Brigitte Jones'tan öğrendiğim

Bu blog yazma işini de yapmam gereken görevler arasına soktum ya, aferin bana... Bir görevi yapmamış olmanın ağırlığıyla yazıyorum şimdi... Çünkü işimi yapmadım(!) ama napayım? Bugün yazacaklarımı tükettiğim bir gün. Anlatacaklarımı, iddia edip, kafamda geveleyeceklerimi sanki dibine kadar yedim bitirdim de, tencerenin dibini yalıyorum...

Tencerenin dibinde rastladığım bir soru var:

Bu 'Brigitte Jones'un cinsiyeti yok' ta ne vardı da, kendi ulaşılmaz okunma rekorumu kırdım? O ne güzel gündü ki her açtığımda yüzlerce arkadaşımın yazımı okuduğunu gördüm ve birazcık şımardım kendimce. Ama ertesi gün, daha ertesi...böyle ciddi bir patlama bir daha görmedim bu güne kadar. Bu kadar çok okunan bloguma bir tek yorum da gelmedi ki, bir fikir yürüteyim. Çözüm üreteyim ve hep aynı hızla okunmaya devam etmeye çalışayım...

Durur muyum, yine de bir kaç fikir yürüttüm tabii...

'Resim olmalı' dedim... Renee Zelweger'in şöyle seksapel ve masumiyet karışımı portresi?

Başlıktaki 'cinsiyet olmama' olgusu belki?

Ya da etrafta sessiz bir dolu Brigitte Jones var?

Brigitte Jones fenomenini dışardan merak edenler... Ama gerçekten bulamadım.

İnsanın bir başarıya böyle bilmez bilmez imza atması, biraz zaman geçince pek güdükleştiriyor işi. Bu acaba başarı mı? diye bir soru batıyor dilime tencerenin dibinde. Yoksa rastlantı mı?..Herne ise bilmiyorum, ama bir şey öğreniyorum:

Rastlantısal rüzgarlarla şöhret olmanın (!) sonu pek hoş olmayan bir maceraya dönüşebileceği.

Şu küçücük deneyimimde, sevgili okurlarımın tutarlı tıklamalarına dönmenin huzurunu yaşıyorum o ayrı...Ama kendi tepemden dibe düşmeyi (!) iyice kazıdım belleğime...

Nolur nolmaz, birgün yaşamın bir dönemecinde fazlasıyla lazım olabilir diye...