yapragında sardalya ve omlet yiyin..
Üzüm bağlarını gezmeden, şaraplarından almadan gemiye binmeyin.
Bozcaada'nın her köşesi gezilmeye görülmeye fotoğraflandırmaya deger..

Evinize döndüğünüzde benim gibi olursanız eğer, korkmayın.. geçer.. çektiğiniz fotolara bakıp da iyi ki gitmişim" diye mutlu olacaksınız. inanın.:)..

Tek kelime ile büyülü bir ada..

Tam olarak gezebildiğimi görebildiğimi pek sanmıyorum. Adada en az üç dört gün kalınmalı. Benim gibi günübirlik giderseniz.. böyle ada sarhoşu olup çıkarsınız...




 
Toplam blog
: 319
: 1390
Kayıt tarihi
: 29.10.06
 
 

"Ben; hiç yalnız kalmadım... Kalabalık bi ailede yere atılan yataklarda Yan yana, baş başa, el el..