Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Kasım '06

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Brezilya

Brezilya
 

Mesafenin uzaklığından dolayı doğrudan uçuş olmayan Brezilya’ya gitmek için mutlaka herhangi bir Avrupa ülkesinden aktarma yapmak gerekiyor. Üç saatlik bir uçuştan sonra Paris’in ve Avrupa’nın en modern havaalanı olan De Gaulle’e varıyoruz. Uluslararası havaalanı olması ve yolcuların çoğunun aktarma yapmak için bu alanı kullanmaları nedeniyle devasa alanda dünyanın her bölgesinden ve her renginden insana rastlamak mümkün. Sadece yolcular değil alanda çalışan görevlilerin içinde de Fransızlara rastlamak pek mümkün değil. Dünya’nın en çok turist çeken kentlerinden biri olmasından dolayı bu durum sadece havaalanında değil Paris’in çoğu sokaklarında da değişmiyor. İki saatlik bir beklemenin ardından on bir saat sürecek Rio uçuşumuz başlıyor.

Seyahatlerimde overland (karayoluyla) gezmeyi tercih ettiğim için oldum olası uzun uçuşları sevemedim. Otuz, kırk, hatta elli saatin üzerinde otobüs yolculukları yapmama rağmen uzun uçak yolculukları kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum. Koltukların rahat olmaması, karanlık olması, havada oluşunuz, dışarıyı seyredememeniz, vaktin bir türlü geçmemesi gibi. Oysa ki memleketten binlerce kilometre uzakta ve kaybolmuş coğrafyalarda eski bir otobüsün arka koltuklarından birine oturmuşsunuz pencereden dışarıyı seyrediyorsunuz. Geçtiğiniz güzergahlar hafızanıza bir daha hiç silinmemek üzere kazınırken kendi iç dünyanızla birlikte yol alırsınız. Hayatın akışı kendi dümeninize girmiştir o an. İstediğiniz anda istediğiniz yerde olursunuz. Kah kendi iç dünyanızın derinliklerine iner ruhunuzla yüzleşirsiniz en dürüstünden, kah yalnızlığınızı unutur ve bir kalabalığın içine dalıp kaybolursunuz saatlerce. Kendi iç dünyanızın keşfi ve derin öğretileri olmasa hangi insan katlanabilir ki bu uzun yolculuklara. İşte karayoluyla seyahat etmek böyle bir şey. Bir çok gezgin arkadaşım için seyahatlerin en zor tarafının uzun uçak yolculukları olduğunu biliyorum.

İspanya, Las Palmas, Cebelitarık üzerinden geçip Afrika’nın Kuzey Batı kıyılarını takiben Atlas Okyanusu’na dalış yaptık. Zaman zaman ülkemizi de etkileyen ve havanın soğumasına yol açan soğuk su kaynaklı yüksek basınç merkezinin bulunduğu Asor Adalarını da geride bırakıp gece yarısı yaşadığım yarım küreyi terk edip başlangıç paraleli olan Ekvator çizgisinden Güney Yarım Küre’ye geçtik.

Sabahın ilk saatlerinde güneş kentin yüksek tepelerindeki gecekondu evlerini renk cümbüşüne çevirmiş olumsuz imajını örtmeye çalışıyor gibiydi. Yaz saati uygulamasıyla başlangıç meridyenin üç saat ilerisinde olan ülkemizin tersine Rio üç saat gerisinde bulunuyor. Bu nedenle aramızdaki fark çeyrek güne ulaşıyor. Ancak Brezilya öyle bizim gibi tek düze saat kullanmıyor. Ülkenin tüm coğrafyalarında dört ayrı saat dilimi bulunuyor. Bundada hakkı yok değil. Sizde tüm Güney Amerika topraklarının yarısına sahipseniz, sizde Türkiye’nin on katından daha büyükseniz ve bu durum sizi dünyanın beşinci büyük ülkesi yapıyorsa bu kadar saat dilimi kullanmaya hakkınız olur elbette.

Şehre admımı atmadan önce ilk iş olarak biraz yerel paraya ihtiyacım var. Dünya’nın her yerinde turistlerin ilk kazıklandıkları yer genellikle havaalanından şehre gitmek için döviz bozdurma sırasında yaşanır. Bu nedenle az miktarda döviz uzatıp Brezilya Reais’i (real) ile ilk kez tanıştım. (1USD:2.42 reais.) Boş bir otobüse atlayıp şehir merkezinin yolunu tuttum.. Yol boyunca otobüsün şoförüyle sahbet ettik. Ama ne sohbet; adam Portekizce anlatıyor, ben Türkçe dinleyip İngilizce cevap veriyorum ve her nasıl oluyorsa birbirimizi gayet iyi anlıyoruz. İnanılması biraz zor gibi ama seyahat dili, önsezi, kelimelerin vurgusu ve birazda işaretlerin yardımı olunca iletişim sorunumuzu en asgariye indirmeyi başarıyoruz. Türkiye hakkında pek bir şey bilmiyormuş, sadece bir önceki dünya kupasında takımımızın çok iyi olduğunu söylüyor. Son Dünya Kupası’ndan elenmelerinin şokunu yaşıyormuş, "hocamız hiç iyi değildi" diyor. Bu arada Ziko’nun bir Türk takımıyla anlaştığını söyledi. Güvenlik açısından dikkatli olmam gerektiğini vurgulayıp gezilecek yerler hakkında biraz bilgi verdi. Rio’nun merkez mahallelerinden biri olan Katett’ e vardığımda Portekiz mimarisiyle yapılmış iki yüz yıllık Riozor Oteli’ne yerleştim. Otelin lobisinden aldığım şehir haritası ve birkaç tanıtıcı broşürü yatağımın üzerine serip Loneley Planet serilerinin "South America" kitabının ilgili bölümlerini açarak bir gezi planı yaptım. Gezeceğim yerleri haritaya işaretleyip beni oralara götürecek metro ve otobüslerin numaralarını kaydettim. Bunu her gittiğim yerde yapıyorum. Çok zorda kalmadıkça kimseden yardım istemeden eilmdeki mevcut kaynaklarla kendi başımın çaresine bakmayı tercih ediyorum.

Gerekli ön çalışmaları yaptıktan sonra makinamı koynuma geçirip değerli eşyalarımı pantolonumun iç kısmındaki özel bölmeye yerleştirdikten sonra dünyanın güvenlik açısından en sabıkalı kentlerinden birinin sokaklarına gardımı almış bir şekilde kendimi atıyorum.

Brezilya şu anda yeryüzünde bulunan 213 bağımsız ülke içinde (ki bu sayı her geçen yıl artıyor, en sonuncusu Yugoslavya’dan ayrılan Karadağ Cumhuriyeti) 175 milyonu aşan nüfusu ve Türkiye’nin on katı büyüklüğündeki yüzölçümüyle her iki alanda da dünyanın beşinci büyük ülkesi durumunda. (Tüm Avrupa ülkelerinden daha büyük.) Öte yandan tüm Güney Amerika topraklarının yarısı Brezilya’nın sınırları içinde yer alırken, nüfusu da Latin Amerika’daki diğer tüm devletlerin toplamından daha fazla. Şili ve Ekvador dışında kıtadaki tüm devletlerle sınırı bulunuyor. Ülkenin topraklarının uzunluğu kuzeyden güneye, doğudan batıya 5000 km’yi yakın. Atlantik kıyısının toplam uzunluğu 7300 km'yi geçiyor. Bu devasa ülke, kurulduğu dönemden günümüze kadar tezatlıklarla yoğrulup gelmiş. 2005 ylında yayınlanan Birleşmiş Milletler İnsani Gelşim Raporu’na göre tüm dünyada "gelir dağılımının en düzensiz olduğu ülke" seçilmiş. Bir çok uluslararası gözlemci tarafından; ayrıcalıklı bir hayat süren küçük bir mutlu azınlık ile çoğu karton ve tenekelerden yapılma "favelan" denilen yerlerde yaşayan yoksul çoğunluk arasındaki mesafenin uçurumlarla dolu olmasından dolayı Brezilya "latin Amerika’nın Hindistanı" olarak tabir ediliyor. Ülkenin zenginlerinin İsviçre’deki gibi, çoğunluğu oluşturan yoksulların ise Gandi’nin "tanrının çocukları" dediği Hindistan’ın sınıfsızları gibi bir hayat sürdüğü belirtiliyor. Eduardo Galleano’nun dediği gibi "Brezilya nüfusunun yarısı yoksullluk sınırının altında yaşam mücadelesi verirken, aynı zamanda dünyadaki lüks tüketim içinde en önemli pazarlardan biri. Montblance marka dolmakalemlerinin dünya pazarında ikinci büyük pazarı ve Ferrari tüketicileri arasında dokuzuncu sırada. Sao Paulo’daki Armani mağazası New York’dakinden fazla satıyor."

Brezilya’nın şu anki ekonomik ve sosyal yapısını iyi analiz etmek için öncelikle tarihin derinliklerine, özelliliklede coğrafi keşiflere doğru bir yolculuğa çıkmak gerekiyor. MÖ. Sümerler’in yazıyı kullanmaya başlamasıyla insanlık tarihi yeni bir boyut kazanırken, Avrupa’nın bu yazıları matbaa desteğiyle tüm insanlara yaymaları için daha binlerce yıl geçmesi gerekiyordu. Sonraki yıllarda tarihçiler geçmişi daha iyi yorumlayabilmek için "Tarihi devirler" adı altında bölümler oluşturdular. Son on yıldır dünyanın değişik kıtalarına yaptığım uzun soluklu yolculuklar ve o ülkelerdeki edindiğim izlenimler sonucunda bir soryu kendime ve tarihçilere soramadan edemedim. "Bir çağın açılıp kapanması madem ki tüm insanlığı ilgilendiriyor, o halde etkileri bügün bile devam eden Coğrafi Keşifler neden tarih devirlerinden biri olarak kabul edilmez?"

 
Kayıt tarihi
: 12.07.06
 
 

1970 Adana doğumluyum. Marmara Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliğini bitirdim. Türkiye'nin yedi coğra..