Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Nisan '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Bu gençleri tetikleyen kim?

Bu gençleri tetikleyen kim?
 

Evrenin yaratılışını aklıyla kavramaya çalışan, bu bağlamda doğal olayları işine yarayacak tarzda kendi hayatına uygulayıp, uçmayı, denizin dibine dalmayı, aya seyahat etmeyi bile başaran; imkânları ölçüsünde de felâketleri önlemeye çalışan bir varlık insanoğlu...

Yaratılışının hikâyesi konusunda farklı görüşler olsa da, bugün bulunduğu noktadaki durumunu aşacak başka bir canlıyı en azından biz tanımıyoruz.

Sonuçta yaratılmış bir varlık... Doğa, ya da Tanrı tarafından...

Tasarlanmış, uygulanmış ve üretilmiş her makine, âlet, cihaz gibi onun da daha verimli şekilde nasıl kullanılacağını anlatan bir kılavuzu var. Biz buna din diyoruz.

İlâhî yaratılışa inanmayanlar, insanın kullanma kılavuzunu kendisinin hazırladığını düşünüyorlar. Gerçi günümüzde bazı teknoloji harikası ürünlerin bünyesinde "beni oku" diye başlayan kullanım bilgilerinin yeraldığını görüyoruz. Bir anlamda ürün kendi kullanma kılavuzunu kendisi sunuyor gibi ama, bunun yine de bir insan eliyle oraya yerleştirildiğinde şüphe yok.

Aslında tartışmayı bu yazıda uzatmanın da bir manası bulunmuyor. Sonuçta dinin insana yapmayı veya yapmamayı öğütlediği kurallarla, çağdaş insanın kendi aklıyla kendini yapmakla yükümlü saydığı kurallar arasında hiçbir fark yok.

Bugün bağnazlık adına karşı çıktığımız, sevmediğimiz, yanlış bulduğumuz ne varsa, bunlar dinin ortaya koyduğu hükümlerden değil, onu o şekilde anlamayı ve anlatmayı kendi çıkarına görmüş güçlerin kötü niyetinden kaynaklanıyor.

İnsan hayatına saygı, dinin de, yasaların da, modern anlayışın da bir numaralı kuralıdır. Her ne sebep olursa olsun, başka bir insanın canına kast edemezsiniz. Bu dinen de, kununen de en büyük suçtur.

Biz İslam'ın bu altın kuralını en üst seviyede uygulamış bir milletin evlatlarıyız. Ecdadımızın üç kıtaya oturtarak cihana nam salan imparatorluğumuz, herkese inanç hürriyetini ve kendi inancı üzere yaşama özgürlüğünü sunduğu gibi, devletin her kademesinde "vatandaş" olarak görev alan Hıristiyan, Yahudi, Rum, Ermeni gibi farklı din ve milliyette insanlara görev vermiş ve onları en üst makamlara kadar taşımıştır.

Medeniyetimizin temelini oluşturan sanat alanında gayrimüslim sayısının ne kadar çok olduğunu bilmeyenimiz yoktur.

Bu şartlarda, sadece hıristiyan olduğu için bir kişinin canına kast etmekle, tarih boyu bizi medeniyetin zirvesine çıkarmış inançlarımız arasında zerre kadar bir ilgi ve bağlantı bulunmamaktadır.

Her şeyden önce akıl ve mantık böyle insanlık dışı bir davranışa dur deyecektir. Akla ve mantığa ters gelen bir din anlayışı da gerçek din olamaz.

Bir süre önce yaşadığımız Hrant Dink cinayetinde, Basınımız ve halkımız, bu olayın Hrant Dink'in sadece Ermeni olmasıyla bağlantılı basit bir hadise olmadığının farkına vardı. Bugün de Malatya'da yaşanan olayların İncil dağıtmak gibi kendilerince kutsal görev yapan iki üç savunmasız vatandaşa karşı yapılmış bir eylem olmadığını idrak etmeliyiz.

Türkiye kim ne derse desin, geçmiş yıllara oranla, daha medeni bir anlayışa, daha çağdaş bir görünüme sahiptir. İletişim imkanlarının en üst seviyeye çıktığı bir ortamda, herkesin her şeyden artık haberi olmaktadır. Kapalı, içe dönük, dünyadan haberi olmayan bir toplum değiliz.

O zaman 20 sene 30 sene 40 sene önceki halimizle yaşamadığımız olayları bugün niye yaşıyoruz diye düşünmemiz lazım.

Bugünkü gazetelerde ikinci plana düştüğü için pek farkedilmeyen bir haber daha var. 20 yaşlarında bir genç, kendisini çok seven anneannesini arkadaşlarıyla birlikte önce parasını çalıp soyuyor, sonra da öldürüyor.

Ekonomik olarak orta veya alt sınıf grubuna giren gencin, marka giyinmek gibi paraya ihtiyaç duyulan bir lüksünden bahsediliyor. Türkiye sosyo-ekonomik durumu itibariyle çalkantılı bir dönemeçte. Benim çocukluğumdan beri gelişmekte olan ülkeler grubunda yer alan ülkemiz, bir türlü gelişip yeterince modernleşemedi.

Büyük şehirlerin örnek mahalleleri, gökdelenlerin yeraldığı plazalar, akşama kadar alışveriş yapamasa bile birçok insanın gezinti yaptığı alışveriş merkezleri, çağdaşlığa ayak uydurmak için yeterli sanıldı. Öyle gösterildi.

Otuz küsur sene süren ve birilerinin deveyi hamuduyla götürmesini sağlayan, enflasyon gibi bir baş belasıyla bir arada yaşayarak, bir türlü iki yakasını biraraya getiremeyen aileler, bu da yetmezmiş gibi, bütçesinin büyük bir kısmını teröre harcayan bir devletin, kendilerine babalık etmeyip başıboş bıraktığı bir hayat tarzıyla bir nesil yetiştirmeye çalıştılar.

İşte bugün meyvesini veren (!) yeni kuşağın, böyle bir sıkıntı ikliminden geçtiğini hiçbir zaman unutmamalıyız.

Günlük basit siyasetin çalkantıları içinde ülkenin zamanını çalmaktan başka hiçbir iş yapmayanlar, bu hengamede ülkesiyle, milletiyle, devletiyle, askeriyle, diliyle, diniyle, örfüyle, adetiyle bir ortaklık oluşturamadan yetişen bir neslin farkına varamadılar.

Ortak bir amacımız, ortak bir çıkarımız, ortak bir dileğimiz, ortak bir başarımız, ortak bir sevincimiz olmadı. Yabancı bir takım karşısında rakibinin yenilmesinden zevk duyan bir taraftar, ülkenin Avrupa Birliği'ne kabul edilmesinden korkan bir grup, komşularımızla anlaşacağız diye uyku uyuyamayan bir kesim, İslam dünyasıyla ortak hareket etmemizden ödü patlayan bir cemaat, başarmamızı istemeyen bir anlayış, başarılı bulduğu her vatandaşının bir adım ileri gitmesini bile hazmedemeyip geri geri çekiştiren bir zihniyet...

Böyle bir toprağın yetiştirdiği üründe, sevgi, saygı, anlayış, nezaket, insanlık beklemek, biraz safdillik olmaz mı?

İçimizde, uzun süredir kapısında bekletildiğimiz Avrupa Birliğini bir Hıristiyan kulübü olarak tanımlayanlar olmadı değil. Şimdi neredeyse aynı tanımı kendileri yapmaya çalışanlar da onlar. Biz şimdi onlara "hayır siz, hıristiyan kulübü değilsiniz" diye telkinde bulunuyoruz.

Bütün inkârlarımıza ve duymazdan gelmek istememize rağmen, müslüman oluşumuzu AB'ye girmek için bir engel olarak gören ve bunu bir bahane olarak önümüze sürenler, acaba, hıristiyanlara karşı bir tavır almış Türkiye görmek istiyor olabilirler mi? Böyle bir Türkiye'nin AB'ye girecek seviyeye ulaşmadığını göstermeye çalışabilirler mi?

Komplo teorilerini oldum olası hiç sevmem ama, hesaplı hareket etmesini bizden çok iyi bilenlerin böyle bir fırsat yaratmayı ummaları da bana o kadar uzak gelmiyor.

Evet, biz 20 yaşında kendisine ölen eşinin adını vererek ona olan sevgisini gösteren ve her fırsatta bu sevgiyi besleyecek para yardımını da yapan anneanneyi öldürebilecek kadar gözü kararmış gençler yetiştirdik. Bunu maalesef inkâr edemiyoruz. O genci tetikleyen marka tutkunluğu, bunun getirdiği para ihtiyacıymış.

Trabzon'da rahip Santoro, İstanbul'da Hrant Dink, Malatya'da Hıristiyanlığı yaymaya çalışan, İncil dağıtan, kendi inancına göre kutsal bir görev yapan kişileri öldüren gençler de bizim bu toplumun ürünü. Fakat bunları tetikleyen sebep neydi ve kimdi, bunu siz de merak etmiyor musunuz?

Olaylara daha soğukkanlı yaklaşmaya çalışmalıyız. Tespitlerimizi daha gerçekçi yapmaya dikkat etmeliyiz. Duygusal davranıp hepimiz Ermeni, hepimiz Hıristiyan, hatta hepimiz şeriatçı olsak yine bunun çaresini bulamayız. Ta ki hepimiz insan olana kadar...

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..