Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Kasım '17

 
Kategori
Öğretmenler Günü
 

Bugün Öğretmenler Günü

Bugün Öğretmenler Günü
 

Bugün öğretmenler günü


Bugün 24 Kasım.

Bugün öğretmenler günü.

Bugün aile ocağından, orada edinilen temel bilgilerin aydınlığından çıkan yavruların katıldıkları ve büyüme süreçleri boyunca bir parçası oldukları okullarda eğitimin yükünü sırtlayıp arı gibi çalışan,  ışık saçan öğrencilerini en değerli taşlar gibi işleyip ışıldatan eğitimcilerin anımsandıkları, konuşuldukları, anıldıkları gün.

Uzun yıllar süren bir eğitimden sonra kuralarını çekip bilmedikleri diyarların yolunu tutan; her türlü farklılığı büyük bir alçakgönüllülükle göğüsleyen;  doğup büyüdükleri kentlerden “zorunlu hizmet” gereği uzak köylere giden; alışık olmadıkları koşullarda çalışan ve bazen tanımadıkları meslektaşlarıyla aynı lojmanı paylaşan; bazen birleştirilmiş sınıflarda birden fazla sınıfa ders vermek zorunda kalan annelerimizin, babalarımızın, evlatlarımızın, dayılarımızın, amcalarımızın, teyzelerimizin gündemde oldukları gün.

Daha dün bir yüksekokulun öğrencileri ile birleştirilmiş sınıflardan konuştuk.  Hiç beklemediğim şekilde yirmi kişilik gruptan dört öğrenci bana o sınıflarda okuduklarını söylediler. 

Uzun yıllar önce öyle bir ilkokulda vekil öğretmenlik yapmış olduğum için oralardaki eğitimin nasıl olduğunu biliyordum ancak bugün bile birleştirilmiş sınıflar olduğunu, öğretmenlerimizin oralarda ders verdiğini doğrusu bilmiyordum.

Seksenli yıllarda askerlik görevimi yaptığım güney sınırımızdaki köylerde de çeşitli zorluklarla mücadele eden öğretmenler görmüştüm.  O tarihlerden daha önceki zamanları anlatan ve baş rolünde ünlü tiyatro oyuncumuz Genco Erkal olan “Hakkâri’de Bir Mevsim” filmi gelmişti aklıma. Orada yokluk, yoksulluk içinde fedakârca ders veren ve alışmadığı koşullarla baş etmeye çalışan öğretmen gelmişti. Hakkâri’nin soğuk, karlı ama güneşli bir gününde dışarı çıkıp bir çember oluşturup oynayan, gözlerini kırpıştırıp güneşe bakan yoksul ama yanakları al al, güler yüzlü çocuklarla onlara bu coşkuyu aşılamayı bilen öğretmen gelmişti.

Şu an adlarını anımsayamasam da, öğretmenlerimizin köy yaşamlarını konu eden başkaca filmlerin, kitapların olduğunu da biliyorum.

Elbette o günlerden bu güne çok şey değişti. Ülkenin her tarafında sayısız okul yapıldı. Okullaşma oranları hedeflerin üzerine çıktı. Çok sayıda öğretmen ders başı yaptı. Gittikçe sayıları artan genç nüfusumuzun eğitim gereksinimlerini karşılayabilmek zor olsa da, devletimiz yapılması gerekenleri en üst düzeyde yaptı, yapıyor, yapmaya çalışıyor. Kimi aksaklıklar dışında pek çok öğrenciye tablet bilgisayarlar dağıtıldı. Ders kitapları ücretsiz hale geldi.

 Eğitim teknolojileri Türkiye’nin her yerinde yoğun bir şekilde kullanılmaya başlandı. Her ne kadar kimi yerlerde virüs bulaşması, sınırlı internet, elektrik problemleri ve benzeri nedenlerle kimi aksamalar olsa da eğitimde o günlerden bu güne inanılmaz gelişmeler oldu.

Bu süreçlerde öğretmenlerimiz genciyle, yaşlısıyla karşılarına çıkan maddi ve maddi olmayan her engeli birer birer aşarak, farklılıklara uyum sağlayıp gece gündüz çalışarak çocuklarımızın yetişmesine, insan sermayemizin her anlamda değer kazanmasına katkılar sağladılar. Onlar gündüzleri ders verip geceleri derslere hazırlandılar. Gündüzleri ders verip geceleri karşılarına çıkan, çıkması muhtemel sorunları nasıl aşacaklarına kafa yordular.

Öğretmenlerimiz kırsalda kendi işiyle, hayvanıyla, tarlasıyla uğraşırken eğitimin öneminden habersiz kalan velileri; özlerindeki cevherden habersiz öğrencileri uyandırıp eğitim meşalesini en uzak yerlere kadar taşıdılar. Yetmedi “halk eğitimi” programlarıyla hafta sonları, akşamları yetişkinlere de okuma yazma, genel kültür, sağlık, ilk yardım, tarım ve hayvancılık, doğum kontrolü ve benzer konularda dersler verdiler, verenlere yardımcı oldular.

Öğretmenlerimiz tıpkı benim vaktiyle yapmış olduğum gibi köy ilkokullarında yoksul öğrencilerin her sabah okula gelirken koltuklarının altında getirdikleri tezeklerle, ellerinde zar zor tuttukları gevenlerle sobaları tutuşturup tahtaların başına geçtiler.

Tıpkı benim yaşadığım gibi köydeki zengin ya da yoksul ama kocaman yürekli insanların sofralarına konuk oldular.

Tıpkı benim yaşadığım gibi yolları kardan kapanmış köylerde hafta sonları tek başlarına kalıp daraldılar.

Ellerine kalem kâğıt alıp köy sokaklarında ev ev dolaşıp okula gönderilmek istemeyen ama kapı arkasından ışıl ışıl gözleriyle bakan çocukların kayıtlarını yapıp devamlarını takip ettiler.  Bazen bu nedenle öğrencilerin aileleriyle gerginlikler yaşadılar.

Lisedeki matematik öğretmenlerimden biri olan Hacer Hanımın anlattığı gibi tayinleri Van’a çıktığında “eyvah, yandık” diyerek, tayinleri Van’dan başka yere yapıldığında da “böyle güzel bir ortam bırakılıp gidilmez” diyerek ağladılar.

Gittikleri her küçük yerleşim yerine kendi bölgelerinin, değerlerinin rengini, tadını, kokusunu götürüp sadece öğrencilere değil, yetişkinlere de çeşitli dersler verdiler, çeşitli konularda ışık tuttular.

Sonuçta onlar da birer insandı.  Atamaları yapıldığında dedelerini, ninelerini, anne ve babalarıyla kardeşlerini, sarman kedilerini, nişanlılarını, sevgililerini geride bırakıp bilmedikleri yerlere çalışmaya giderken çeşitli zorluklar yaşadılar, çeşitli darlıklardan geçtiler.

Gün geldi kendileri de farkında olmadan gittikleri yerlerde aydınlandılar.

Gittikleri yerlerde nişanlandılar, evlendiler; başka yerlere kök saldılar.

Bazen de, maalesef bu kutsal amaçla gittikleri yerlerde Van Depremi gibi afetlerde ve insanlıktan nasibini almamış, eğitimin aydınlığını görmemiş kimselerin karıştığı tuzaklarda, saldırılarda yaşamlarını yitirip şehit oldular.

Görüp bildiklerimizden, anladıklarımızdan çok daha fazlasını yaşadılar. Yaptıkları fedakârlıklar da, katlandıkları çileler de, bir parçası oldukları her türlü güzel eylemden kendilerine dönen sevinçler de,  coşkular da, duruma göre hüzünler ve acılar da anlatmakla bitmez.

Yaşlılık günlerinde uğradıkları bir kamu kurumunda, yattıkları bir hastanede, katıldıkları bir toplantıda insanların arasından sıyrılıp yanlarına gelen, “öğretmenim” diyerek ellerini öpen insanlara rastladıklarında da herkese nasip olmayan derin bir mutluluk ve huzurun içlerinde yükseldiğini hissediyorlar.

Her öğretmenler gününde bazen aranarak, bazen telefonlarındaki sosyal medya hesaplarına düşen tebrik mesajlarıyla bir kere daha fark edilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorlar.

Tüm öğretmenlerimizin, bu işten emekli olanların ve öğretmen adaylarımızın öğretmenler gününü bütün yüreğimle kutluyorum.

İyi ki varsınız.

24.11.2017

11:19

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..