- Kategori
- Güncel
Bugün gördük: "Köylü, Milletin Efendisi"ydi
Yine televizyonlarımızın başında çoğumuz ağladık... Eminim. Her 10 Kasımları, her Cumhuriyet Bayramlarını seyrederken olduğu gibi.. Tüylerimiz diken diken oldu.
Olan bitenlere mi, düştüğümüz duruma mı, sebep ne olursa olsun çoğumuzun içini neden burkuyor bu "çoşkulu kalabalık"?
Neden... Biz millet olarak Tanrı vergisi bir içgüdü ile doğuyoruz, buna eminim... Bizde sonradan damarlarımıza şırınga edilmemiş, doğuştan kanımızla getirdiğimiz bir "milliyetçilik" var.
"Hep birliktelik" duygumuz, diğer emperyalist millet rejimlerinin yaptığı gibi "milliyetçilik" duygusunu halklarına aşılamak için takla atmalarını gerektirtirmeden var... kendiliğinden...
Vatanına emanet ettiği oğlundan geriye sadece fotoğrafı kalan anneleri ile, hastanesiz, sosyal güvencesiz, öğretmensiz köyleri, hatta uzak şehirleri ile....
Devletinin ona vermediği pek çok insani hizmet yoksunu olsak bile bu millet, tek vücutta, bayrağının altında sonuna kadar gidiyor...
Beni işte, her Anıtkabir, her sokak çoşkusu, her 23 Nisan ağlatan, tüylerimi diken diken eden bu...
Bugün televizyonlardan izlediğim kalabalığın içinde çoğu Türk Köylüsüydü... Manisa'nın, Amasya' nın, Muğla' nın, Urfa'nın, adını ilk defa duyduğumuz küçücük köylerinden kalkıp gelmişlerdi Ankara' ya...
Evet... Ata' nın dediği gibi "Köylü Milletin Efendisi" ydi bugün. Uzatılan mikrofonlara konuşan "Efendilerimiz"in söyledikleriydi beni ağlatan
Bu günü yazmak istemedim, çünkü duygularımı ifade edecek vurucu kelimeler bulamamaktan korktum... Ne yazsam "ben"i anlatamayacaktı. Ama yapamadım...
Sadece, size daha önce "Çılgın Türkler" kitabında okuduğum ve okumakla kalmayıp yazıp baş köşeme astığım bir alıntıyı yazacağım... Eminim benim söyleyeceklerimden çok daha net ve güzel bir anlatım bu...
.............
Milli Mücadele sırasında, düşmana karşı zamanla yarışan bir köyün halkı, çok kısa bir süre içinde dik bir yamaçtan taşınması imkansız topları aşırarak geçirir...
Buna hayret eden bir üst teğmen, köyün bilge görünüşlü ihtiyarına yaklaşır ve şöyle der :
- Bu koca topları buraya nasıl çıkardınız?
Sevimli ihtiyar cevap verir:
- Bak oğul, biz değişik bir milletiz..... İşler düzgünse ertesi günü bile düşünmeyiz, birbirimizi yeriz. İşler karıştıkça ağır ağır uyanmaya başlarız. İyice karışınca da kenetlenip olmayacak şeyler yaparız... Bunları da buraya öyle çıkardık... Çıkarmadık, uçurduk...