Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '10

 
Kategori
Güncel
 

Bu kez tokmak kimseyi acıtmadı

Bu kez tokmak kimseyi acıtmadı
 

Yumuşatılmış tokmak


Bu kez farklı bir şey oldu.

Sonuç olması gerektiği gibi olmadı.

Anayasa Mahkemesi, Anayasa Değişiklik Paketi'yle ilgili CHP nin talebini yerine getirmedi. Yürütmeyi durdurma ve iptal isteğini reddetti. "5982 sayılı kanun" adıyla düzenlenen formun bazı maddelerinde, esasa zarar vermeyecek kısmi çıkarmalar yaptı.

Anladığım kadarıyla bu iptalden sonra hukukçular, AYM ve HSYK üyeliğine aday seçerken bir tek değil, her bir kişi için ayrı ayrı oy kullanabilecekler. Yani, "ben sadece Ali'yi aday gösteriyorum yerine; ben hem Ali'yi, hem Veli'yi, hem de Süleyman'ı aday gösteriyorum" diyebilecekler.

Zira AYM, "... Anayasa Mahkemesi üyeliğine aday göstermek için yapılacak seçimlerde, her boş üyelik için, bir üye ancak bir aday için oy kullanabilir; en fazla oy alan üç kişi aday gösterilmiş sayılır." şeklindeki ibareyi iptal ederek, yargıçların birden fazla aday için oy kullanmalarına imkân sağlıyor. Gazeteler öyle yazıyor.

Halbuki dernek, kooperatif, sendika ve belediye başkanı vs. seçimlerinde her vatandaş adaylardan sadece birine oy verebiliyor. Yani vatandaş, birden fazla belediye başkanına oy veremiyor. Genel seçimlerde kimse, iki veya üç partiye birden "evet" mührü basamıyor. Böyle yapanın oy pusulası iptal ediliyor. Bu duruma göre tek oy mecburiyeti, anayasanın değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez ikinci maddesindeki "hukuk devleti" ilkesine aykırı değildir.

Eğer temel hak ve hürriyetler bağlamında herkes eşitse, vatandaşlarla yargı mensupları arasında ayırım yapılmamalıdır. Bu değerlendirmenin hukuksal ve mantıksal bir izahı yoktur.

AYM, başka bir maddede yaptığı kısmi iptal ile Cumhurbaşkanı'nın, iktisat ve siyasal bilim dallarıyla, üst kademe yöneticileri arasından HSYK'ya üye seçme yetkisini kaldırıyor. Bu husustaki atama yetkisi hukukçularla sınırlandırılıyor.

Dürüst olmak gerekirse, mahkemenin son iptal kararının (böyle bir yetkisi yoksa da) bir mantığı olduğunu söyleyebiliriz. Zira, HSYK'da görev yapacak kişinin hukukçu olması aklen daha doğrudur.

Aslına bakarsanız kimse, AYM'den böyle bir karar beklemiyordu. İstisnasız herkes paketin iptal edilip yürürlüğünün durdurulacağını düşünüyordu. Çünkü sözkonusu yargı kurumunun, geçmiş tasarruflarından edinilen tecrübe buna işaret ediyordu. Yüksek mahkememiz, genellikle böyle durumlarda yazılı hukuk metinlerini bir tarafa bırakıp, "iyi saatte olsunların" arzusuna uygun kararlar veriyordu. Bu kez de aynı şeyi yaptı ama en azından davalıları çıldırtmadı. Aksine memnun etti. (Bakınız: türban, 367, 10. ve 42. madde kararları.)

Karar, davayı açan CHP vekilleriyle taraftarlarına oldukça yüksek bir hayal kırıklığı yaşatırken, Ak Parti ve yandaşlarını içten içe sevindirdi. Bakmayın siz AYM'yi sert ifadelerle eleştirmelerine. Konuşan Ak Parti'lilerin yüzüne dikkatle baktığınızda, kararı şiddetle eleştirirken bile gözlerindeki mutluluk pırıltısını görebilirsiniz.

Artık televizyon kanallarını dolduran hukukçuları dinleye dinleye, akla karayı, doğruyla yanlışı iyicene öğrenmiş olduk. Bazı hukukçuların iddialarının aksine Anayasa Mahkemesi'nin, anayasa değişikliklerini esastan denetleme ve iptal etme yetkisi yoktur. Bu net ve kesin bir gerçekliktir. Mahkemenin bu hukuk dışı, keyfi kararlarına destek verip savunanlar toplumu ifsat ettiklerini görmelidirler.

Anayasa 148/2 deki, "teklif ve oylama çoğunluğu" ibaresindeki "teklif" kelimesini, 4. maddedeki, "teklif edilemezlik" kavramına atıf yaparak hukuki bir sonuca ulaşmak ve buradan, Anayasa Mahkemesi'ne bir denetim kapısı aralamak ancak, 8 yaş altı çocukların zihninde hayat bulabilir.

İddialarını bu kanaldan savunanların ne kadar acınası ve zavallı (hukukçular değil) insanlar olduklarını görüp hüzünleniyorum. Bu ibarenin açılımı, "teklif çoğunluğu ve oylama çoğunluğu" demektir. Yani bu kavram, bir kanun metninin görüşmeye alınabilmesi için belli sayıda milletvekilinin imzasının bulunması gerektiğini ifade etmektedir. Bazı hukukçular hariç, okuma yazma bilen her vatandaş bunu biliyor. Ama bazıları bilmiyor, çünkü bilmemeleri gerekiyor.

Anayasanın 4. maddesindeki "değiştirilmesi teklif edilemez" ibaresini muhafaza görevi, kanun metinlerini kabul edip görüşmeye alan meclis başkanlığına aittir. Çünkü kanunlarımız Anayasa Mahkemesi'ne böyle bir görev vermemiştir. Eğer, ilk üç maddeyi değiştirmeye yönelik bir teklif gelirse, meclis başkanlığı bunu reddeder. İsterse sorumlular hakkında dava bile açabilir. Kısacası 4. maddenin konusu olan ilk üç maddeyi korumak AYM'nin değil, meclisin ve meclis başkanlığının görevidir.

Eğer Anayasa Mahkemesi'ne, anayasayı esastan denetleme yetkisi verirseniz, örneklerdeki mantığı işleterek, her değişikliği, "değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez" maddelerle ilişkilendirip iptal edebilirsiniz. Kadınlarının % 65 inin başörtüsü taktığı bir ülkede türbanı, anayasanın başlangıcına, 2. 4. 14. 24. ve daha bir çok maddelerine aykırı bulabilirsiniz. Tarihimiz boyunca uygulanmamış bir 367 kararına imza atabilirsiniz. Vatandaşa yeterli gördüğünüz bir oy hakkını, "hukuk devleti ilkesine aykırıdır" iddiasıyla yargı mensuplarına az görebilirsiniz.

AYM'nin gerçekleştirdiği bu kısmi iptallerin, hukuki ve en yüksek yargı makamını işgal eden akil insanlara yakışan bir karar olduğunu da iddia edemem. Sonucu bizim camiayı memnun etse de önümüzde duran, yazılı hukuk metinleri pas geçilerek verilmiş yetkisiz bir karardır.

Fakat Atilla Kartı dinledikten sonra, şeytanın aklıma girdiğini ve beni bir fesat deryasının içine çektiğini söyleyebilirim. Çünkü Kart, kısmi iptallere konu olanlarla beraber, (atıf yapılanlar dahil) 6 maddenin geri çekilip, kalanların referanduma sunulması gerektiğini söylüyor. Üstelik herkes mahkemenin, bu iptallerle millet iradesine müdahale ettiğini söylüyor. Yani Kart'ın iddiası haklılık kazanıyor. Ne var ki bu müdahale ilk defa olmuyor. Atilla bey, maddeleri ayıklama görevini de Yüksek Seçim Kurulu'na havale ediyor.

İnsanın aklına, "acaba AYM'nin verdiği bu yumuşak kararların YSK marifetiyle amaca uygun hale getirilmesi mi düşünülüyor" gibi garip fikirler üşüşüyor. Böylece Anayasa Mahkemesi de yıpranmaktan ve saldırılmaktan kurtulmuş oluyor. Fakat, Haşim Kılıç'ın ve ardından YSK'nın kısa açıklamaları böyle bir ihtimali zayıflatıyor.

Kısacası ülkede bir ip çekme yarışı yapılıyor. Bazan bir taraf, bazan da diğer taraf tehlikeli noktaya kadar geliyor. Sonra yeni bir hamleyle kırmızı çizgiden uzaklaşıyor. Ben şahsen bir tarafın değil, adaletin, hukukun ve demokrasinin kazanmasını istiyorum.

Resim: lakirtihaber.wordpress.com/.../

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..