Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '09

 
Kategori
Siyaset
 

Bu medyayla darbe yapılır mı?

Bu medyayla darbe yapılır mı?
 

Efendim ben de günlük tutmaya meraklı bir gazeteciyim. Tomar tomar günlük defterlerim vardır. Bir gazeteci olarak çeşitli yerlere girip çıkıyoruz. Buralarda gördüklerimi, duyduklarımı her akşam günlüğüme not ederim. Zamanında ben de birçok meslektaşım gibi devletin önemli mahfillerinde bulundum. Şöyle bir baktım da oralardan epey malzeme biriktirmişim. Balbay’ın günlükleri gündeme oturunca ben de neler yazmışım diye eski defterlerimi şöyle bir karıştırdım. Bunlardan bazılarını da sizlerle paylaşmak istedim.

<ı>3 Ağustos 2003- Eğitim tesisleri

Komutanın daveti üzerine eğitim tesislerine gittik. Gülhan abiyle beraber. Komutan ceketini çıkarmıştı, gömlekle oturuyordu.

“ - Bakıyorum ceketi çıkarmışsınız, bir şeylere soyunuyorsunuz galiba” diye espri yaptım.

“ - Hayır Çelik, hava sıcak da ondan” diye cevap verdi komutan. Mis gibi espriyi heba etmesine bozuldum ama belli etmedim. Sıkıysa belli et, komutan bu!

“ - Ama soyunmanız gerekmiyor mu?” dedim.

“ – Ooff, off. Elbette gerekiyor ama ABC ne der acaba, bize destek verir mi diye düşünüyorum” diye konuştu kaygıyla…

“ – Haklısınız, bir de ÇDEF faktörü var, onu da göz önüne almak gerek” diye akıl verdim.

“ – ÇDEF ne Çelik?” diye sordu.

“ – Hiç bişey komutanım, ben espriye devam ediyorum, alfabedeki harflerin devamı yani” dedim.

“ – Hımm. Sen bizim darbe için fazla tereddüt ettiğimizi ima ediyorsun galiba ama bu faktörleri göz önüne almak lazım, yoksa başaramayız” dedi komutan. Bu arada söze Gülhan abi karıştı.

“ – Komutan haklı. Bizim başımızdan bir 9-11 olayı geçti yine öyle olmasın, bari şu ahir ömrümde içinde olduğum bir darbe başarıya ulaşsın” dedi.

Ben arada viskiyi kafaya diktim. Viski boğazımı yaktı. İçinde ıstakoz, Çerkez tavuğu falan gibi şeyler olan minik kanepelerden atıştırdım biraz. 9-11 neydi yav? Sordum Gülhan abiye,

“ – Sen çocuktun o zamanlar biz eskiden de bu işlerle uğraşıyorduk, 9 Martta darbe yapacaktık, ama 11 Martta onlar bize darbe yaptı” dedi.

“ – E, Gülhan abi, 9 Mart 11 Marttan önce gelmiyor mu, siz niye yapmadınız da 11 Martı beklediniz?” diye sordum haklı olarak.

“ – Uyuyakalmış bizimkiler! Kimi bakan kimi vali yapalım, hükümeti nasıl kuralım diye geç saatlere kadar plan yaparken uykusuz kalmışız, o arada daha erken yatıp erken kalkan karşı darbeciler zinde bir şekilde uyanıp 11 Martta darbeyi de yapıverdiler” dedi.

“ – O halde bugün erken yatmalıyız, telefonlarımızın alarmını da kuralım her ihtimale karşı” diye espri yaptım. Güldük.

***

<ı>13 Aralık 2003- Şeraton oteli

Komutanlar, gazeteciler falan hep toplandık. Yener komutan bize uzun bir nutuk çekti. “Ülke elden gidiyor” falan dedi. Haklıydı, böyle giderse ülke bizim elimizden kaçıp ampule varacaktı. Peki, neden darbe yapamıyorduk? Biraz düşününce buldum.

“ – Buldum!” diye bağırdım birden. Bütün gözler bana çevrilmişti. “ - Neyi buldun Çelik, suyun kaldırma kuvvetini mi?” diye manalı bir espri yaptı komutan.

“ – Güzel espriydi komutanım” deyip devam ettim: “ – Sizin başınızda bu 1 numara varken işiniz zor, darbe falan yaptırmaz size o!”

“ – Haklısın ama o yüzde bir. Yüzde bir yüzde 99’a uymak zorunda” dedi.

“ – Uyacak ama yüzde bir yüzde iki derken zaman kaybediyorsunuz, ülke ampule ha kaçtı ha kaçacak, bir an önce çaresine bakmak lazım” dedim.

“ – Peki, senin bir tavsiyen var mı?” diye sordu öteki komutanlardan biri.

“ – Var tabii olmaz mı hiç” dedim.

“ – Söyle o zaman nedir?” dediler.

“ – Şimdi şöyle: Bir numara gidecek, iki numara gelecek, üç numara bekleyecek, dört numara karaya, beş numara sıraya geçecek, altı numara Marmara'dan amfibi harekat yapacak, yedi numara paraşütle Mecliss'in çatısına atlayacak, sekiz numara dokuzun yerine geçecek, sekizin yerine de on numara gelecek, on numaradan boşalan yere on dört numara geçecek, on bir, on iki ve on üç numaralar emekliye ayrılırken, on beş numara Karadeniz’e balığa çıkarmış gibi yapacak, on altı numara Palandöken Kayak Tesislerine el koyduğu sırada, on yedi numara tankları Kızılay’da yürütecek, on sekiz numara-“

“ Bi dur Çelik, bi dur” diye sözümü kesti komutan. “ - Bu ne biçim darbe planı, hiç bişey anlamadık! Yine espri mi yapıyorsun yoksa?”

Öteki komutanlar ve gazeteci arkadaşlar da başlarını sallayıp komutanı onayladılar. Tam coşmuşken sözümün kesilmesinden hoşlanmadım ama belli etmedim; edilir mi hiç, komutan bu!

“ – Hayır komutanım espri değil, oturdum ciddi ciddi plan yaptım ben evde" dedim. “ – Şimdi on sekiz numara planörleri harekete geçirecek, on dokuz numara milletvekillerini cemselere doldururken-“ diye devam etmek istedim ama komutan sözümü yine kesti.

“ – Tamam Çelik, onlar sonraki icraat, önce biraz ortamı hazırlamamız lazım” dedi.

“ – Tamam komutanım, ben hemen ‘genç zabıtalar rahatsız’ diye bir haber yapayım” dedim.

“ - Zabıtadan bize ne?” dedi komutan.

“ – Pardon komutanım zabit diyecektim yani subay” dedim.

" - Zabit dedin de aklıma geldi, cep telefonlarından sabit ücreti kaldırmalı mıyız sizce iktidara el koyunca?" diye sordu komutan.

***

<ı>17 Mayıs 2004- Marmara salonu

Komutanlarla mutat toplantı için buluştuk. Duvarlara tablolar, saksılarda çiçekler falan vardı. Başyazarımız Gülhan abi koltuğunun altında kalın bir dosyayla gelmişti. Hoşbeşten sonra Yener komutan konuyu açtı “böyle gitmez!” dedi. “Artık biz elimizi taşın altına soktuk, her şeyi de göze aldık. Bir şeyler yapmak lazım. Ben yapmasam sen yapmasan kim yapacak!”

“ - O yapmasa, bu yapmasa, şu yapmasa kim yapacak!” diye destek verdim ben de!

“ – Ne demiş Nazım, “ben yakmasam sen yakmasan / nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” diye şiir okudu komutan. O şiir tam olarak öyle değil gibiydi ama itiraz etmedim, netice değişmiyordu nasılsa! Bu arada lafa Gülhan abi karıştı.

" - Biz yapmasak, siz yapmasanız, o yapmasa kim yapacak!" Sonra hep beraber koro halinde tekrarladık:

" - Bizler yapmasak, sizler yapmasanız, onlar yapmasa kim yapacak!"

“ - Böyle gitmez!” diye gürledi Gülhan abi... Gözler ona doğru çevrildi bu defa. Beraberinde getirdiği dosyayı açıp bir kağıt çıkardı. Kağıtta bir takım geometrik işaretler çiziliydi, kalemiyle onların üzerinde gezerek anlatmaya başladı.

“ – Bakın şöyle yapmak lazım” diye devam etti. “ – Şimdi bir üçgen var, ona teğet geçen bir kriz var, pardon bir çizgi var, o çizginin ucunda bir dörtgen, dörtgenin ortasında bir daire var.” Herkes pür dikkat kesilmiş Gülhan abiyi dinliyordu. Gülhan abi konuşmasını sürdürdü.

“ – Daireden dışarı bir ok çıkıyor. Okun ucu bir elipse bağlanıyor. Elipsin kenarındaki pi işaretiyle birleşip onla beraber paralel iki çizgi halinde ilerliyorlar. İlerliyorlar ilerliyorlar ilerliyorlar..”

Bunları söylerken kalemiyle o çizgileri takip ediyordu. Kâğıt bitmişti, beyaz masa örtüsünün üzerinde çizmeye başladı Gülhan abi.

“ – Şuraya kadar ilerleyip, şu dikdörtgen prizmanın üzerine çıkıyorlar. Oradan atlayarak, şuradaki Venn şemasına geliyorlar. Şemanın içinde bir gazete binası, bir telefon şirketi, bir de büyük holding var. Gazete binasını alıp holdingin içine yerleştiriyoruz, bu arada telefon şirketinin telefonları durmadan çalıyor. Telefonu bir eşkenar üçgen açıp bana bağlıyor, biraz konuşup karşıdakine ‘ben sana dönecem’ diyorum, karşımdaki küstahça 'hani sen dönek değildin Gülhan abi?' diyor! ‘Bak senin IP numaranı alır hard diskini okurum, tamam mı lan dingil’ diyorum.”

Gülhan abi bunları anlatırken kalemle çizmeye devam ediyor, çizgiler uzadıkça kol mesafesini aştığı için ayağa kalkıp masanın ucuna doğru uzanıyor.

“ - Telefonun üzerinden geçen paralel hat tam şurada bir grafiğe denk geliyor, İstanbul’un yıllık yağış eğrilerini gösteren trafik aynı zamanda yolların tıkanıklık ve barajların doluluk oranları hakkında da bize fikir veriyor. Darbeyi yapınca tekrar cici demokrasiye dönmeye karar verirsek seçim barajı oranını yüzde 90’a çıkarmalıyız"

Anlattıklarına iyice kendini kaptıran Gülhan abi masanın üzerine çıkmıştı. Masa örtüsünün üzerine bir şeyler çizmeyi ve anlatmayı sürdürüyordu.

" - Oyların yüzde 90’ını almayan parti parlamentoya giremesin, giremezse de biz oradan çıkmayalım, ülkeyi oradaki matematik işaretleri ve işaretçileriyle yönetelim, yönetirken-“

Gülhan abi darbe planının ayrıntılarını anlatmaya devam edecekti ama anlatırken masanın ucuna geldiğini fark edememişti. Kalemiyle masa örtüsünün üzerine bir sekizgen çizdiği sırada küt diye aşağı düştü. Komutanlar şaşkınlık ve hayal kırıklığıyla birbirlerine bakıyorlardı. Gittim Gülhan abiyi yerden kaldırdım. Kalemini suratıma dayayıp çizmeye ve anlatmaya devam etmek istedi ama izin vermedim. Bileğini tutup büktüm, kalemi elinden aldım sandalyesine oturttum.

Halimize bakıp derin bir umutsuzluğa kapılan komutan sordu:

“ – Bu medyayla darbe yapılır mı sayın Çelik?”

Ne deseydim? Haklıydı komutan. Gerçi masa biraz daha büyük olsa Gülhan abinin planı fena işlemeyecek gibi geldiydi bana ama!

" - Biz Gülhan abiyle planı üzerinde biraz daha çalışalım, siz de bu arada 1 numarayı sıkıştırın" dedim.

......

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..